Keltler Kimdir? Romalıların "Galyalı" Dediği Antik Halk, Avrupa'yı Nasıl Şekillendirdi?
Pek Çok Avrupa Dilinin ve Medeniyetinin Geçmişini Oluşturan Keltler'in Etkisi, İrlanda'dan Türkiye'ye Kadar Hissediliyor!
2.600 yıl önce, Rhône Nehri’nin ağzının yakınlarında, Yunan tüccarlar, günümüzdeki Marsilya şehrinin arazisinde Masillia diye adlandırılan bir insan topluluğuna denk geldiler. Rhône Vadisi boyunca iç kesimlere doğru ilerleyen tüccarlar, Yunanlıların bilmediği bir dille konuşan bir halkla karşılaştı. Zengin reisler ile yönetilen ve pahalı mallara aç olan bu topluluk, oldukça vahşi ve savaşçı görünüyorlardı. Yüzyıl sonra, Yunan coğrafyacı Miletli Hecataeus onlara "Keltoi" ismini taktı, daha sonra bu kelime Romalılar tarafından Latinceye "Celtae" olarak çevrilmiştir.
Günümüzde, "Kelt" sözcüğü birçok şeyi temsil ediyor: modern bir mücevher stilini, yazı tipini ve İskoç, Galli ve İrlanda kökenliler arasında bir ulusal gurur sıfatını. Ancak, tarihsel olarak incelersek, Keltlerin İrlanda'dan Türkiye'ye kadar uzanan bu geniş arazide yaşaması sebebiyle, "Kelt" sözcüğünü tanımlamak oldukça zordur.
Birkaç tarihçi ise "Kelt" teriminin tarihsel olarak neredeyse anlamsız olduğunu iddia ediyor. Bununla birlikte birçok tarihçi, Keltlerin ortak inanç sistemlerine ve ortak dile (bazı versiyonları hala Batı Avrupa’da, özellikle İrlanda’da ve İskoçya’da, konuşlmaktadır) sahip bir kültür olarak görülebileceğine inanan Oxford'daki Avrupa arkeolojisi fahri profesörü Barry Cunliffe ile hemfikirdir. Bu sebeple, tarihçiler; Kelt kültürünü artık birleşik bir halk olarak değil, Roma öncesi Avrupa'yı derinden şekillendiren çeşitli Demir Çağı topluluklarının, dilsel ve kültürel açıdan ortak özelliklere sahip olduğu bir çeşit küme olarak görüyorlar.
Keltlerin Üstündeki Sis Perdesi Aralanıyor!
Bu dönemin Orta Avrupa Keltleri, proto-tarihseldir: Birkaç yazıt dışında tam olarak bir yazı sistemi geliştirmediler. Bunun yerine, günümüz tarihçileri, özellikle Yunanlılar ve Romalılar gibi onlara komşu olan toplulukların bıraktığı kayıtlardan yararlandılar.
Yunan yazarlar, Kelt dünyasının kapsamının farkındaydılar. Rhône Vadisi'nin aşağısında ve yukarısında icra edilen ticaret, onları Orta Avrupa'da Keltlerin yapıları konusunda bilgi sahibi yaptı. MÖ. 4. yüzyılda, Massilialı bir coğrafyacı olan Piteas, Avrupa'nın Atlantik kıyılarında bir deniz yolculuğunun kaydını tuttu ve Kelt halkının Armorica'da (Brittany, kuzeybatı Fransa'da) nasıl bulunabileceğini yazdı.
Keltler, ilk olarak ticaret alışkanlıklarıyla ve daha sonra da savaşçı kişilikleriyle dikkat çektiler. Livy gibi Romalı yazarlar, MÖ beşinci yüzyılda, Kelt kabilelerinin Alpler'den İtalyan Yarımadası'na nasıl akın akın geldiklerini anlatmak için Yunan yazarların eserlerinden yararlandılar. Romalı generaller daha sonra onları baskı altına alabilmek için uğraştı. MÖ birinci yüzyılda Galya'nın fethinde Julius Caesar şunları yazdı:
Onlara kendi dillerinde Kelt denmesine rağmen biz onlara Galyalı diyoruz.
