İnsanın Anlama Yetisine Yönelik Bir Soruşturma: David Hume
Britanyalı empiristlerinin en büyüğü sayılabilecek, 18. yüzyılın da Kant ile birlikte en önemli filozofu diyebileceğimiz David Hume, bilgiye konu olan nesnelerin en temel ögelerine kadar inmeyi amaçlamıştır. Bunun için de öncelikle zihnin algılarını ele almıştır. İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma adlı yapıtında, zihnin tüm algılarını "idea" ve "izlenim" olmak üzere ikiye ayırmıştır.[1] Hume, izlenimden canlı algıları, ideadan cansız algıları anlamaktadır. Ona göre işitilen, görülen, duyulan, hissedilen, sevilen vb. olan her şey, "izlenim" içerisine girmektedir. Bu ikisi arasından ise ön plana izlenimler çıkmaktadır. Bunu da Hume'un şu cümlelerinden çıkarabiliriz:[1]
Düşüncelerimizin bu sınırsız özgürlüğe sahip görünmesine karşın, daha yakından incelendiğinde, aslında çok dar sınırlara hapsolmuş olduğunu, zihnin tüm yaratıcı gücü, duyumların ve deneyimin bize sağladığı malzemeleri birleştirme, dönüştürme, artırma ya da azaltma yetisinden daha fazlası olmadığını görürüz.
Örneğin, "boynuzlu at", "altın dağ" gibi kavramları düşünmek mümkündür. Fakat bunlar, ayrı ayrı izlenimlerin, eski deneyimlerimizin birleştirilmesinden başka bir şey değildir. Yani “altın” ve “dağ” idelerini zihin birleştirerek, "altın dağ" kavramını elde etmektedir. Aynı şekilde "boynuz" ve "at" idelerini zihin birleştirerek "boynuzlu at" kavramını elde etmektedir. Kısacası tüm yaratıcı gücümüz, aslında "izlenim"lerimizin bize sağladığı tek tek deneyimler sayesinde gerçekleşmektedir.
Hume'a göre idealar izlenimlerin kopyalarıdır ve izlenimlere geri götürülebilirler. Eğer bir duyu organının eksikliğinden dolayı bir insan duyular dünyası ile ilgili izlenimlere sahip değilse, aynı konuda idealara da sahip değildir.[4] Örneğin tamamen renk körü olan biri, dünyayı grimsi bir tonda görmektedir ve bu yüzden diğer renklerin izlenimine sahip değildir. Bu sebeple bu renklerin idealarına da sahip olmayacaktır. Özetle; Hume’a göre tüm bilgilerimiz deneyimden gelmektedir. Aynı zamanda yaratıcı gücümüzün kaynağı da algılarımızdır. Hume’un ifadesiyle, tüm idelerimiz veya daha güçsüz algılarımız, izlenimlerimizin ya da daha canlı algılarımızın taklitleridir. Hume bu noktadan sonra insan aklını incelemeye tabi tutmuştur.
Hume, yukarıda adı geçen eserinin dördüncü bölümünde, insan aklının tüm nesnelerini "idea ilişkileri ve olgu durumları" olmak üzere ikiye ayırmıştır.[1] İdea ilişkileri alanına, geometri, aritmetik bilimleri ve bunlar gibi bilimlerin nesneleri girmektedir. Hume'un ifadesiyle, sezgiyle ya da tanıtlama yoluyla kesin olan her ifade ilk türe dâhildir.[1] Buna örnek olarak üçgenin üç kenarlı olması, "7+5=12" olması, karenin daire olmaması gibi örnekler verilebilmektedir. Bu türden olan önermeler, evrende var olan bir şeye bel bağlamadan kesinliğini ve apaçıklığını sonsuza dek koruyacaktır.[1]
Bu tür önermelerin yadsınması, kendisiyle çelişik önermeler ortaya çıkarmaktadır. Örneğin “Kare, üç kenarlı değildir” önermesinin değili, “Karenin üç kenarlı olmadığı doğru değildir” önermesini bize verir - ki bu da çelişik bir ifadedir*. Bu önermeler, modern felsefe terminolojisindeki "totoloji"lerdir ve totolojiler her ne kadar yüksek bir kesinlik derecesine sahip olsalar da, evrende gerçekten var olan şeylere bağlı değillerdir ve bize bunlar hakkında bilgi vermemektedirler**.[2]
Bu ayrımın diğer tarafında ise olgu durumları vardır. Olgu durumları, idea ilişkileri gibi değildir. Başka bir deyişle, olgu durumlarında herhangi bir zorunluluk yoktur. Olgu durumları, olduğundan başka türlü de olabilmektedir. Hume'un deyişiyle her olgusal durumun tersi yine mümkündür, çünkü olgusal durumlar hiçbir çelişki iması içermemektedirler ve onların tersini zihin aynı kolaylık ve açıklıkla kavramaktadır.[1] Örneğin "Yarın güneş doğmayacak" önermesi, "Yarın güneş doğacak" önermesi kadar açık ve anlaşılırdır. Başka bir örnek verecek olursak, ekmeğin bizi altı gün beslemesi, yedinci gün de besleyeceği anlamına gelmemektedir. İnsan yine de bu beklentide olmaktadır. Başka bir deyişle insan, olgusal olmasına rağmen yarın güneşin doğmasını bekler, altı gün besleyen ekmeğin, yedinci gün de beslemesini bekler. Peki insanı böyle bir beklenti içine sokan nedir? İnsanda neden böyle bir beklenti oluşur?
