Dünyanın En Çok Kullanılan Herbisiti Roundup Ne Kadar Zehirlidir?
Dünyanın en çok kullanılan herbisiti Roundup’ın etkin bileşeni olan glifosat, aynı zamanda muhtemelen en tartışmalı maddelerden biridir. 2017 Kasım ayında Avrupa Komisyonu uzun tartışmaların ardından glifosatın AB ülkelerindeki tarımcılıkta kullanılma lisansını 5 yıllık bir süre için uzattıktan sonra Avrupa’da toplu protestolar patlak verdi.
İstenmeyen vejetasyonu yok etmek için çiftçiler kırk yılı aşkın bir süredir glifosat bazlı herbisitler kullanıyorlardı, fakat bu herbisitlerin 2015’te Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) tarafından “muhtemel kanserojen” olarak tanımlanıp kırmızı eti de içeren bir kategoriye eklenmesi, kullanımı hakkında büyük tartışmalara yol açtı. Bundan önce Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) ve ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) gibi araştırma kurumları tarafından verilen, glifosatın insan sağlığı için kanser riski taşımadığı yönündeki kararlar uygulanmaktaydı.
Bu küçük molekülle ilgili yapılan araştırmaların siyasete alet edildiğine hiç şüphe yoktur. Çevreci aktivistler glifosata maruz kalmanın kanserden çölyak hastalığı ve otizme kadar her şeyle bağlantılı olduğunu öne sürerlerken endüstri-destekli görüşlerse herbisitin istenmeyen hiçbir etkisinin olmadığında ısrarcılar.
Peki, bilim bu tartışmada nerede duruyor?
Geçtiğimiz on yıl içerisinde dünya çapında tahmini olarak 6,1 milyar kilogram glifosat kullanıldığı dikkate alındığında glifosatın tarım işçilerine, tüketicilere ve çevreye olan risklerini anlamak son derece önem kazanır.
Glifosatın Laboratuvarda Tespit Edilen Etkileri
Glifosat, 1974 yılından beri, herbisit formülasyonundaki etkin bileşen olarak satılan küçük bir bileşiktir. Özellikle bitkilere özgü protein sentezi, dolayısıyla büyüme için gerekli olan enzimatik bir yolu engellemek üzere tasarlandığından hayvanlar üzerinde hiçbir etkisi olmadığı söylenerek pazarlanmaktadır.
Düzenleme kurumları glifosatın hedef-dışı canlılar üzerindeki olası etkilerini yıllardır değerlendirmektedir. Calgary Üniversitesi’nden nörobilimci Deborah Kurrasch’ın belirttiğine göre, ancak son zamanlarda yapılan değerlendirmeler, glifosatın karsinojenisite (Ç.N. kanser üretkenliği) ve genotoksisite (Ç.N. hücre içindeki genetik bilgiye zarar verme) özellikleri üzerine yoğunlaşmış gibi görünmektedir. Kurrasch, glifosatın başka zehirli etkileri olabileceğine dair bilimsel literatürde son on yıl içerisinde kanıtlar toplanmaya başladığını belirtmekte, kanserin yanı sıra başka birçok sistemin de glifosattan etkilenebileceğini eklemektedir.
Araştırması Kanada’daki Doğal Bilimler ve Mühendislik Araştırmaları Konseyi tarafından finanse edilen Kurrasch, glifosatı yıllar önce araştırmaya başladığında literatürde çok az çalışma olduğunu görmüştür. Kurrasch, herkesin maruz kaldığı bir kimyasalın model sistemlerdeki hareket mekanizması ile ilgili hala çok az bilginin bulunduğunu belirtmektedir.
Kurrasch’ın açıklamalarına göre, örneğin ana çalışmasının odaklandığı endüstriyel bisfenol A bileşiğinin molekülünü incelediğimizde bu molekülün östrojen reseptörlerine bağlandığını ve östrojen sinyalini etkilediğini görebiliyoruz, ancak bu mekanizmanın glifosat tarafı çok iyi anlaşılamamıştır çünkü glifosatın tam olarak neye bağlandığı henüz bilinmemektedir.
Bazı kanıtlar glifosatın mitokondri işlevini de etkilediğini göstermektedir. Kurrasch ve meslektaşları birkaç yıl önce yaptıkları bir deneyde zebra balığı embriyolarına gelişimlerinin belli dönemlerinde düşük konsantrasyonlu glifosat verdiklerinde mitokondri işlevinin değiştiğini ve bazal solunumda buna ilişkin bir düşüş olduğunu, sonrasında da larvaların hareket bozukluğu yaşadıklarını tespit etmişlerdir.
