Hidrobiyoloji Nedir? Hidrobiyoloji Neyi Araştırır? Yapılan Çalışmalarda Canlıların Rolü Nedir?
Bu yazımızda sizlere Biyoloji disiplininin bir alt dalı olarak karşımıza çıkan Hidrobiyoloji disiplininden bahsedilmeye çalışılacaktır. Öncelikle nedir? Çalışma alanları nelerdir? gibi temel sorulara cevaplar verildikten sonra akabinde bu alanda çalışmalar yürüten bir laboratuvarda süreçlerin nasıl işlediği hakkında kısaca bilgiler verilecektir.
Hidrobiyoloji Nedir?
Hidrobiyoloji kelimesi tahmin edilebileceği üzere "su" anlamı taşıyan hidro ve "canlı bilimi" olarak karşımıza çıkan biyoloji kelimelerinin birleşiminden meydana gelir. İki anlamı birleştirmeye çalıştığımızda karşımıza şu şekilde bir anlam çıkabilir; su ile doğrudan ya da dolaylı olarak etkileşim içerisinde olan canlıları inceleyen bilim dalı. Bu tespit çok da yanlış olmamak ile beraber gerçek anlamına oldukça yakın bir yaklaşımdır. Yakın olmasının sebebi ise tespitin tam anlamı ile yeterlilik sağlayamayıp eksik kalmasından dolayıdır.
Kısaca hidrobiyoloji, sudaki yaşam ve yaşam süreçlerin bilimidir. Günümüz yani modern hidrobiyolojinin çoğu kısmı, ekolojinin bir alt disiplini olarak görülebilir; ancak hidrobiyoloji alanı ağırlıklı olarak taksonomi, ekonomik biyoloji, endüstriyel biyoloji, morfoloji, fizyoloji vb. konularda çalışmak ile beraber birçok çalışma limnoloji (iç suları [tatlı su] inceleyen bilim dalı) ile yakından ilgilidir. Bu çalışmalar kendi içlerinde lotik (akan sular) sistem ekolojisi ve lentik (durgun sular) sistem ekolojisi olarak ikiye ayrılır.
Hidrobiyoloji Disiplininin Çalışma Alanları Nelerdir?
Su Kütleleri Yüzeyinde Ötrofikasyon Çalışmaları
Yapılan araştırmaların önemli bir kısmını ötrofikasyon çalışmaları kapsar. Ötrofikasyon göl, haliç, rezervuar (barajlarda tutulan sular vb.), kıyı alanları, yavaş hareket eden akarsular ya da Baltık Denizi gibi aşırı besin maddesi alan su kütlelerinde meydana gelen doğal bir süreç olmak ile beraber dışarıdan müdahale ile de oluşturulabilir. Bu olay besin maddelerinin artışına bağlı olarak gölün daha çok yüzeyinde mikroskobik fitoplanktonlar, filamentli algler ve sucul bitkilerin çoğalması sonucu suyun berraklığının azalması ile karakterize edilir. Gölün yüzeyinde yoğunlaşma olmasının sebebi bir araya gelen alg hasırlarının, bitki yapraklarının vb. yapıların suyun iç kısımlarına güneş ışığının girmesine engel olması ve buna bağlı olarak fotosentez yapabilmek için ışığa ulaşmak isteyen canlıların yüzeye yakın konum alma isteklerinden kaynaklanan rekabetten dolayıdır.
Ötrofikasyon kıyı alanlarda tür dağılımını, biyoçeşitliliği ve ekosistem fonksiyonunu etkileyen bir çevre sorunudur. Biyolojik çeşitlilik için tehlike arz etmesinin nedeni bahsetmiş olduğumuz yüzeyi kaplayan canlı topluluklarının gölün iç kısımlarına güneş ışığının ulaşmasına engel olması aynı şekilde gölün oksijenlenme seviyesi üzerinde negatif etki göstermesinden dolayıdır. Ötrofiye olmuş göllerde özellikle bentik (taban, dip kısmı) ve pelajik (su yüzeyinden itibaren tabana kadar olan bölge) bölgede yaşayan canlılarda besin ve oksijen yetersizliğine bağlı ölümler ve çürümeler gerçekleşecektir. Gerçekleşen ölümlere bağlı olarak ötrifikasyonun iki ana besin maddesi olan azot ve fosfor sürece dahil olup gölün biyoçeşitlilik alanında büyük bir darbe almasına sebep olacaktır. Evrimsel açıdan baktığımızda üstteki canlıların avantajlı olacağı, alttakilerin ise dezavantajlı olacağı bir durumdur. Ötrofikasyonun ileri aşamalarında ise mavi-yeşil algleri (siyanobakteriler) içeren alg patlamaları ve balık stoklarında dramatik değişiklikler göze çarpacaktır. Bu aynı zamanda gölün suyunun kullanım alanlarını kısıtlayacak hatta kullanılamaz su kaynağı kategorisi içerisine sokacaktır. Haliyle böyle bir durumda iyileştirme çalışmaları yapılması gerekir, aksi takdirde gölün kurtarılması çok zor olacaktır.