Roma imparatorluk dönemi Kelt askeri gücünü sona erdirmiş olsa da, varlığı Avrupa'nın genel hafızasında varlığını sürdürdü. Rönesans'ın Fransız ve İngiliz bilim insanları, bir zamanlar topraklarında yaşamış olan Roma öncesi halkların gerçeklerini ortaya çıkarma hususunda uğraştı. 1870'lerde arkeologlar, kuzey İtalya'daki nesneleri çıkarmak konusunda oldukça heyecanlıydılar. Çıkarılan nesneler, tasarım olarak açıkça Keltlere ait idi ve bu nesneler, antik yazarların MÖ 450 civarlarında İtalya'yı kuzeyden işgal eden Kelter hakkındaki açıklamalarını doğruladı. Bilim adamları, birkaç yıl önce Avusturya'daki şaşırtıcı bir yerde yapılan kazı sonucu çıkarılan bu eserleri, Keltik olarak tanımladı. Orada bulunan nesneler, bilim insanlarının Kelt yapbozunu bir araya getirmesinde oldukça önemli rol oynadı.
Avusturya Kökenleri
Bir göle doğru eğik vaziyette duran dağların zeminin karşısına kurulmuş olan Avusturya'daki küçük Hallstatt kasabası, günümüzde önemli bir turist merkezidir. Tarihçiler de, oranın yanındaki eski bir mezarlığı incelemekle haşır neşirdirler. Mezar alanları, ilk kez 1846'da, 900'den fazla mezarı ortaya çıkarmak için oraya giden maden mühendisi Johann Georg Ramsauer tarafından keşfedildi (toplamda ise 2000 kişinin kalıntıları bulundu). MÖ 800'e kadar uzanan Hallstatt mezarları, geçimlerini yakınlarındaki tuz madenlerinden sağlayan bu Demir Çağı topluluğunun ayrıntılı bulgularını ortaya çıkarmakta.
Hallstatt, bir tipik arazi (İng: "Type Site") haline geldi ve günümüzde Avusturya, Güney Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya gibi diğer birçok Kelt bölgesini kapsayan çok daha geniş bir kültüre adını verdi. Tüm bu bölgede bulunan nesneler aynı özellikleri paylaşıyorlar ve birlikte bir kültürü oluşturuyorlar. En iyi dönemi olan MÖ yedinci yüzyılda, bu "Hallstatt Kültürü", zenginlikleri tuz madenciliğinden ya da tarımdan gelen yerel kabile reisleri tarafından oluşturuldu. Bu araziler ayrıntılı mezarlar içeriyordu. Bulunan tarihi eserler arasında, demirciler tarafından yapılmış kılıç gibi kültürlerine özgü silahlar bulundu. Arkeologlar, bu nesnelerin, özellikle Yunan ve İtalyan toplumlarından gelen lüks mallar için alınıp satıldığına inanıyor.
Bulunan nesnelerdeki ve gömme tekniklerindeki benzerliklerin yanı sıra, Hallstatt kültürü ile eşleşen bir başka önemli ortak özellik ise dilleri. Bu nedenle Hallstatt kültürü, Keltik olarak kabul edilebilir. Ayrıca madenlerde, ocaklarda ve tarlalarda çalışan insanları ve de böylesine ihtişamlı bir şekilde gömülen reisleri Kelt idiler.
Arkeologların Hallstatt bölgesindeki bir dizi buluntuyu bir araya getirmeye başlamasıyla, bir soru ortaya çıktı: Eğer orta Avrupa'daki Halstatt kültürü bir Kelt "vatanını" temsil ediyorsa, o zaman batı İber Yarımadası, Brittany (Kuzeybatı Fransa) ve Britanya Adaları gibi Batı Avrupa'nın Kelt bölgeleri bu tablonun neresinde yer alıyor? Günümüz "Kelt kimliği" kavramlarıyla ilişkili bölgeler olmalarına ek olarak, İskoçça, İrlandaca, Manca, Galce, Kernevekçe ve Bretonca hala konuşulmakta, ki bu da Kelt mirasının hala devam ettiğini göstermektedir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Geleneksel bir teoriye göre, Geç Tunç Çağı'ndaki Hallstatt döneminin başlangıcında, Hallstatt bölgesinden halklar batıya doğru göç etti ve Kelt dilini ve geleneklerini yaydı. Ancak diğer tarihçiler, Avrupa'da Hallstatt döneminden eski Kelt yer adlarının varlığına işaret ederek sürecin tersten gerçekleşmiş olabileceğini savunuyorlar. Deniz yollarıyla bağlantılı olan Batı İberya, Fransa ve Britanya Adaları'ndaki topluluklar ilk Keltçe konuşanlardı. Göç yerine ticaret vasıtasıyla, Kelt geleneklerini ve dilini, ilerde Halstatt kültürüne dönüşecek olan Orta Avrupa'ya yaydılar.
