Soruya sağlıklı bir zeminde cevap verebilmek için bir kaç konuya değinmek zorundayız zannediyorum.
Ahlak başlı başına bir tartışma konusu. Etik referansın ne olacağı bir tartışma, sabit müşterek etik referans var mıdır olmalı mıdır ayrı bir tartışma. Kısacası ahlaki olan kadar felsefede konsensustan uzak bir tartışma daha yok.
"En iyi siyaset" diye sorduğunuz için de "en iyi"nin referansı benzer şekilde tartışmalı olacaktır. Etik bağlamda iyi ile kalite bağlamında iyilikten söz edilebilir. İyi bir aşçı cümlesindeki gibi iyi kalpli manasında olduğu gibi işini iyi yapan başarılı anlamı da taşır.
Normatif tartışmalar felsefi manada kazanım katsa da ben pozitif olmayan perspektiflere girmek konusunda çekimserim, bundan dolayı "Başarılı, etkin, etkili, verimli, yüksek performanslı bir siyaset etik prensipleri mi referans almalı?" diye algılıyorum sorunuzu.
Siyaset; etkileşimin başladığı her iki insan iletişimine dahi sirayet etmiş iktidar ilişkilerinin kurumsallaşmış yapısıdır. İktidar ilişkisi erken çağlarda salt fiziki güç ve nicel grup kapasitesini merkeze almış olsa da bugünün komplike sosyal network ağı içerisinde iletişimsel bir mahiyet kazanmıştır. Strateji, taktik, plan ve program belirleyip uygulamaya koymak iktidar kazanmak, korumak veya o iktidarı kullanmanın temel mekaniğinin gereğidir. Stratejik düşünce ve eylem de ontolojisi gereği durumsal ve dinamiktir. Doğası gereği tutarlı tek bir güzergahı temel alamaz. Sürekli olarak faktörlere göre eylem, söylem ve düşüncelerini dinamik tutmak durumundadır.
Tutarsız ontolojisi dışında siyaset arenasının bir çeşit seleksiyon sahası olduğunu da unutmamak gerekiyor. Hayatta kalmak ve neslini devam ettirmek konusunda başarılı fikirler, organizasyon ve hareketler oyunda kalır diğerleri yok olur. Bu mücadele sahasında rakiplerine karşı giriştiği yarışta her politik unsur olabilen her türlü silah (enstürman) ile oyununu oynamak zorundadır. Bu oyunu beğenmeyenler oyunda yenilir beğenip iyi oynayabilenler oyunda kalır. Bu sabit bir ilkesel duruşun siyasette filizlenmesini engeller.
Ayrıca Dünya üzerindeki bütün ilişki biçimlerinin asli kurucu alt yapısı niteliğindeki bu kurumun etik gibi soyut ve teorik bir disiplince şekillendirilmesi gerçekçi değildir. Normatif değer sistemi ile bireylerin yaşam pratiklerini belli ilkeler çerçevesinde sistematize etmesi dahi ütopiktir. İnsan doğumdan ölüme tek bir ideal ilke sistemi ile yaşayamaz.
Kolektif eylemlerde bireyselken başarılamayan bu durumun gerçekleşmesi çok daha zordur. Kolektif reaksiyonun tanıdığı anonimlik; insanların vicdan gibi içsel etik mekanizmalarından bile kaçışı için imkan tanımaktadır.
Yapılamaz oluşu bir yana acaba etik prensipler çerçevesindeki bir siyaset ve kamu yönetimi gerçekten insanlık için daha güzel bir dünya yaratır mı ayrıca sormak gerekli. Başarılı ve verimli bir yönetsel pratik ile etiğin alanları kaynaşmak zorunda mıdır mesela.