Tatlı Su Kaynaklarının Asitlik (pH) Derecesini Tespit Etmek
Dağ göllerinin (tatlı su kaynaklarının) asitlenmesi, asit yağmuru ve döllenme ile bağlantılı olarak nehirlerin, göllerin ve rezervuarların suyunun iyonik bileşimindeki değişiklikler üzerinde uzun süreli çalışmalar yapılmaktadır. Mevcut araştırmanın amacı, su kalitesi yönetimi ve su temini için önemli olan rezervuarlardaki ekosistemin temel çevresel işlevlerinin açıklanmasıdır. Ağırlıklı olarak limnoloji üzerinde durulsa da aynı araştırma konusu farklı bir ekosistem olan okyanuslarda da yürütülmektedir. Okyanuslar farklı bir disiplin olan Okyanus biliminin (Oceanography/Oceanology) konusu olabileceği gibi hidrobiyolojinin de araştırma alanlarını kapsar.
Paleolimnoloji Araştırmaları Sonucu Değişimi Anlamak
Paleolimnoloji temel olarak göllerin geçmiş durumlarını, çevresindeki iklim değişikliğini ve seviye değişimlerini, tortullardaki kimyasal, fiziksel, biyolojik veriler yolu ile inceleyen bilim dalıdır. Göl tortuları geçmişe ait çok fazla bilgi barındırırlar. Bu bilgilerden modern yöntemler ile yararlanılarak, geçmişe ait ulaşılması güç çevre verilerine ulaşılabilir ve elde edilen veriler ışığında gölün “davranışı” hakkında bilgi sahibi olunabilir. Aynı şekilde davranışı analiz edilen gölün geleceğe yönelik projeksiyonları sunulup eğer kullanıma açılacak ise en verimli dönemlerinin tespiti gerçekleştirilebilir.
Mikroskobik Canlılar Olan Zooplanktonların İncelenmesi
Bir diğer çalışma alanı da zooplanktonlar ile beslenen su pireleri (cladocera) üzerindeki çalışmalardır. Bu canlıların çalışma alanı olarak seçilmesinin sebebi çevresel değişimlere olan duyarlılıkları ile çeşitli türlerinin kirlilik göstergesi olarak kullanılması ve bizlere su kaynaklarının durumu hakkında bilgi vermesindendir. Aynı şekilde bu canlılar sucul ekosistemlerde ekonomik değere sahip bazı canlıların (balıklar, diğer kabuklular vb.) besini olduğu için popülasyonlarının analizi büyük önem taşımaktadır.
Müdahele Yöntemi Olan Biyomanipülasyon Çalışmaları
Biyo-manipülasyon çalışmaları da hidrobiyolojinin araştırma alanlarında biridir. Önceki satırlarda vermiş olduğumuz ötrofiye göl örneğini düşündüğümüzde ekonomik, biyoçeşitlilik ve kullanılabilir su kaynağı konularda negatif etki yaratmaktadır. Bu durumun önüne geçilebilmesi için uygulanabilecek yöntemlerden biridir biyo-manipülasyon. Tam olarak kullanımı hali hazırda devam etmekte olan sistemi canlılar kullanılarak istenilen yönde şekillendirmek veya istenilen “yola” sokmaktır.