İnsanı böyle bir beklenti içine sokan, "neden-etki" ilişkisidir. Daha genel anlamda söyleyecek olursak, olgusal durumlara ilişkin tüm akıl yürütmelerimiz "neden-etki" ilişkisine dayanmaktadır.[1] Bu neden – etki zincirinin kaynağını sorguladığımızda ise karşımıza "deneyim" çıkmaktadır.[1] İnsan, bugüne kadar güneşin doğuşunu deneyimlemiştir; bu sebepten dolayı yarın da doğacağı gibi bir beklenti içine girmektedir. Aynı zamanda ekmeğin bu zamana kadar beslemesi, bundan sonra besleyeceği beklentisini beraberinde getirmektedir. Bu beklentiler insanda deneyim ve alışkanlık sonucu oluşmaktadır. Fakat bu ve bunun gibi olgu durumlarının hiçbirinde zorunluluk yoktur. "Nedensel zorunluluk" fikri, dünyada var olan herhangi bir şeye karşılık gelmemektedir, yalnızca geçmiş gözlemlerimizin yinelemelerine dayanan alışkanlıkla ilgili beklentilerimizin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.[2]
Hume, bu söyledikleriyle aynı zamanda tümevarım eleştirisi de yapmaktadır. Hume'a göre, herhangi iki şeyin her zaman bir arada ortaya çıktığını öğrendikten sonra, bunun tekrar edeceğine ilişkin olarak alışkanlık zihni bir inanmaya götürmektedir. İnanç, var olan bir izlenimle bir ilişki tarafından üretilen canlı bir ideadır. İnanç, nesne ile duyulara ya da belleğe gelen bir şeyin alışılmış sürekli birlikteliğinden doğmaktadır.
Hume'un skeptik olarak nitelendirilmesinde en büyük etken içinde bulunduğu çağda nedenselliğe dayanan bilimler hızlı bir biçimde ilerlediği halde, neden ve etki arasındaki ilişkideki zorunluluğu alışkanlık sonucu oluşan bir inanca dönüştürmesi, yani nedenselliği subjektif zihni bir alışkanlığa dönüştürmesidir.[4]
NOTLAR
* İki tür değilleme vardır; bir önermede ya yüklem değillenir ya da önermenin tamamı değillenir. Burada önermeler üstüne konuştuğumuz için, önermenin değillenmesi alınmıştır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
** Hume ve Cottingham’dan alıntılanan bu cümlelere baktığımızda, Hume’a göre matematik ve geometri gibi bilimler, evren hakkında bir şey söylememektedir. Aynı zamanda Cottingham, bu bilimlerin önermeleri için totoloji denilebileceğini söylemiştir. Buradan yola çıkarak 20.yüzyılın en önemli filozofu diyebileceğimiz Wittgenstein’da, bunun yansıması net bir biçimde görülmektedir. Wittgenstein, matematiğin mantıksal bir yöntem olduğunu[3] ve matematik tümcelerinin hiçbir şey dile getirmediğini ifade etmiştir. Başka bir deyişle, matematiğin tümceleri bize hiçbir şey söylememektedir. Wittgenstein, aynı zamanda mantığın tümcelerinin totolojiler (yinelemeler) olduğunu söylemiştir (TLP, ö. 6.1)[3] . Matematik, mantıksal bir yöntem olduğu için, onun önermeleri de totolojidir. Totoloji ise Wittgenstein’a göre anlamdan yoksundur TLP ö 4.461)[3] , aynı zamanda totolojiler gerçekliğin tasarımı değildir, yani dünya hakkında bir şey dile getirmemektedir TLP ö 4.462).[3]
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 24
- 10
- 4
- 4
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b c d e f g h D. Hume. (2018). İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- ^ a b J. Cottingham. (2003). Akılcılık. Yayınevi: Doruk Yayıncılık.
- ^ a b c d L. Wittgenstein. (2016). Tractatus Logico Philosophicus. Yayınevi: Metis Yayınları.
- ^ a b M. Kaya Keha. Hume'un Nedensellik Eleştirisi Ve Şüpheciliği. (31 Ekim 2008). Alındığı Tarih: 17 Ekim 2020. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 31/10/2024 09:19:08 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9450
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.