Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Dil Felsefesi, Evren'e Yönelik Tartışmalı Konularda Hemfikir Olmamıza Yardımcı Olabilir mi?

Dil Felsefesi, Evren'e Yönelik Tartışmalı Konularda Hemfikir Olmamıza Yardımcı Olabilir mi?
31 dakika
4,900
Tüm Reklamları Kapat

19. yüzyılın ikinci yarısında, "dile dönüş" (İng: "linguistic turn") denilen ve Friedrich Ludwig Gottlob Frege ile başlamış olup Wittgenstein ile doruk noktasına ulaşan yeni bir anlayış doğmuş ve bu anlayış, felsefe sorunlarını dilden kaynaklı sorunlar olarak ele almıştır.[1] Frege'nin sistemine bakmak için, ilk olarak Kant'ı kısaca ele almakta yarar vardır. Çünkü Frege'nin bir dil teorisini ortaya koymasının altındaki nedenin başlangıcı, Kant'a dayanmaktadır.

Kant'ın Sentetik A Priori Önermeleri

Kant, kendinden önceki filozofların aksine sentetik a priori önermelerin var olduğunu söyleyerek bunun olanağını göstermeye çalışmış ve metafiziğin asıl işinin bu olduğunu söylemiştir. Ona göre tüm deney önermeleri, tüm matematik önermeleri ve tüm hakiki metafizik önermeler, sentetiktir. Örneğin; matematiksel bir önerme olan "7+5=12" eşitliği ele alındığında, ne "7" rakamında, ne de "5" rakamında "12" sayısının içerilmediği görülür.[2] Başka bir deyişle "7+5" öznesi düşünüldüğünde, "12" yüklemi de düşünülmüş olmaz. Bu sebeple Kant'a göre matematiğin tüm yargıları, sentetik a priori yargılardır.

"Üç Puzzle" Sorununa Frege ve Russell'ın Yanıtları

İlk olarak Frege, Kant'ın aksine, aritmetiğin, yani matematiğin sentetik a priori değil, analitik a priori olduğunu iddia etmiştir. Bunu göstermek amacıyla yola çıkmış; fakat gündelik dilin zayıflığının farkına vararak, öncelikle bu sorunun çözülmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu sebeple evrensel bir sembolik dil ortaya koymak istemiştir:[3]

Tüm Reklamları Kapat

Başlangıçta yapmak istediğim, bir dizideki sıra kavramını mantıksal sonuç kavramına indirgemek, sonra da buradan sayı kavramına ulaşmaktı. Bu gerekliliği en keskin şekilde gerçekleştirmeye çalışırken, dilin yetersizliğini önümde bir engel olarak buldum. Ortaya çıkan ifadelerin belirsizliği, ilişkilerin giderek daha karmaşık hale gelmesi, istediğimden daha az bir kesinliğe ulaşmama neden oldu. Burada sunduğum Beggriffsschrift [Tr: yaklaşık olarak "konsept-metin"], bu gereksinimi karşılamaya yönelik olarak ortaya çıktı.

Bu sebepler dolayısıyla Frege, gündelik dilden ayrı, mantıksal ve sembolik bir dil oluşturmaya çalışmıştır. Bu çalışmalarıyla aynı zamanda modern mantığın da kurucusu sayılmaktadır. Frege, Beggriffsschrift ve gündelik dil arasındaki ilişkiyi, mikroskop ve gözün ilişkisine benzetmektedir.[4] Gözün kullanımı ve yaygınlık alanı mikroskoptan daha geniştir ama mikroskop, gözün ulaşamayacağı bilgilere ulaşabilir.[5] Bu benzeşim, gündelik dil ve Beggriffsschrift arasındaki ilişkiye de uygulanabilir. Gündelik dilin kullanım alanı geniştir fakat bilimsel durumlarda fazlasıyla karmaşaya yol açmaktadır. Beggriffsschrift ile bu karmaşa aşılabilir. O, belirli bilimsel amaçlar için oluşturulmuştur; onun amacı, ifadelerin gündelik dildeki anlamlarının kusurlarından düşünceyi kurtarmaktır.[4] Frege, dil içinde yaptığı ayrımlarla, felsefedeki çoğu sorunun aslında dil kaynaklı sorunlar olduğunu göstermeye çalışmıştır.