Kafamızda şekillendirmek adına küçük bir örnek vermek gerekir ise; bir göl ekosisteminde çeşitli nedenlere bağlı olarak birincil üretici yada ikincil tüketici rolü üstlenebilen planktonların sayısı az, buna karşın planktonlar ile beslenen plankter balınların sayısı çok ise gölün takip edilen zamanlarda kademeli olarak balık popülasyonlarında azalma kaydedilme ihtimali artacaktır. Bu alandaki negatif etkiyi ortadan kaldırabilmek adına biyo-manipülasyon yapılmak istenildiğinde ortamdan plankter balıkların çekilmesi ya da bu balıkların üremelerini baskılayacak başka bir canlı grubuyla müdahale edilmesi işlemi uygulanacaktır.
Sucul Ekosistemlerdeki Çevresel Araştırmalar
Hidrobiyologlar sucul ekosistemlerdeki canlılar ile çalıştıkları gibi bu canlıların yaşamlarını idame ettirmelerini sağlayan çevresel koşullar üzerinde de çalışmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmalar sayesinde ilgili sucul ekosistemin “dengede” kalması sağlanabilir. Peki bu çevresel koşullara neler örnek olabilir? Suyun fizikokimyasal yapısı canlılar üzerinde direkt etkiye sahip olduğu için bu alanda verilebilecek güzel bir örnektir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu yapıların nispeten kısa sürelerde ani değişimler gerçekleştirmesi ilgili sucul ekosistemde yaşantısını sürdüren canlıların bu durumu tolere edememelerine sebebiyet verebilir ve buna bağlı olarak yine su kaynağının ötrifikasyon sürecine girmesine neden olabilir. Hidrobiyologlar çeşitli dönemlerde sularda bakılan bu parametrelere ihtiyaç halinde müdahale edebilme yetkisine sahiptir, bu tür çalışmaların genel adı ise iyileştirme çalışmaları olarak karşımıza çıkar.
Kendi Kendini Kontrol Eden Mekanizmalar Oluşturmayı Hedefleyen Çalışmalar
Yazmaya değer bulduğumuz son çalışma alanı ise canlı popülasyonunun kendi kendini kontrol eden mekanizmaları oluşturmaya yönelik çalışmalardır. Direkt olarak bu çalışmalara örnek vermek gerekir ise ekonomik değere ya da endemik (o bölgeye has) türe sahip popülasyonlarda azalma tespit edildiğinde başvurulan çalışma yöntemlerinden biridir. Diyelim ki ve bir su kaynağınız var ve bu su kaynağınızda endemik bir tür bulunuyor. Tahmin edilemeyen bir nedenden ötürü su kaynağınıza endemik türünüzün hayatını tehdit eden “istilacı” balıklar giriş yaptı.
Bu çalışma alanında araştırmacılar tespit ettikleri istilacı türleri ortamdan uzaklaştırmaya ve endemik tür popülasyonunu iyileştirmeye yönelik stratejiler geliştirirler. Buradaki amaç endemik türün kendi kendine yeten yaşam ortamını yeniden oluşturmaktır. Bu uygulama farklı canlı grupları için farklı etkenlere bağlı olarak da yürütülebilir, balıklar ve istilacı türler sadece bir örnektir.
İş Açısından Hidrobiyologlar Tam Olarak Ne Yapar?
Hidrobiyologun yapacağı ilk iş saha analizidir. Bitkileri ve canlı türleri tanımlar, bulur, sayar. Sudaki faunayı ve florayı etkileyebilecek kirlilikleri ve rahatsızlıkları tanımlar. Örnekleri alır ve gözlemlerinin bir raporunu yazar.
Hidrobiyolog çalışma süresinde baştan sona etkin rol oynar ve çalışma süresi boyunca diğer disiplinlere nazaran bu alanda daha fazla söz ve müdahale hakkına sahiptir. Müdahale protokollerini ve alınacak örnekleri tanımlar. Çalışma kampanyalarını planlar, programlar ve ardından sonuçlarını özetler. Kirlilik durumunda, yürürlükteki düzenlemeler ve mevcut araçlar çerçevesinde suyun biyolojik kalitesinin iyileştirilmesine yönelik çözümler önermektedir. Karmaşık programlar durumunda, hidrobiyolog botanikçiler, zoologlar ile multi-disipliner bir çalışma da yürütebilir. Hatta bu tür bir çalışmanın yürütülmesi gerçekleştirilecek olan projenin daha dikkate değer ve tutarlı olmasına sebebiyet verecektir.
