Etik ve Küresel İklim Değişikliği
İklim değişikliği ile ilgili her türlü eylem adalet ve bireylere, milletlere, kuşaklara ve doğanın geri kalanına karşı sorumluluk gibi etik meselelerle karşı karşıyadır.
İklim değişikliği, bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en zorlu konulardan biridir. Burada, etik analizlerin hem iklim probleminin doğasını hem de olası çözümler ile ilgili kısıtlamaları anlamamıza nasıl yardımcı olabileceğini göstermekteyiz (Vanderheiden 2008, Gardiner ve ark. 2010, Arnold 2011). Bunu yaparken, iklim değişikliğinin temel değerleri nasıl tehdit ettiğine ve bu konuda sergilenecek eylemlerin adalet ve sorumlulukla ilgili ciddi endişeleri nasıl gündeme getireceğine odaklanacağız.
Etik Eyleme Yönelik Bir Sorun Olarak İklim Değişikliği
İklim değişikliği “mükemmel bir ahlaki fırtına” olarak tanımlanmaktadır. Çünkü ahlaki eyleme yönelik birbirine bağlı üç önemli sorunu bir araya getirmektedir (Gardiner 2011a). İlk sorun, iklim değişikliğinin tam anlamıyla küresel bir olay olması gerçeğinden kaynaklanır. Sera gazı emisyonlarının, yayıldıktan sonra kaynaklarına bakılmaksızın gezegenin herhangi bir yerinde iklime etkileri olabilir (IPCC 2007). Bunun genellikle tutsak ikilemine veya ulus-devletler arasında oynanan ortak varlıkların trajedisi yapısına yol açtığı söylenir: Her ne kadar topluca tüm ülkeler ciddi veya feci sonuçlar doğurabilecek etkilerin riskini azaltmak için küresel emisyonları sınırlamayı tercih etseler de, bireysel olarak hareket ederken, her biri hala sınırsızca sera gazı yaymaya devam etmeyi tercih etmektedir (ör. Soroos 1997, Helm 2008, ancak Gardiner 2011a'ya da bakınız). Aynı zamanda bu konuda zararlı etkilere maruz kalma bakımından çarpıklıklar da vardır: En azından kısa ve orta vadede en çok zarar görebilecek ülkeler ve insanların çoğu, geçmişte en az yayılım yapan ve halen de emisyon seviyeleri düşmeye devam edenlerdir. Bu durum gerçekten haksızlık gibi görünmekte ve küresel işbirliğini güvence altına almak için gösterilen hem pratik hem de teorik çabalar üzerine kayda değer bir gölge düşürmektedir.
İkinci sorun, mevcut emisyonların büyük ölçüde nesiller arası etkilere sahip olmasıdır. En öne çıkan sera gazı olan karbondioksidin emisyonu atmosferde genellikle uzun bir süre kalarak yüzyıllarca hatta bin yıl boyunca olumsuz iklim etkilerine neden olmaktadır (IPCC 2007). Özellikle gelecekteki olumsuz etkilerinin şiddetli ve kümülatif olduğu göz önüne alındığında bu durum haksızlık gibi görünmektedir. Buna ek olarak, iklim değişikliğinin zamansal yayılımı, hem biçimsel olarak hem de normal işbirliği türlerinin nesiller boyunca mümkün görünmemesi nedeniyle geleneksel ortak varlıkların trajedisinden daha zorlayıcı olan etik bir kolektif eylem sorununa yol açmaktadır.
Etik eyleme yönelik üçüncü sorun, teorik araçlarımızın uluslar arası adalet, nesiller arası etik, bilimsel belirsizlik ve insanlarla doğanın geri kalanı arasındaki uygun ilişki gibi ilgili alanların çoğunda az gelişmiş olmasıdır (ör. Jamieson 1992). Örneğin iklim değişikliği, insan dışındaki hayvanların, benzersiz yerlerin veya bir bütün olarak doğanın korunmasına yönelik yükümlülüklerimizin olup olmadığını ve eğer böyle bir yükümlülüğümüz varsa bu tür yükümlülüklerin ne şekilde olduğu gibi insan dışı doğanın (ahlaki) değeri hakkındaki soruları gündeme getirmektedir (bkz. ör. Jamieson 2003, Palmer 2011). Ayrıca bilimsel belirsizliğin varlığı ve yıkıcı sonuçların ortaya çıkması olasılığı, çevre sorunlarına yönelik standart ekonomik yaklaşım üzerinde iç baskıya yol açmakta (ör. Sagoff 2007, Stern 2007, Gardiner 2011a) ve bazılarının bir alternatif olarak gördüğü çevre hukuku ve politikalarında önleyici bir yaklaşımı savunan tartışmalarda rol oynamaktadır (bkz. ör. Sunstein 2005, Whiteside 2006).