Diğer çalışmalar da yüksek konsantrasyonlu glifosatın zebra balıklarında mitokondri işlevinin yanı sıra sperm motilitesini azalttığını ve sıçan beyinlerindeki nörotransmitter aktiviteyi değiştirdiğini göstermektedir. Ancak Kurrasch, bu araştırma alanının henüz başlangıç aşamasında olduğunu ve bu aşama için glifosat kullanımının güvenli olduğuna dair yapılan pazarlama çalışmalarının çok güçlü olduğunu, henüz model sistemlerde bile çok fazla bilgi olmadığını belirtmektedir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Bazı araştırmacılar ise glifosatın çoğu çevre konsantrasyonlarındaki doğrudan toksisitesinin, herbisit formülasyonunda kullanıldığı konsantrasyonun aksine, muhtemelen çok düşük olduğunu vurgulamaktadır.
Glifosat ile Roundup Arasındaki Fark
Glifosat, saha uygulamalarında genellikle tek başına kullanılmaz. Herbisit formülasyonlarının içeriğinde, glifosatın bitki hücrelerine girmesine yardımcı olan sürfaktan (Ç.N. yüzeyetkin madde: Özellikle bitki yüzeyine püskürtülen uygulamalarda yüzey gerilimini fiziksel olarak değiştirerek damlacıkların bitki yüzeyindeki dağılma ve ıslatma özelliklerini teşvik eden anyonik, katyonik ya da iyonik olmayan tipleri bulunan yardımcı madde.) ve ürünün raf ömrünü uzatan diğer katkı maddeleri de vardır. Buradan hareketle Kurrasch zebra balıklarında glifosatın tek başına etkisi ile aynı glifosat konsantrasyonunu içeren Roundup’ın etkisini karşılaştırdığında Roundup’ın etkilerinin şaşırtıcı şekilde tek başına glifosat kullanıldığında gözlenen etkilerin tam tersi yönünde olduğunu görmüştür; balıkların hareketleri artmış, bazal solunumu yükselmiştir, ayrıca beyinlerindeki mitokondri bağlantılı genlerin farklı gen ifadesi profiline sahip olduğu gözlenmiştir. Kurrasch, glifosat ve Roundup’ın farklı etki mekanizmalarına sahip olduğunu, glifosat bir şey yaparken bu yardımcı maddelerin başka bir şey yaptığını söylemektedir.
Pestisitlerin fizyolojik etkilerini araştıran bilim insanlarının karşılaştığı sorunlardan biri, Roundup’ı geliştiren Monsanto veya yine glifosat içeren Touchdown herbisitini üreten Syngenta gibi dev herbisit üreticilerinin tüm bileşenlerini kamuya açıklamak zorunda olmamalarıdır.
Herbisit üreticileri, ABD’de ve AB ülkelerinde, ürünün ne kadar etkin bileşen içerdiğini paketin üzerinde belirtmek zorundadır. Ancak bu zorunluluk, herbisit etkisi göstermediklerinden “etkisiz (inert)” kabul edilen diğer bileşenler için genellikle geçerli değildir. Northeast Ohio Tıp Üniversitesi’nden nörotoksikolog Vanessa Fitsanakis’in konu hakkındaki görüşleri şöyle:
Bu durum, toksikologların en zehirli bileşeni veya zehre katkısı olan içeriği bulmak için tüm bileşenleri test etmesini zorlaştırmaktadır. Araştırmacı olarak, bu formülasyonlardaki [olası toksisiteyi azaltmak için] hangi bileşenin değiştirilmesi gerektiğini söyleyemeyiz, çünkü bileşenlerden bazılarının ne olduğunu bilmiyoruz.
Çalışması Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından finanse edilen Fitsanakis, laboratuvarda yapılan önceki çalışmalarda, ticari olarak temin edilebilen ürünün hücre ve hayvanlar için tek başına glifosattan daha zehirli bulunması nedeniyle kaygı duymakta, tek başına glifosatın nispeten zehirli olmadığına dair birbiriyle çok uyumlu veriler bulunduğunu belirtmektedir.
Bu nedenle Fitsanakis, karışımdaki hangi kimyasalın ne yaptığını açığa çıkarmak yerine, çiftçilerin kullandığı glifosat bazlı herbisitlerin etkilerini incelemeye karar vermiştir. Hayvanların sinir sistemleri üzerindeki etkilerini anlamak için yaptığı deneylerde, model olarak seçtiği C. elegans yuvarlak solucanları, pestisit uygulayıcılarının kullandığı konsantrasyonlardaki Touchdown ürünü ile yıkamıştır.