Daha sonrasında Russell, Frege'nin teorisinde bir paradoks yakalamıştır. Frege'ye yazdığı mektupta kısaca "Kendi kendisinin elemanı olmayan kümeler kümesi, kendi kendine eleman olabilir mi?" sorusunu sormuştur. Bu soruya "evet" yanıtı verilirse, kümenin kendi kendine eleman olamaması gerekmekte, "hayır" yanıtı verilirse kendi kendine eleman olması gerekmektedir.

Russell'ın Tipler Teorisi

Daha sonra Russell, bu problemi Tipler Teorisi ile çözmeye çalışmıştır: Russell, bir dil teorisinin geçerli olabilmesi için, üç temel semantik soruna çözüm bulması gerektiğini söylemiştir. İlk sorun, gönderimsiz terimler sorunudur; dilde kullanılan ama gerçeklikte gönderimi olmayan terimler vardır. Russell bu sorunu "Fransa'nın şimdiki kralı keldir." tümcesinden hareketle çözümlemiş ve tümcelerin görünen biçiminin, aslında gerçek biçimi olmadığını göstermeye çalışmıştır.

İkinci sorun, "varlık ve yokluk" sorunudur. Burada ortaya çıkan sorun, bir şeyin var olmadığını söylediğimizde, aslında ona gönderim yapmamızdan kaynaklanmaktadır. Yani "bir şey yoktur" derken hem olmadığını söyleriz, hem de olmayan şeye gönderim yapmış oluruz; bu ise paradoksal bir durum ortaya çıkarır. Russell, bu sorunu da kavramsal çözümleme yoluyla çözmeye çalışmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Üçüncü sorun ise dolaylı anlatımda ortaya çıkan sorunlardır. Russell, dil teorisinde Frege gibi anlam ve gönderim ayrımı yapmamıştır. Bu yüzden Frege'nin getirdiği çözümlere alternatif çözümler üretmesi gerekmektedir. Russell'ın ürettiği bu dil teorisi büyük ölçüde epistemolojisine, yani betimlemeler teorisine dayanmaktadır.

Bu makalenin amacı, Russell'ın saptadığı üç temel semantik soruna, yani üç puzzle'a her iki filozofun da getirdiği yanıtları inceleyerek karşılaştırmaktır.

1. Russell'ın Betimlemeler Teorisi

Russell'ın dil teorisi, büyük ölçüde epistemoloji teorisine dayanmaktadır. Hatta onun dil teorisinin, mantık ve epistemoloji teorisi etrafında şekillendiğini söylemek mümkündür.[6] Bu sebeple öncelikle onun epistemolojisine değinmekte yarar vardır. Bu kısımda öncelikle Russell'ın epistemolojisi ele alınacak, daha sonra “Giriş” bölümünde bahsettiğimiz üç semantik soruna getirilen çözümlere bakılacaktır.

1.1. Tanışıklık ve Betimleme Yoluyla Bilgi

Russell’a göre bir önermeyi anlayabilmemiz için, o önermenin her parçasıyla ayrı ayrı tanışık olmak gerekir; bu, "tanışıklık ilkesi"dir.[7] Bu yolla ortaya çıkan bilgi türü ise "tanışıklık yoluyla bilgi"dir. Russell, tanışıklık yoluyla bilgiyi de kendi içinde "şeylerin bilgisi" ve "doğruların bilgisi" olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Bir insanı, bir yeri bilmek gibi şeyler, şeylerin bilgisine örnek olarak verilebilir. Şeylerin bilgisi denilirken kastedilen aslında bir şeyi tanımaktır. Tanınan şey hakkında öne sürülen savlar ise “doğruların bilgisi”dir. "Kürşat, Aristoteles’i tanıyor." önermesi bir şeyin bilgisidir, "Aristoteles, uzun saçlıdır." önermesi ise doğruların bilgisine örnektir. Buradan hareketle doğruların bilgisine sahip olmak için öncelikle şeylerin bilgisine sahip olmamız gerektiği söylenebilir; yani şeylerin bilgisi, doğruların bilgisini önceler.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aynı zamanda tanışıklık kendi içinde "doğrudan tanışıklık" ve "dolaylı tanışıklık" olmak üzere ikiye ayrılır. Bir şey dilin yardımına başvurulmaksızın hiçbir kavram kullanılmadan biliniyorsa bu bilgi "doğrudan tanışıklık yoluyla" edinilmiş bilgidir. Fakat insan bu şekilde sadece kendi zihnini bilebilir. Başka bir deyişle insan, kendi zihni dışında hiçbir şeyle doğrudan tanışık değildir.[7]