Hidrobiyologların ilk çalışmalarının çoğu, kanalizasyon arıtma ve su arıtmada kullanılan biyolojik süreçlere, özellikle yavaş kum filtrelerine (Yavaş kum filtreleri, içilebilir bir ürün üretmek üzere ham suyun arıtılması için su arıtımında kullanılır) odaklanmıştır. Tarihsel olarak önemli olan diğer çalışmalarda farklılığa gidilerek sular içerisinde yaşan biyotik topluluklara göre ayrı bir sınıflandırmanın olması gerektiği düşünülmüş ve bu fikirden yola çıkılarak biyotik endeksler kullanılmaya başlanmıştır.
İnsan İçin "Temiz" Suya Olan İhtiyacın Anlaşılmasını Sağlayan Bilim Dalı Olarak Hidrobiyoloji
Su, yüzyıllar boyunca tüm medeniyetler için çok önemli bir doğal kaynak olmuş, bütün büyük uygarlıklar su kenarında kurulmuştur. Teknolojinin ilerlemesi ile sudan faydalanma şekil ve oranlarının artması, su kaynaklarının içme-kullanma, sulama suyu, enerji üretimi gibi pek çok amaç için geliştirilebilmesi, ülkelerin ekonomik kalkınmasında suyun vazgeçilmez bir yer edinmesinde büyük rol oynamıştır. Bugün “gelişmiş ülke” olarak tanımlanabilen pek çok ülke bu seviyelere, çeşitli diğer faktörlerin yanında ülkelerinin su potansiyelinden azami faydayı sağlayarak ulaşmışlardır.
Teknolojinin ilerlemesi, su kaynaklarından azami faydanın sağlanmasına aracı olmakla birlikte, bu ilerlemeye paralel olarak sanayileşmenin ve şehirleşmenin de artması beraberinde çevre kirliliğini ve özellikle su kirliliğini gündeme getirmiştir. Su kirliliğinin giderek önemli boyutlara ulaşması, ülkeleri bu konuda ciddi önlemler almaya zorlamış, bu da bu alanda pek çok mevzuatın oluşmasına sebebiyet vermiştir. Su çerçeve direktifi (23 Ekim 2000 tarihli ve 2000/60/EC sayılı [Su Çerçeve Direktifi]) de günümüzde bu mevzuatların başında gelmekte ve yapılan çalışmalar bu mevzuata göre gerçekleştirilmektedir.
Su Çerçeve Direktifi Mevzuatı Neden Çıkarıldı? Tam Olarak Yapılmak İstenen Neydi?
Su kaynakları yönünden oldukça şanslı sayılabilecek Avrupa Birliği içme suyu yetersizliği, kuraklık ve su baskınları gibi ciddi su problemleri ile sıkça karşı karşıya gelmeyen bir konumdadır. Buna rağmen Avrupa’nın su kalitesi ve su yönetimi pek iyi durumda değildir. Bu sav şu verilere dayanarak ortaya atılmıştır;
- Avrupa Birliği’ndeki yüzey sularının %20’si ciddi kirlilik tehdidi altındadır.
- Avrupa çapında yeraltı su kaynaklarının %65’i içme suyu amaçlı kullanılmaktadır.
- Avrupa şehirlerinin %60’ı kendi yeraltı su kaynaklarını aşırı kullanmışlardır.
- Sulak alanların %50’si yeraltı sularının aşırı kullanımı ve yüzey sularının kirliliği nedeniyle tehlike altındadır.
- Güney Avrupa’daki sulanan alanlar 1985’den bu yana %20 artmıştır.
Durumun gidişatına yönelik farkındalık kazanan ve tedbirler alması gerektiğini düşünen Avrupa ülkeleri, su kaynaklarının miktar ve kalite açısından korunması ve yeraltı ve yerüstü sularının durumlarının iyileştirilmesi amacıyla su ile ilgili tüm direktifleri bir çatı altında toplayarak kapsamlı bir mevzuat olan Su Çerçeve Direktifini hazırlamışlardı.
