Dilli Kaşar

- Özgün
- Tarihi Kurgu
Curie anne her Pazar uranyum kaynatırdı. Bana göz kırparak, "Kendi keşfim!" derdi aile spesiyalimiz için. Gerçekten de hiçbir arkadaşımın evinde uranyum çorbası içmemiştim; oysa ki Nobel amca bize geldiği akşam yemeklerinde öve öve bitiremezdi, annemin eline sağlıktı ve annem hiç kimseyle tarifini paylaşmazdı. Belki başka kadınları riske atmak istemiyordu, o bile bazen kendi tarifini yaparken zorlanıyordu; birkaç kere bizim mutfak havaya uçmuştu ama "Risk olmadan hayatın tadı tuzu olmaz." derdi Curie baba. Uranyum tuzlarını düşündüm nedense ben bu cümlenin ardından, yemeğin tadını, tuzunu düşündüm.
Sonra öldü Curie baba, içini açıp baktığımızda yaptığı ışımalardan mutlu öldüğü sonucunu çıkarttık. "Yemeği çok tuzlu yiyordu." dedi annem. Tansiyonu vardı adamcağızın. Ah Pierre vah Pierre…
"Hadi çık arkadaşlarına oyna" öğlenlerinden birinde, bir elma ağacının altında Darwin’le karikatür dergilerini karıştırırken, "Gelincik çiçekleriyle bile üçte birimiz aynı!" dedi bizimki. Dergiden kendi karikatürlerini keserken ekledi, “Bir de kimse beni anlamıyor diye şikayet ediyor Freud, ben ne yapayım o zaman?”.
Ben elma kemiriyordum.
“Takma kafana abi” dedim, “Ha maymun olduğunu kabul eden maymunlar olsunlar, ha kabul etmeyen maymunlar, ne fark eder ki? Maymunlar işte…” Bana bıyık altı gülümseyerek yanıt verdi: “Şimdilik sadece benim maymun olduğumu kabul etmişe benziyorlar.” Sakallı kafasına monte edilmiş maymun vücudu karikatürünü sallayarak “Neyse bu da bir şeydir.” dedi.
Bizden birkaç ağaç ilerideki Newton’u işaret ederek “Ne yapıyor bu değişik, elindeki kağıtlarla?” diye sordu. “Yine kıza bir şeyler karalamak için ilhamını arıyordur orada burada.” diye cevapladım. “Normal şartlarda ilhamın ona gelmesi gerekir, oyunbozanlık yaptığı için başarılı bir şair olamadı adamcağız.”
Elimdeki elma bitmişti, koçanını kafasına attım, boş boş etrafına baktı bir süre, bizi göremedi. Sonra küfrederek kalktı yerinden. “Hah” diye fısıldadım Darwin’e “dövecek sonunda bu manyak bizi.”
Ama bize yönelmedi bile! Kendi kendine küfrede küfrede uzaklaştı oradan. Aklına bir şey gelmiş gibiydi! “Herkes garip bu günlerde.” dedi Darwin. “Dua edelim kafasına sadece koçanını attık, bütün elmayı atsak ne yapacaktı herif kim bilir.”
Durdu durdu, hınzırca gülümseyerek “Neyse” dedi, “en azından bu günkü delimiz çıplak koşuşturmuyor.” Kahkaha attık birlikte. “Hamamcının ifadesini gördün ama dimi?” diyordu gözlerinin yaşını silerken . “Buldum buldum!” diye koşuşturarak Arşimet’in taklidini yapmaya başlad; tabii giyinik bir şekilde... Ardından yerinde durdu, ciddileşti ve Arşimet’in arkasından bakakalan hamamcıyı taklit etmeye başladı. Yerlerde yuvarlanıyordum, o gün de birlikteydik Darwin’le ve büyük ihtimal bizim ifademiz de hamamcınınkinden farksızdı.
Sakinleştiğimizde “Abi” dedim, “kaçıyorum ben. Sohbete doyum olmaz, Einstein’a sözüm var. Bu gün dilli kaşarlı ısmarlayacak Taksim’de bana.”
“Hayırdır?” deyip sorgulayan bir bakış attı, “Aranızdan su sızmıyor bu günlerde, annen fizikçilerle takılmanı daha mı uygun buluyor yoksa?”
“Of dalga geçme,” diyerek suratımı buruşturdum, “geçenlerde deve güreşi yaptık, o Newton’un omuzlarındaydı, ben Orhan Pamuk’un, biz yendik, iddiaya girmiştik dilli kaşarlısına.” diye geçiştiren bir açıklama yaptım . “Pamuk ve Newton neden gelmiyor o zaman?” diye sordu. “Sana ne ya git börtü böceği incelemeye devam et.” dedim gülerek. “Beni sorgulama bari.”
“Evrimini tamamlamamış kadın, defol!” diye bağırdı. “Elmalarım ve karikatürlerimle yalnız bırak beni.”
Darwin’in yanından ayrılalı on beş dakika olmamıştı ki Einstein mesaj çekti. “Yaptığım bir deney uzadı ve kararlaştırdığımız zaman diliminde Taksim’de değil laboratuvarda olacağım. Başka bir evrende dilli kaşarlı yiyor bile olabiliriz tabii.”
Satırlarından çıkarttığım, beni ekmiş olduğuydu. “Peki.” yazıp yolladım sadece.
Bu adamlar böyledir (annem babamın cenazesine araştırma defteriyle gelmiş ve tören boyunca işlem yapmıştı) ve aslında mesaj çekmesi bile mucize bu kafayla diye düşünerek yürürken ikinci mesajı geldi. Dil çıkaran bir resmini atmış, altına da dilli kaşar yazmıştı.
/evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2Ff89d03dfa3d6f3bda8cdb9eba67de7e2.png)
İlahi Albert.
Not: Bu yazıyı yazan Aydan Er'e teşekkür ederiz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 13
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 30/09/2023 09:56:04 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1085
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.