Kendisi de 8. kuşak bir çiftçi olan Fitsanakis, pestisitlere maruz kalma ile Parkinson ve Alzheimer hastalığı gibi sinir sistemini bozucu bazı hastalıkların gelişim riski arasındaki ilişkiyi epidemiyolojik araştırmalarda da taramıştır. Sinir sistemini bozucu hastalıklarda mitokondri işlevinin engellenmesi ile birlikte oksidatif stres de gözlendiğinden ve glifosat içeren herbisitler hücrelerde oksidatif strese yol açtığından, Fitsanakis bu ikisinin bağlantılı olup olmadığını ve pestisitlere maruz kalmanın bu tür hastalıkların gelişim riskini artırıp artırmadığını görmek istemiştir.
Fitsanakis, Ocak 2018’de yayınlanan bir çalışmada, C. elegans solucanlarında Touchdown’a maruz kalmanın oksidatif strese neden olan belli reaktif oksijen türevlerinin aktivitesini ve ayrıca mitokondri işlevinin engellenmesini artırabileceğini tespit etmiştir. Solucanlar ayrıca dopaminerjik ve GABAerjik nöronlarda bozulmalar da göstermiştir. Fitsanakis, bu sonuçların tarım ve pestisit işçisi olarak çalışanların maruz kaldığı konsantrasyonlarda elde edildiğini belirtmektedir.
Bununla birlikte, bu sonuçlardan, glifosat bazlı bileşiklere maruz kalmanın sinir sistemini bozucu hastalıklara yol açacağı anlamı çıkarılamayacağına da dikkat çekmektedir. Bu sonuçlar, yaşamlarının ilerleyen zamanlarında insanları münferit olarak Parkinson hastalığına yakalanmaya yatkın kılan birçok risk faktöründen biri olabilir. Fitsanakis’in sözleri şöyle:
Ve genetik [bir] risk faktörü taşıyan bu kişi, mitokondri işlevini engelleyen pestisit gibi bir şeyle karşılaşırsa işte o zaman bunlar bir araya gelerek sinir sistemini bozucu bir süreç başlatabilir.
Gerçek Hayatta Glifosat
Monsanto’da Kimya Güvenliği ve Sosyal Yardım Lideri olan William Reeves bu tür araştırmaların sonuçlarına şaşırmamaktadır. Reeves’in The Scientist’e yaptığı açıklamaya göre, Roundup’ın içeriğindeki sürfaktanlar ev temizliğinde kullanılan ürünlerin içeriğindekilerle benzerdir ve yüksek dozlarda alındığında onlar da hücre zarında bozulmaya ve sonrasında da mitokondri işlevlerinde zafiyete yol açmaktadır; aynı şeyi bulaşık deterjanında da görebilirsiniz, sıvı el sabununda da.
Reeves, önceki araştırmalarda uygulanan glifosat ve Roundup konsantrasyonlarının gerçek hayattaki ortamlarda normalde bulunan seviyelerin çok üstünde olduklarını, özellikle hayvan ve hücrelerin herbisit çözeltileri içine daldırıldıkları araştırmaların gerçek hayattaki durumu yansıtmadığını, çünkü herbisitin yönergelere göre kullanılmadığını belirtmektedir. Örneğin Roundup üzerindeki etikette, pestisitin uygulanması sırasında kimyasal maddelere dayanıklı eldiven ve koruyucu gözlük kullanılması ve formülasyonun doğrudan suya uygulanmaması talimatı verilmektedir.
Bunu çamaşır deterjanı tableti yeme yarışmasına benzeten Reeves, orada da bir kimyasal formülasyonun etiketine uygun şekilde kullanılmadığını, tableti yediğinizde şeffaf kılıfın çözündüğünü, sonrasında [organların] işlevinin durduğunu ve sonuçta hasara yol açan şeyin aslında bu olduğunu belirtmektedir.
Araştırmacılar kimyasal maddelerin yanlış kullanımlarından kaynaklanabilecek doğrudan sonuçların yanı sıra bu kimyasallara sürekli (örneğin deri veya soluma yoluyla) maruz kalan uygulayıcılar ve hayvanlar üzerindeki olası etkileri ile kimyasalların doğada birikmesinin sonuçlarıyla da ilgilenmektedirler. Kurrasch şunları söylemektedir:
[Glifosat] beynin işleyişinin tamamen bozulmasına neden olmaz veya beyin gelişimi üzerinde önemli bir etki oluşturmaz. Etkileri hemen farkedilmeyecek, yıllarca maruz kalma sonucunda üst üste eklenecektir. Ve eğer bir sorun oluşturacaksa düzenleyici kurumları buna ikna etmek çok zor olacaktır.