Bu direktif ile yapılmak istenen; yerüstü ve yeraltı olmak üzere tüm kıta içi suları, geçiş sularını ve 1 deniz miline kadar olan kıyı sularını içeren tüm su kütlelerini ve direktifin ana hedefi tüm yerüstü su kütlelerinin statülerindeki kötüye gidişin engellenmesi ve son olarak 2015 yılı itibari ile tüm su kütlelerinde “iyi statü”ye ulaşmasını sağlamaktır.
Su Çerçeve Direktifi ile Hidrobiyoloji Arasındaki Bağlantı Tam Olarak Nedir?
Bu başlığın altında hidrobiyoloji alanında karşılaşabileceğiz bir terim olan “biyolojik izleme” ile sizleri tanıştırmak istiyoruz. Biyolojik izleme, son dönemlerde gelişen sanayi ve hızlı nüfus artışı ile kirlenen su kaynaklarının kalitesinin belirlenmesine yönelik hali hazırda kullanımda olan fiziksel ve kimyasal metotların bazı dezavantajlarını ortadan kaldırabilme özelliğine sahipti. Tabi hala kimyasal metotlar ile laboratuvar koşullarında, kimyasal madde, cihaz ve çeşitli malzemeler kullanılarak su kalitesi tayini devam ediyor. Fakat bu yolla sonuç elde etmek çok masraflı olduğu gibi, numunenin araziden alınarak laboratuvara getirilmesi ve deneyin sonuçlanması da zaman gerektiriyor. Bu nedenle daha çabuk sonuç verecek ve daha az masraflı olması sebebiyle doğanın bizzat kendisinin aracılığı ile su kalitesi saptanması üzerinde yeni bir metot olan biyolojik izleme ortaya atılmıştır.
Kimyasal izleme ile sadece analiz edilen kimyasallar tespit edilirken, biyolojik izleme ile analiz edilen ve edilmeyen tüm parametrelerin kümülatif etkisi gözlenebilmektedir. Belirli bir nehir, göl, geçiş suyu ve kıyı suyu kütlesinde yaşayan balık, böcek, alg ve bitkilerin türü, sayısı, komposizyonu ve durumları o su kütlesinin kalitesi hakkında bizlere ölçülebilecek doğru bilgiyi sağlar. Ayrıca biyolojik izleme metotları fiziksel ve kimyasal izleme metotlarının yetersiz kaldığı suda bulunan kirleticilerin sinerjik (paralellik gösteren etkiler) ve antagononist (zıtlık yaratan) etkilerinin belirlenmesi konusunda boşluğu doldurmaktadır. Biyolojik izlemenin tüm bu avantajlarının yanı sıra diğer yöntemlere göre daha çok uzmanlık gerektirmesi gibi bir dezavantajı bulunmaktadır.
Son olarak biyolojik izleme, su çerçeve direktifine göre su kalitesini izleme konusunda en önemli izleme yöntemi olup içeriğinde makroomurgasız, fitoplankton, fitobentoz, makrofit/makroalg/angiosperm ve balık gibi canlı gruplarını barındırmaktadır. Her biri ayrı uzmanlık gerektiren bu canlı grupları göl, nehir, kıyı ve geçiş sularında kalite unsuru olarak kullanılmaktadır. Artık su kaynaklarının içerisindeki canlılar işin içerisine girdiği için hidrobiyologların çalışma alanlarının kapıları aralanmıştır.
Yazımızın bu bölümüne kadar sizlere;
- Hidrobiyoloji disiplinin ne olduğunu,
- Bu disiplinde çalışan hidrobiyologların neler yaptığını,
- Son dönemlerde çalışmaların dayanak noktası olan su çerçeve direktifinin ne olduğunu,
Yine bu direktif ile hidrobiyologların yollarının neden ve nasıl kesiştiği hakkında az çok bilgiler aktarmaya çalıştık.
Laboratuvarda Yukarıda Bahsedilen Süreçler Nasıl İşlemektedir?
Diyelim ki siz su çerçeve direktifinde yer alan canlı gruplarından bentik makroomurgasızlar ile çalışmalar yürüten bir laboratuvarın parçası, çalışanısınız. Çeşitli kurumlardan gerekli izinleri alıp proje yazım aşamasına geçtiniz, haliyle yaptığınız ön araştırma sonucunda çalışmak istediniz alanı tespit ettiniz ve bu alanda herhangi bir çalışma olmadığını ve buna bağlı olarak da suyun statüsün belirlenmemiş olduğunu öğrendiniz ve her şey sizin için kusursuz gözüküyor.