Mükemmel ahlaki fırtınanın küresel ve nesiller arası boyutları, iklim değişikliğinde büyük oranda payı olan mevcut nesillere kendi faaliyetlerinin sorumluluğunun çoğunu dünyanın diğer bölgelerindeki insanlara ve geleceğe haksız olarak aktarmak için ciddi cazibeler sunar. Özellikle etik ve bilimsel alanın karmaşıklığı, ahlaki bir dille kendini örten ama aslında zayıf olan ve kendini kandıran eylemsizliğe (veya doğru olmayan eyleme) yönelik tartışmalardan kolayca etkilenmemize neden olabilir. Ne yazık ki, sağlam bir küresel rejimin geliştirilmesinde süregelen politik eylemsizlikte de bununla ilgili bazı kanıtlar vardır. Bu durum, ahlaki ve politik felsefede yetersiz gerekçeleri göz önüne seren ve iklim değişikliğine nasıl ve neden müdahale etmemiz gerektiğine dair zorlayıcı nedenleri açıkça ifade eden bir çalışmanın yapılması ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu tür çalışmalar, halihazırda yapılmış olan sınırlı ilerlemenin korunmasına ve genişletilmesine yardımcı olabilir ve emisyonları azaltma ve adaptasyon (iklim değişikliklerinin etkilerine uyum sağlama) fonlarına katkıda bulunma sözlerini yerine getiremeyenlere karşı tartışmaları güçlendirebilir (ör. Brown 2002).
İklim Değişikliğini Ele Alma
Gelecekte Emisyonların İzleyeceği Yol
Bir kuşak olarak gelecekte ciddi iklim hasarlarına yol açmama konusunda ciddi sorumluluklarımız olduğu açıkça görünse de, gelecekte emisyonların izleyeceği yolu daha iyi belirlemek için küresel, nesiller arası ve ekolojik adalet hakkında daha fazla düşünmeyi gerektirmektedir. Bunu daha iyi açıklamak için şu üç meseleyi irdeleyelim.
Birincisi, gelecek nesiller ve zarar görebilecek bazı türler açısından, gelecekteki iklim zararlarını en aza indirmek için emisyonların büyük ölçüde ve çabucak azaltılması muhtemelen daha iyi olacaktır. Fakat bu durum mevcut nesiller için pahalıya mal olurken sadece minimum düzeyde fayda sağlar ki bu haksızlık olarak görünebilir.
İkincisi, bu zamana kadar fazla salınım yapmayan daha fakir halk ve uluslar, gelecek nesiller uğruna özellikle gelecekteki halk muhtemelen daha iyi durumda olursa ve mevcut birçok yüksek salınım yapanlar gelecekteki yoksullardan çok daha zenginse emisyonlarının en aza indirilmesi talebinin haksızlık olduğuna inanabilir (ör. Posner & Weisbach 2010, Harris 2010).
Üçüncü olarak, iklim değişikliği insan dışı hayvanları ve doğayı potansiyel olarak yıkıcı yollarla tehdit etmektedir. Örneğin mercan resiflerindeki biyoçeşitliliği, hassas ve eşsiz ekosistemleri ve bu resiflerde yaşayan duyarlı canlıları muhafaza etmek için bu alanları korumaya yönelik birincil yükümlülüklerimiz olabilir. Ancak iklim değişikliği de uzun vadede yeni türler meydana getirecek ve tüm dünyadaki ekosistemleri değiştirecektir. Bu değişikliklerin ışığında sorumluluklarımızı nasıl idrak etmemiz gerektiği belirsizdir (ör. Palmer 2011).