Fitsanakis de, araştırmalarının sonuçlarını kamuya açıklarken zaman zaman Monsanto veya Syngenta’dan bilim insanlarının çıkıp kibarca onu ispata davet edeceğini söylemektedir:
Monsanto veya Syngenta’dan bilim insanlarıyla konuştuğumda, tek başına glifosatın zehirli olmadığına çok ikna olduklarını görüyorum. Bu konuda onlarla hemfikirim. Aynı görüşte olmadığımız konu ise şu: Zehirli olmayan bir etkin bileşeniniz olabilir, ancak bu, ticari formülasyonun da zehirli olmadığı anlamına gelmez.
Hareketli hedef
Firmaya, satan ülkeye, zirai kullanım veya ev içi kullanıma ve hatta üretim partisine göre değişen farklı birçok ticari formülasyonun olması işleri daha da karmaşık hale getirmektedir.
Danimarka’daki Aarborg Üniversitesi’nden çevre toksikoloğu Peter Roslev’e belirttiği üzere, herbisit üreticileri bazen formülasyonlarını değiştirmektedir. Glifosatın sucul ortamlara etkisini araştırdığı ve üniversite tarafından finanse edilen son çalışmasında Roslev, ticari ürünle saf kimyasal arasında, önceki çalışmalarda tespit edilenden başka farklılıklar gözlediklerini belirtmiştir.
Roslev’in glifosatla ilgili araştırmaları, küçük ama önemli bir canlı olan Daphnia magna su piresi üzerindeki etkileri üzerine yoğunlaşmıştır.
Glifosat ortamdaki toprak parçacıklarına tutunabilir ve kuvvetli yağışlar sırasında toprak üzerinden akan suyla birlikte Daphnia’nın yaşadığı tatlısu ortamlarına ulaşabilir. Roslev, Daphnia gibi birçok besin-süzer canlının bu sulardaki parçacıklarla beslendiklerini ve suyu süzerken muhtemelen pestisit açısından yoğun bir besin aldıklarını söylemektedir.
Tek başına glifosata maruz bırakıldığında Daphnia’nın yüzme davranışı değişerek yavaşlar. Roslev’in açıklamasına göre, düşük dozlardaki glifosat etkisi fark edilmeyecek kadar azdır, ancak yüksek konsantrasyonlara maruz kaldıklarında bu su pireleri suda [yüzmeden] dururlar.
Roslev, 2016’da yaptığı bir çalışmada, glifosatın toksik metallere bağlanabildiğini, böylece ortamda daha kolaylıkla taşınan yeni bir bağlı bileşik oluşturduğunu ve bu bileşiğin glifosattan daha zehirli olduğunu göstermiştir. Glifosatın davranışsal etkisi, bu “yeni bileşik” formunda çok daha belirgindir.
Davranışlarının değişmesi ile birlikte bu hayvanlar avcılığa birazcık bile maruz kalırsa, diğer birçok canlı Daphnia’larla beslendiğinden, bu durum tüm ekosistemi zincirleme olarak etkileyebilir. Roslev, henüz saha deneylerini yapmamakla birlikte, Daphnia’ların içinde yer aldıkları besin zincirinin bu durumdan etkileneceğini belirtmektedir.
Glifosat ve İnsanlar
İnsanlar üzerinde yapılan epidemiyolojik çalışmalar, glifosata maruz kalma ile Hodgkin-dışı lenfomanın alt tipleri arasında bazı zayıf bağlantılar olduğunu göstermiştir ve bu durum IARC’nin kararında büyük rol oynamıştır. Fakat Iowa ve Kuzey Carolina’da yaşayan 90.000 civarı tarım işçisi ile eşlerinin yer aldığı ve yaklaşık 20 yılı kapsayan Tarımsal Sağlık İncelemesi verileri üzerinde yapılan 2017 tarihli bir analiz, glifosatla Hodgkin-dışı lenfoma veya genel kanser riski arasında (akut myeloid lösemi ile zayıf bir ilişki göstermesine rağmen) anlamlı bir ilişki olmadığını göstermiştir.