Bu süreç, çok geçmeden ters istikamete saptı ve tabloyu daha da karmaşık hale getirdi. Hallstatt kültürü MÖ. 900 civarında kurulduktan sonra, kültürleri; Batı İberya gibi Kelt gelenekleriyle ve diliyle zaten ilişkileri olan yerlere, batıya doğru yeniden yayıldı.
Avrupa’nın Kalbinde bir Kelt Yerleşkesi: Heuneburg
Tarihçiler, kökenleri neredeyse MÖ 1200'lere kadar dayanan Hallstatt A ile başlayarak, Hallstatt dönemlerini dört ayrı aşamaya ayırdılar. İleriki birkaç yüzyıllarda, Hallstatt bölgesinde pek çok değişiklik meydana geldi. Örnek vermek gerekirse, ölüleri yakmak yerine gömmeye başladılar ve ileri demir işçiliği konusunda geliştiler. Atlar MÖ 800 civarında kullanılmaya başlandı. MÖ 600'de başlayan bir dönem olan Hallstatt D'de, Güney Fransa'daki Massilia'ya yeni gelen Yunan sömürgecileri, Keltler olarak adlandırdıkları insanlarla ilk kez karşılaştılar.
Artan nüfus sebebiyle; tarım fazlası ürünler, köleleştirilmiş işçiler ve metal gibi, (Hallstatt'tan bizzat çıkarılan) tuz gibi, kürk gibi ve Baltık'tan gelen kehribar taşı gibi hammaddelerde bolluklar ortaya çıktı. Bunlar sayesinde, güneyden; şarap, ince işlenmiş metal işleri ve süslü seramikler gibi lüks mallar alabilmekteydi. Bu eserlerin çoğu, zengin elit sınıfının özenle yapılmış mezarlarında ortaya çıkarıldı ve arkeologlar bunlara "Prens Mezarları" (İng: "Princely Tombs") adını taktı.
Yunanistan ve İtalya'nın Kelt mimarisine olan etkisi, Güney Almanya'da Tuna Nehri'nin kaynağına yakın olan Hallstatt/Heuneburg bölgesi gibi yerlerde görülmekte. Burada 1950 ve 1979 yılları arasında büyük kazılar yapıldı ve 2004'ten beri devam eden bir araştırma projesi yürütülmektedir. Heuneburg yerleşimi, MÖ 620 yıllarında tepenin zirvesine kurulmuştur. Yaklaşık yirmi yıl sonra, koruma amaçlı taş bir kaide üzerine yerleştirilmiş muhteşem bir kerpiç duvar eklendi. Akdeniz tasarımından ilham alan bu yapı tekniği, o zamana kadar kuzeyde alışılmadık bir özellikti. Birçok bilim insanı, Heuneburg'un MÖ beşinci yüzyılda bahsi geçen Pirene şehri olduğuna inanıyor. Yunan tarihçi Herodotos, "Tarih" kitabında, burasının Kuzey Avrupa'daki en eski yerleşkelerden birisi olduğundan bahsediyor. Heuneburg tarafından kullanılan alan, tepenin merkezinden çok ötesine uzanıyordu ve burası yaklaşık 5.000 nüfusa ev sahipliği yapmış olabilir. Karşılaştırma yapmak gerekirse, o dönemde Atina'da yaklaşık 10.000 kişi yaşıyordu.
Vix Hazineleri
Hallstatt döneminin sonlarına ait bir başka mücevher ise, Vix'te yer alan (Burgundy/Fransa), MÖ 480 civarında ölen bir kadının kalıntılarını içeren lüks bir mezardır. Mezar, altın bir tork (boyun halkası) dahil olmak üzere geleneksel kadınsı süslemeler içeriyordu. Mezar eşyaları arasında, büyük bir Yunan şarap karıştırma çömleği (krater) göze çarpıyor. Bronzdan yapılmış ve 207 kilo ağırlığında olan çömlek muhtemelen Massilia'dan 611 kilometre sürüklendi ve Yunan şatafatının son örneklerinden olabilir.
Çiftçilik sebebiyle pek çoğu yüzyıllar boyunca aşınmış olsa da, Hallstatt arazilerinin altında yatan hazinelere yönelik hala yeni keşifler yapılmakta. Bu tarz arazilerden birisi, Heuneburg'e çok da uzak olmayan Bettelbühl'dedir ve burada yapılan ilk kazılar, MÖ altıncı yüzyıla dayanan zengin bir çocuğun mezarını ortaya çıkarmıştır.