Gelecekte emisyonların izleyeceği yol kaygısı şu anda teorik olarak yeterince açıklanmamıştır. Kamuoyundaki tartışmalar, 2°C veya 350 ppm gibi nicel hedeflere odaklanma eğilimindedir. Ancak spesifik niceliksel hedefler yukarıda belirtilen meseleler ışığında daha fazla etik savunma gerektirmektedir ve bu yüzden dünya çapında bu konuda ciddi bir eyleme geçme yolu seçilirse bu niceliksel hedeflerin gittikçe artan bir felsefi baskı altına girmeleri olasılığı yüksektir. 2) Belli bir zamanda emisyonların tahsis edilmesi. Felsefi açıdan ana odak noktası, uzun vadeli uygun bir yol içerisinde belli bir zamanda tam olarak ne kadar toplam küresel emisyon tahsis edilebileceği konusu olmuştur. Anlaşılan yazarların çoğu, gelişmiş ülkelerin bu sorumluluğun çoğunu en azından başlangıçta yüklenmeleri ve onlara gelişmekte olan ülkelerden daha az emisyon izni verilmesi gerektiği konusunda hemfikirdir (ör. Shue 1999, Singer 2002). Bu fikir birliği farklı olan ama birbiriyle örtüşen birçok gerekçeye dayanmaktadır. Tarihsel adalet hesapları bunu desteklemektedir çünkü halihazırdaki iklim değişikliğine neden olan kümülatif emisyonların çoğundan gelişmiş ülkeler sorumludur. Ahlaki eşitliği ön plana çıkaran görüşler de bunu desteklemektedir çünkü gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere oranla kişi başına çok daha fazla salınım yapmaya devam etmektedir. En az zengin olanlara yardım etmeye öncelik verenler uzlaşmayı onaylamaktadır çünkü gelişmiş ülkeler ortalama olarak çok daha zengindir ve bu yüzden emisyonları azaltma sorumluluğunu daha fazla üstlenebilirler. Son olarak, faydacı görüşler de bunu desteklemektedir çünkü eğer zengin ülkelerin lüks tüketim için yaptıkları emisyonları korumaktansa fakir insanların daha fazla emisyon tahsisi alarak hayatta kalabilmek için ihtiyaçlarını karşılamaları ve yoksulluktan kurtulmaları sağlanabilecekse daha iyi sonuçlara ulaşılacaktır. Hatta bu durumda faydayı artıran ikincil kurallar olarak diğer hakkaniyet yaklaşımlarını desteklemekte daha iyi faydacı nedenler olduğu da ileri sürülmüştür (Singer 2002).
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Uzlaşma görüşüne yapılan başlıca itirazlar adaletle ilgilidir. Örneğin bazıları en azından 1990'dan önce bu emisyonların iklimsel etkilerine ilişkin bilgisizlikten dolayı ülkelerin emisyonlardan sorumlu olmadıklarını ileri sürmektedir. Öte taraftan bazıları da, sorumlu kişilerin birçoğunun artık yaşamadığını göz önüne alarak, gelişmiş ülkelerin mevcut halkını geçmişteki emisyonlardan sorumlu tutmanın haksızlık olacağını iddia etmektedir (ör. Caney 2005, Posner & Weisbach 2010). Bununla birlikte bu iddialar tartışmalıdır (ör. Shue 1999, Gardiner 2011a). Örneğin gelişmiş ulusların mevcut halkı geçmişteki halkın emisyonlarından altyapı ve var olan yaşam biçimi gibi birçok bakımdan yararlandığı için en azından bazı geçmiş emisyonlar için kurbanlardan ziyade onları sorumlu tutmanın haksızlık olmadığı öne sürülmektedir.
Kaçınılmaz Etkiler
İklim değişikliğini ele alırken üçüncü bir mesele, kaçınılmaz etkilerle ilgilidir. İklim sistemindeki atalet göz önüne alındığında, zaten potansiyel olarak ciddi ve olumsuz etkilere açığız (IPCC 2007). Muhtemelen bunların bir kısmının vereceği zarar, deniz seviyeleri yükseldikçe bundan etkilenen popülasyonların göç etmesi örneğindeki gibi adaptasyon yoluyla en aza indirilebilir. Bununla birlikte, örneğin artan fırtına yoğunluğu ve habitat tahribatı gibi bazı zararlı etkilerin kaçınılmaz olması muhtemeldir ve bunlara katlanmaktan başka bir çaremiz olmayabilir. Her iki durum da, öncelikle adaptasyonun finanse edilmesi ve sonrasında da zararın telafi edilmesi gibi sorumlulukları kimin üstlenmesi gerektiği ile ilgili soruları gündeme getirmektedir (Adger ve ark. 2005). Ele alınan bu iki sorumluluk gibi sorunlar küresel, nesiller arası ve ekolojik adaletle ilgili karmaşık sorular içerir.