Bununla beraber ağız yoluyla ne kadar glifosat aldığımız konusunda endişeler bulunmaktadır. Bazı ekinler glifosata karşı toleranslı olacak şekilde genetik değişim geçirmiştir, bu nedenle aralarında yetişen yabani otları yok etmek için sprey yöntemi kulanılmaktadır. Avrupa’daki toksikologlar örgütü Eurotox’un genel sekreteri ve Portekiz’deki Porto Üniversitesi’nde toksikolog olarak görev yapan Félix Carvalho, The Scientist’e gönderdiği e-postada konu hakkında şunları belirtmektedir:
İşte bu nedenle bu ekinlerin içinde çok yüksek konsantrasyonlarda glifosat birikmektedir. Yıllar boyunca giderek artan dozlarda glifosata ve herbisit formülasyonundaki diğer bileşiklere maruz kaldığımıza dair kanıtlar bulunmaktadır. Bu maruziyet potansiyel olarak zararlıdır.
Glifosat moleküllerinin yağda çözünmemesi ve dolayısıyla, Kurrasch’ın belirttiği üzere, vücudumuzda kolayca birikmeyeceği, insanlar için güvenli olduğunun düşünülmesine yol açmaktadır. Nitekim insan sağlığı riskleri hakkında EPA’nın yaptığı son değerlendirme, ağız yoluyla alınan glifosatın biyobirikimli (Ç.N. Organizmaların kimyasal maddelere maruz kalmaları sonucunda, metabolize edilemeyen kimyasalların organizmada zamanla birikmesi.) olmadığını belirlemiştir.
Fitsanakis de, incelediği verilere dayanarak, özellikle glifosatın genellikle doğrudan yemediğimiz, meyve ve sebze dışındaki tarla ürünlerinde kullanıldığı düşünüldüğünde, besinler aracılığıyla aldığımız miktarın nispeten düşük olduğunu eklemektedir. Tarım işçilerinin pestisite ve pestisit içindeki yardımcı maddelere işleri nedeniyle sürekli maruz kalmalarının onu en çok endişelendiren konu olduğunu belirtmektedir.
Üretici firmalar pestisit formülasyonlarının tüm bileşimlerini kamuya açıklamak zorunda olmasalar da, ürünlerini piyasaya sürmeden önce onay almak için, bileşimlerinin tüm içeriğini ve formülasyonlarının bütünü hakkında yapılan toksisite çalışmalarını ulusal makamlara beyan etmek zorundadırlar. Geçmişte zaman zaman bazı makamların belli katkı maddelerinin yeniden değerlendirilmesini talep ettikleri de olmuştur. Örneğin Alman yetkililer, 2015 yılında, Roundup gibi herbisitlerde kullanılan polietoksillenmiş içyağı amin (POE tallowamine) sürfaktanının ürünün toksisitesini büyük oranda artırdığını tespit etmiştir. Bu tespitin ardından EFSA, AB genelinde yeniden bir değerlendirme yaparak “insanlarda gözlenen zehirlenme vakalarının muhtemelen formülasyondaki polietoksillenmiş içyağı amin bileşeni kaynaklı olduğu” sonucuna varmıştır. Bunun üzerine AB bu bileşenin kullanımını yasaklama kararı vermiştir. ABD’de ise kullanımı serbesttir.
Roslev, e-postasında sonuç olarak şu sözlere yer vermiştir:
Eğer hedef-dışı canlıları etkileyen çok belirgin bir akut toksisite söz konusu olsa, şimdiye kadar tespit edilmiş olacağını düşünebiliriz. Ancak biz, sadece aradığımız etkileri tespit edebiliriz, bu durum çoğu kimyasal için böyle olagelmiştir. Kimsenin düşünmediği, beklenmedik bir etkinin çıkması ya da bir amaç için kullanılan bir bileşiğin aslında şu yan etkiye neden olması olasılığı her zaman vardır.
Gerçekler genellikle siyah-beyaz değildir. Dolayısıyla bilim insanları olarak bizlerin, gözden kaçmış yan etkileri taramaya devam etme gibi mutlak bir sorumluluğumuz vardır, çünkü bu kimyasallar büyük miktarlarda üretilip satılmaktadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 4
- 2
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: The Scientist | Arşiv Bağlantısı
- K. Zimmer. How Toxic Is The World’s Most Popular Herbicide Roundup?. (7 Şubat 2018). Alındığı Tarih: 2 Kasım 2018. Alındığı Yer: The Scientist | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 15:18:43 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7446
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in The Scientist. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.