Dış dünyanın nesnelerini ise dolaylı yoldan bilmek mümkündür, yani insan dış dünyayla dolaylı yoldan tanışık hale gelir. Bu kısım, bize ikinci tür bilginin, yani betimleme yoluyla bilginin yolunu açar. Betimleme yoluyla bilgi için ise yine bazı şeylerle doğrudan tanışık olmak gerekir. Bu şeyler, nesnelerin zihnimizde bıraktığı izlerdir; yani duyu verileridir.[7] Arabanın mavi renkte olduğunu kavramamı sağlayan şey, onun zihnimde bıraktığı "mavilik duyumu"dur. Bu ve bunun gibi tikel duyu verileri, dünya hakkındaki bilgimizin temelini oluşturmaktadır.[7] Ama betimleme yapabilmek için tikel duyu verileri yeterli değildir, tikellerden tümellere geçmek gerekir. İnsan, duyu verileri yoluyla tikelleri alır; daha sonra soyutlama yoluyla tümellere ulaşır.[7] Tek tek "kırmızı" tikelleri algılandıktan sonra, bunların hepsinde ortak olan yan, yani "kırmızılık" soyutlanarak "kırmızı" tümelini bize verir.

Özetle tümeller, duyu verileri ve insanın kendi zihni; insanların doğrudan tanışıklık yoluyla bildiği şeylerdir, aynı zamanda tümeller ve tikel duyu verileri betimleme yoluyla bilgiye temel oluşturmaktadır.

1.2. Betimleme Yoluyla Bilgi

Russell, betimlemeyi de ikiye ayırmaktadır. Betimleme tekil bir yapıyı değil genel bir yapıyı betimliyorsa, bu belirsiz betimlemedir. Yalnızca tek bir nesneyi betimliyorsa da bu belirli betimlemedir.[7] "Bütün hayvanlar ölümlüdür.", "Bazı hayvanlar dört ayaklıdır." gibi önermeler, belirsiz betimlemeye örnektir; çünkü genele gönderim yapmaktadır. Bu tür betimlemelerin özelliği, kavramlardan oluşmasıdır. Bu kısımda bir nesneye gönderim yapar gibi görünüp aslında gönderim yapmayan terimlere dikkat etmek gerekir. Örneğin "ABD'nin başkenti güzeldir." önermesindeki "ABD'nin başkenti" terimi, ilk bakışta "Washington, D.C."ye gönderim yapıyor gibi görünür. Burada betimlemenin yüzeysel sentaksı bizi yanıltmaktadır. Tümceye mantıksal çözümleme yaptığımızda, ∃x[AxΛ∀y(Ay→x=y)ΛGx]∃x[Ax Λ ∀y(Ay → x=y) Λ Gx] sembolleştirmesi karşımıza çıkar. Görüleceği üzere tümce içinde özel ad gibi görünen “ABD’nin başkenti” terimi, aslında bir kavramdır. Kavramın da nesneye gönderim yapmadığı açıktır.

Belirli betimlemeler ise daha önce söylendiği gibi tekil bir nesne hakkındadır, yani öznelerinde özel ad bulunmaktadır. Russell bu noktada özel adları olağan özel adlar ve mantıksal özel adlar olmak üzere ikiye ayırmıştır.[7] Olağan özel adlar; gündelik dilde kullanılan şahıs isimleri, yer adları, gezegen adları gibi şeylerdir; yani nesne adları, olağan özel adlardır. Bunların dışında kalan şeyler, mantıksal özel adlardır. Olağan özel adlar bir nesneye gönderim yapıyor gibi görünür; fakat aslında gönderim yapmazlar.