İklim değişikliğini ele almada gelişmiş ülkelerin en büyük sorumluluğu taşıması gerektiği fikrinden yana olan etik mutabakatın çoğu kısmı, kaçınılmaz etkilerin sorumluluğunu üstlerinden atmış gibi görünmektedir. Aynı zamanda bu mesele emisyonla ilgili sorunlardan çok daha geriye dönük göründüğü için ayrı bir kavramsal yaklaşımın benimsenmesi gerektiği ileri sürülmüştür (ör. Jagers & Duus-Otterström 2008, Vanderheiden 2008). İlgili kavramsal konuları aydınlığa kavuşturmanın yanı sıra politikaların nasıl uygulanacağını belirlemek için çok daha fazla çalışma yapılmalıdır. Örneğin iklim etkilerine karşı savunmasızlık bazen sömürgecilik, kölelik, ekonomik sömürü ve benzeri gibi geçmişe ait yanlışlardan etkilenmektedir. Bu gibi durumlarda kaçınılmaz iklim etkileri “bileşik bir haksızlık” oluşturabilir (Shue 1992). Buna ek olarak deniz seviyesinin yükselmesi gibi bazı etkiler küçük ada devletleri gibi bütün bir toplumun ve kültürün varlığını tehdit edebilmekte ve normal olarak algılanan telafinin ötesine geçen ahlak ve adalet sorunlarını (örneğin uzlaşma) gündeme getirmektedir (Gardiner 2011a).
Elbette, halihazırda başlamış olan etkileri ele almak için tamamen farklı bir yol, bu tür etkileri en aza indirmek amacıyla küresel iklimi kasten manipüle etmek, yani jeomühendisliği devreye sokmak olacaktır. Örneğin daha fazla gelen güneş ışınımının uzaya geri yansıtılması için stratosfere sülfür enjekte edilerek sıcaklık artışlarının dengelenebileceği ileri sürülmüştür. Bu tür öneriler literatürde henüz ele alınmaya başlanmış çok sayıda etik konuyu gündeme getirmektedir (ör. Jamieson 1996, Gardiner 2011a, 2011b).
Bireysel Sorumluluk
Buraya kadar, iklim değişikliğinin kolektif bir perspektiften nasıl ele alınması gerektiğine odaklanılmıştır. Ancak, eğer varsa, bireylerin iklim değişikliği ile ilgili olarak ne gibi sorumlulukları vardır? Bir tarafta, bazıları bireylerin sorumluluklarının öncelikli olarak politik olduğunu ve onların yaşam tarzı tercihlerini veya tüketimlerini değiştirmek için çok az ya da hiç yükümlülükleri olmadığını savunmaktadır (Sinnott-Armstrong 2005). Diğer tarafta ise, bireylerin kişisel tercihleri için sorumluluk almaları gerektiği ve başkalarının nasıl tepki verdiğine bağlı olmayan bir dizi "yeşil erdem" geliştirmeleri gerektiği savunulmaktadır (Jamieson 2007). Bu tartışmanın boğuştuğu problemin bir kısmı, bir kişinin oluşturduğu emisyonun küresel toplamla kıyaslandığında çok küçük görünmesi ve dolayısıyla tek başına hiç kimsenin zarar verme olasılığının olmamasıdır. Bununla birlikte, son zamanlarda, tipik bir Amerikalının bir ömür boyunca oluşturduğu ortalama emisyonun gelecekteki iki insanı şiddetli bir şekilde etkilemesine ve/veya ölümüne neden olacak kadar önemli olduğunu iddia eden bir argümanla bu varsayıma karşı çıkılmıştır (Nolt 2011). Bireysel sorumlulukla ilgili teorik tartışma gelişiminin ilk aşamalarındadır, ancak daha fazla filozofun bu konuyla ilgilenmesiyle bu tartışmanın kızışması muhtemeldir.
Sonuç
İklim değişikliği, özellikle küresel, nesiller arası ve ekolojik boyutlarda ciddi etik sorunlar içermektedir. Az gelişmiş teoriler ve pragmatik konulardan kaynaklanan sorunlara rağmen adalet ve sorumluluk gibi önemli etik meselelerin uygunluğu, ciddi eylemlerin gerekliliği ve genel şekli ile ilgili önemli bir fikir birliği vardır. İklim etiği, çok yarar sağlayabilecek, ancak üzerinde daha çok çalışılması gereken ve gelişmekte olan bir alandır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: The Nature Education | Arşiv Bağlantısı
- S. M. Gardiner & L. Hartzell-Nichols, et al. Ethics And Global Climate Change. (21 Kasım 2012). Alındığı Tarih: 14 Ağustos 2018. Alındığı Yer: The Nature Education | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:27:34 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7351
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in The Nature Education. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.