2010 yılında, yakınlarda başka bir büyük mezar odası tespit edildi. Meşe yapısı, bir dereye daldırılmış vaziyette olduğundan iyi korunmuştu, ancak arazinin kendisi tarım nedeniyle risk altındaydı. Mezar odasının çıkarılıp ve daha yakından incelenmesi için Baden-Württemberg Arkeoloji Devlet Bürosu laboratuvarlarına taşınma karar verildi. Yapı nakledildikten sonra odanın ahşap kaplaması, çıkarılan eserin MÖ 6. yüzyıla dayandığını ortaya çıkarttı.
Odanın içinde iki defin bulundu. İlki, iki altın fibula ve güzel hazırlanmış bir altın küre de dahil olmak üzere lüks cenaze eşyalarıyla gömülen 30'lu yaşlarındaki bir kadına aitti. Yöresel yapılmış olması muhtemel bu eşyalar, güçlü bir Akdeniz etkisini ortaya koymaktadır.
İkinci cenazenin kalıntıları ise net bir tanımlama için fazla bozulmuştu. Bu bedenin yanındaki mezar eşyaları daha mütevaziydi. İki bilekte basit bir bronz bilezik ve başın yanında da bir bronz süs vardı.
Kültürel Aktarımlar
İleri Hallstatt döneminde gösterişli kraliyet mezarları daha nadir hale geldi, ancak Fransa'nın Lavau kentinde bulunan bir mezar, yalnızca zenginliğiyle değil, aynı zamanda Akdeniz kültürüne ait belirgin nesneleri barındırmasıyla da dikkatleri üstüne çekti. Yaklaşık 4 santim çapında olan mezar, Geç Tunç Çağı'ndan beri kullanılmakta olan bir nekropolün parçasıydı. Mezar odasının içindeki cesede, oldukça lüks bir eşya koleksiyonu eşlik ediyordu: Altın bilezikler, demir ve altın broş, kehribar kolye ve gümüş ipliklerle süslenmiş deri kemer. Lavau'daki en muhteşem buluntu ise ziyafetlerde kullanılan büyük bir bronz kazan idi. Kenarları sekiz kedi başı ve Yunan nehir tanrısı Achelous'un dört başı ile dekore edilmiştir.
Lavau'daki mezardaki cesedin başlangıçta bir erkeğe ait olduğu varsayıldı ve daha sonra iskeletin pelvisine yapılan tomografi taraması bunu doğruladı. Mezar, Kelt kültüründeki geçiş dönemine, MÖ 450 civarına dayanmaktadır.
Hallstatt bölgesinde çarpıcı değişiklikler meydana geliyordu. Prens mezarları nadir hale geldikçe, Heuneburg dahil yerleşim yerleri terk edildi. Ticaret yolları Rhône Nehri'nden uzaklaştı, ki bu sebeple Kelt ekonomisi kötü hâle gelmiş olabilir. Hallstatt kültürü etkisini kaybettikçe, bugün Fransa, Güney Almanya, Avusturya ve İsviçre olarak bilinen bölgelerde, yeni bir güçlü Kelt kültürü yükseliyordu.
Bu yeni yükseliş, adını, 19. yüzyılın ortalarında keşfedilen Neuchâtel Gölü yakınlarındaki bir Demir Çağı yerleşimi olan İsviçre'deki La Tène bölgesinden alıyor. La Tène kültürü, bugün Kelt kültürüyle ilişkilendirilen en ikonik motiflerden bazılarına sahip: tarihçilerin hâlâ çözmeye çalıştığı karmaşık inanç sistemlerine dayanan geçmeli geometrik tasarımlar. La Tène kültürünün etki alanı genişti. Öyle ki, MÖ 400 civarında Britanya Adalarına kadar yayılmıştı.
Hayatta kalmak için yalnızca ticarete bel bağlamayan La Tène elitleri bariz bir şekilde savaşçıydılar. Savaşçılığa geçişin güzel bir örneği ise Almanya'nın merkezindeki Glauberg'de yer alan bir reisin konağıydı. Oradaki bir höyüğün yakınında, daha sonra “Glauberg Prensi” olarak adlandırılan büyük bir kumtaşı heykeli bulundu. Sert ve sakallı bir figür, La Tène stiline oldukça benzeyen bir kılıç, kalkan ve göğüs zırhıyla donatılmıştı. Bunlar da onun bir savaşçı kimliğe sahip olduğunu vurgulamaktadır.