Projenizin onay almasında en büyük etkenlerden biri olan o soru ile karşılaştınız. Projenizde belirtilen ve çalışmalar yapmayı planladığınız su kaynağının önemi nedir? Ya da daha amiyane tabiri ile ne işimize yarayacaktır? Eğer ki yapacağınız çalışmalar sonucunda mevcut su kaynağının kütlesi, statüsü ve diğer birçok parametre kullanılabilirliğe uygun ise tebrikler, çünkü artık devlet su işleri idaresinin envanterine yeni bir su kaynağı kaydetmiş olmanız ile beraber ülkemize katkıda bulunmuşsunuzdur. Bu yüzden bu konuda yapılan çalışmaların çoğu birçok devlet tarafından desteklenmekte ve bu alanda çalışmalar yürütmekte olan hidrobiyologların önemi bir kez daha gözümüze çarpmaktadır.
Diyelim ki projemizin yazım işlemini bitirdik ve kabul oldu, malzemelerinizi temin ettiniz ve artık arazidesiniz. Bizler bentik (taban) makroomurgasızı çalıştığımız için bu alan özel araçlar ile bu canlıların örnekleme işlemini gerçekleştirdik. Örnekleme gerçekleştireceğiniz alanlar yani istasyonlar hakkı kısacık bir tiyo vermek gerekirse: Eğer ki bulunduğunuz su kaynağında kirletici bir faktör var ise bu faktörün öncesinden, yakınından ve sonrasından çalışma alanlarını belirlemek çok daha etkileyici ve tutarlı bir sonuç bulmanızı sağlayacaktır. Böyle bir faktör söz konusu değil ise su kütlesinin kapladığı alanın tespitini yapıp matematiksel bir yaklaşımda bulunarak birbirinden olabildiğince farklılık gösteren istasyonlar belirlenmeye çalışmak çok daha doğru sonuçlar elde etmenize olanak sağlayacaktır.
Örneklerinizi yapmış olduğunuz saha çalışmasından topladınız ve doğada bulundukları haliyle laboratuvarda incelemek istediğiniz için çürümelerine olanak vermemek adına bir fiksatif (alkol ya da formaldehit vb.) içerisine koydunuz ve laboratuvara getirdiniz. Laboratuvarda getirmiş olduğunuz örneklerin teşhis işlemleri gerçekleştirilip indirilebilecek en alt taksanomik basamağa kadar indirdiniz.
Canlıları Topladık Tür Teşhislerini Yaptık, Peki Suyumuzun Statüsünü Belirlemede Yapmış Olduğumuz Tür Teşhisi Ne İşimize Yarayacaktır?
Her su ekosisteminde yaşam, değişik türlerdeki canlıların varlığına bağlıdır. Endüstriyel, evsel, kimyasal vb. gibi çeşitli aktiviteler sonucu oluşan ve çok değişken yapıda olabilen atık suların akarsu, göl, koy ve körfez gibi alıcı ortamlara boşaltıldıklarında bu ortam suyunun fizikokimyasal yapısını değiştirdiği gibi bentik (taban) yaşam yapısında da önemli değişikliklere neden olurlar. Kirlenmenin etkisinde kalan akarsu, göl ve denizlerde yaşayan mikro ve makroorganizmaların kalitatif ve kantitatif özellikleri ile dağılışlarında önemli değişmeler olmaktadır. Bu kirlenmeye bağlı olarak bölgeye gelen veya bölgeden uzaklaşan türlere indikatör (gösterge) tür adı verilir.
Taban omurgasızlarından (Platyhelminthes, Nemathelminthes, Annelida, Mollusca, Crustace, Insecta vb.) konuyu izah etmeye çalışır isek; bu canlılar, makrofit ve alglere göre daha uzun bir yaşam döngüsüne sahip olmaları, balıklarla karşılaştırıldığında çevresel değişikliklere daha kısa sürede tepki vermeleri, toplanmalarının kolay ve ucuz olması, özellikle cins ve familya düzeyinde teşhislerinin yeterli olması gibi nedenlerle su kalitesi çalışmalarında sıklıkla tercih edilmektedirler.
Peki su kalitesi konusunda bizlere nasıl bilgiler verirler? Bir önceki paragrafta da bahsedildiği üzere bu canlıların gösterge tür olma özellikleri vardır. Diyelim ki bir su kaynağınız var ve bu su kaynağınız zaman içerisinde kirlilik faktörleri sebebi ile kirlendi, kirli sularda üreyebilen beslene bilen taban omurgasızları (genellikle Oligochaeta, Hirudinea, Mollusca’nın bazı familyalarındaki türleri) o alana doğru akın ederler ve yapılan örnekleme çalışmalarında sıkça karşınıza çıkabilirler.
Aynı şekilde sadece temiz sularda karşımıza çıkabilecek taban omurgasızı türleri (genellikle Plecoptera, Ephemeroptera, Hemiptera, Trichoptera’nın bazı familyalarındaki türler) de yer almaktadır. Bizlerde bu türlerin ya da bir önceki paragrafta bahsedildiği üzere familyaların hangileri olduğuna çeşitli indekslerden (biyolojik yönden kalitesi için BMWP ve ASPT, sıklık ve baskınlık için ise Shannon, Simpson ve Margalef Çeşitlilik İndeksleri) bakarak laboratuvarda teşhis ettiğimiz türler ile karşılaştırıp su kaynağının kalitesi/durumu hakkında (ortamda bu familyaya ait türlerin yer alması bizlere bu su kaynağının temiz kullanılabilir durumda olduğu işaret etmektedir) yorumda bulunuruz.
Son olarak tüm bu veriler analiz edilip değerlendirildikten sonra su kaynağınızın güncel durumu hakkında bizlere bilgi sunar. Hatta elde edilen veriler doğrultusunda geleceğe yönelik projeksiyonlar sunulup ilerleyen yıllarda su kaynağınızdaki değişimler hakkında tahminler yürütülebilir. Son dönemlerde mevsim değişikliğinin ve belki de daha büyük bir etken olan bilinçsiz tüketimin bir sonucu olarak pek çok Dünya ülkesinin su rezervlerinde azalış kaydedilmektedir. Geleceğe yönelik sunulan projeksiyonların çoğunda da kullanılabilir su kaynaklarının gün geçtikçe azaldığından bahsedilir.
Bu durumun önüne geçebilmek adına çalışmalar yürüten meslek gruplardan biridir Hidrobiyolog. Diğer disiplinlere nazaran yaptığı çalışmalara canlıları ortak ederek konu hakkında en güvenilebilir bilgiyi bizlere sunmaya gayret eder. Umarım bu yazımızda oldukça az bilinen mesleklerden biri olan hidrobiyologların neler yapabildikleri hakkında sizlere bir şeyler aktara bilmeyi başarmışızdır ve yazımız boyunca su kirliliğine dikkat edilmesi gerektiği bilincini sizlere aşılayabilmişizdir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 11
- 4
- 4
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ASLI BAYRAK ARSLAN. (Akademik Tez, 2015). Su Çerçeve Direktifine Göre Biyolojik Kalite Unsuru: Bentik Makroomurgasiz.
- Neslihan DOĞAN-SAĞLAMTİMUR, et al. (2017). Sucul Ortamlarda Ötrofikasyon Durumu Ve Senaryolari. Ömer Halisdemir Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, sf: 75-82. | Arşiv Bağlantısı
- Naime Arslan, et al. (2020). Long-Term Macrobenthic Community Structure Changes In The Upper Sakarya River System (1995–2015). ZOOSYMPOSIA, sf: 89–101. | Arşiv Bağlantısı
- Cansev Akkan Kökçü. (Akademik Tez, 2016). Sapanca Gölü Ekolojik Kalitesinin Makroomurgasızlara Dayalı Olarak Su Çerçeve Direktifi (Sçd) Doğrultusunda Değerlendirilmesi.
- Merve Bulut, et al. (2019). Ab Su Çerçeve Direktifinin Türkiye’de Su Kaynakları Yönetimine Etkisi. Türkiye Ormancılık Dergisi, sf: 221-233. | Arşiv Bağlantısı
- TMMOB Su Politikaları Kongresi. (Araştırma Raporu, 2020). Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi Ve Türkiye’de Uygulanabilirliği.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 17:37:14 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8607
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.