Roma'nın yükselmekte olan gücü, daha da güneye doğru hareket eden bu sabırsız kavimlerin yeni profilleriyle tanıştı. MÖ beşinci yüzyılın ortalarında, Kuzey İtalya'nın zengin topraklarına geçmeden önce daha uzak yere gidilerek grupça yapılan yağmalarla, La Tène topluluklarının savaşçı doğaları gürültülü ve şiddetli bir şekilde ortaya çıkıyordu.
Daha sonra Romalı yazarlar, Keltlerin, kaliteli şaraplarını kıskanmaları sonucu İtalya'yı istila ettiklerine sandılar ancak tarihçiler artık göçlerin aşırı nüfus sebebiyle gerçekleştiğine inanıyor. Kabul görmüş reislerin kısıtlamaları altında ezilen genç savaşçı liderler, kendi takipçilerini yetiştirmenin ve kendi başlarına saldırmanın tadına baktılar.
MÖ 390'da Keltler son olarak Roma'yı almak için geldi. İtalya'ya yeni gelen bir kabile olan Senones, şehrin yakınlarındaki Roma güçlerini yendi ve başkente akın etti. Onlardan Galyalılar olarak bahseden Livy'nin şehrin yağmalanmasıyla ilgili yazdıkları, Keltlerin vahşetinin Roma'ya nasıl musallat olduğunu ortaya koyuyor. “Düşmanın bağırışlarını, kadın ve çocukların çığlıklarını, alevlerin çatırdamasını ve yıkılan evlerin çöküşünü” anlatıyor. Romalılar da şöyle yazıyordu:
Sanki ülkelerinin yok oluşunu izlemeleri kaderlerine yazılmış gibi, nereye bakarlarsa baksınlar [korkunç şeyler] görmekten korktular.
Bir asır sonra, Kelt ordularının önünde bir başka fırsat daha vardı: MÖ 279'da, Balkanlar'ın bölgelerine yerleştikten sonra, Kelt kuvvetleri Delphi'deki Apollon Tapınağı'nın zenginliklerini ele geçirmeye çalıştı. Yunanlılar tarafından yenilgiye uğratıldılar ancak diğer Balkan Keltleri ile birlikte, dağınık ordularının bir kısmı, Yunanlılar tarafından "Gaul" kelimesinden türetilen Orta Türkiye'deki Galatia adlı bölgeyi bulmak için ilerlediler. Daha sonra, Galatya'nın en eski Hıristiyanları, MS 50 civarında, günümüzde Yeni Ahit'in dokuzuncu kitabı olan bir mektuba konu oldu: St. Paul'un Galatyalılara Mektubu.
Roma'nın güce yükselişi, tüm Avrupa'da Kelt egemenliğini ve kimliğini sarstı. Latin yazarlar, Keltleri vahşi barbarlar olarak değil, sözde Roma ihtişamıyla bir tezat oluşturmak için "asil vahşiler" olarak göstermeye başladılar. Kısmen bu anlatılanlara dayanarak, modern dönemde Keltlere olan bilimsel ilgi yeniden canlandı ve 1800'lerin ortalarında Hallstatt ve La Tène'deki muhteşem buluntuların çıkarılması sağlandı.
O zamandan beri artan çok sayıda arkeolojik kanıt, Keltleri akademik tartışmalardan uzak tutamadı. Tartışmanın merkezinde, “Kelt” teriminin Batı Avrupa'daki modern nüfuslar için kullanıp kullanılamayacağı, eğer kullanılacaksa da bunun nasıl olacağı yer almakta. Bu tartışmalar sert tepkilere neden olmaktadır. İskoç tarihçi Alistair Moffat, Keltler üzerine 2002 yılında BBC'nin yaptığı bir münazarada, Demir Çağı'nın Keltleri ile günümüz İskoçya, Galler ve İrlanda'sının, "Keltlerden" bağımsız olduğu yönündeki teorilere karşı çıktı:
Elbette onlar Kelt, elbette Britanya'nın batısında kültürel bir benzerliklere sahipler (...) Bu Kelt dilleri (yani, İskoçça, İrlandaca ve Manca) hala bizimleler. Diğerlerinin hepsi öldü ve onlar hala burada yaşıyorlar (...) ve içlerinde, iki buçuk bin yıllık tarihi barındırıyorlar.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 23
- 8
- 6
- 4
- 3
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 17:59:25 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11054
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in National Geographic. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.