Örneğin, "Einstein bilim insanıdır." tümcesindeki "bilim insanı" kavramı, dilin ortak yanını oluşturur; yani tümeldir. Örnekteki "Einstein" özel adı da, başlangıçta 20. yüzyılda yaşamış ünlü fizikçiye gönderim yapıyor gibi görünür; fakat durum tam olarak bu şekilde değildir. Başka bir deyişle, özel ad tümcenin bir bileşeni gibi görünmektedir; ama aslında durum böyle değildir.[8] Bir özel adın nesneye gönderim yaptığını kabul etmek, o nesneyle doğrudan tanışık olmayı gerektirir. Einstein ile doğrudan tanışık olmamız mümkün değildir; bu sebeple bu tümceyi anlamamamız gerekir. Bunun aksine tümceyi anladığımıza göre bu nasıl mümkün olmaktadır? Russell, buradan yola çıkarak özel adların birer "örtük betimleme" olduğu sonucuna varmıştır.[7] Yani Einstein, özel adı doğrudan bu bilim adamına gönderim yapmamakla birlikte onu dolaylı olarak betimlemektedir. Bir özel ad, gerçekte bir betimlemenin kısaltmasıdır. Daha açık bir ifadeyle "Einstein bilim insanıdır." tümcesi, bir önerme fonksiyonu öne sürer; çünkü "Einstein" ismi gerçek bir ad değil, bir tür betimlemedir.[8] Yani her özel adın ardında, bir betimleme yatmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

2. Gönderimsiz Terimler Sorunu

2.1. Frege'nin Çözümü

Frege'nin aritmetikte yaptığı argüman ve fonksiyon ayrımının dil teorisindeki yansıması, nesne (tümcede yerini tutan özel ad) ve kavram olarak karşımıza çıkar. Basit özne-yüklem biçiminde kurulmuş tümcelerde, özne konumunda özel ad, özel adın yerini tutabilen zamirler veya "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu" gibi betimlemeler yer alabilir. Kavramlar, fonksiyonlar gibi işlev görür; doymamıştır, tam değildir. Kavramların doymamış olmaları, sonlu sözcük sayısından sonsuz tane tümce üretmemizi sağlamaktadır.[7] Nesne ise, argüman gibi işlev görür; doymuştur, tamdır. Özel ad, tümce içinde nesnenin yerini tutarken kavram da kavram-teriminin yerini tutar. Aynı zamanda nesne (özel ad) ve kavram arasında altına düşme ilişkisi vardır, nesne kavramın altına düşmektedir.

Frege'nin "Fonksiyon ve Kavram" yazısındaki örneğini verecek olursak "Sezar, Galya'yı fethetti." tümcesini iki parçaya ayırmak mümkündür. "Sezar", tümcenin özel adıdır, yaşamış bir tarihsel kişiliğe yani bir nesneye gönderim yapar; "Galya'yı fethetti" ise tümcenin kavramıdır.[9] Kavram bu haliyle boşlukludur, yani doymamıştır. Kavramdaki boşluk yalnızca bir özel adla ya da özel adın yerini alan bir şeyle doldurulabilir. Bu boşluğu, farklı özel adlarla doldurmak mümkündür. Örneğin, "______ yuvarlaktır." kavramıyla "Masa yuvarlaktır.", "Dünya yuvarlaktır.", "Mars yuvarlaktır." gibi tümceler kurulabilir. Örneklerde görüldüğü üzere her özel ad, farklı, tek bir nesneye işaret etmektedir. Bu da özel adların doymuş olduğunu göstermektedir. Kavram, nesnenin aksine, tek bir nesneye değil, birçok nesneye uygulanabilmektedir.[5] Örneğin "Sokrates filozoftur." tümcesinde "Sokrates" özel adı, tarihsel bir kişilik olan Yunan filozofu gösterir; yani tek bir nesneye işaret eder. Bunun aksine "filozof" kavram terimi, tek bir nesneye değil; birden çok nesneye uygulanabilir.

Frege, 1891 yılında Husserl'e yazdığı bir mektupta kavramı, özel adları ve tümceyi birbirinden ayırmanın yanında, onların kendi içinde anlam ve gönderimlerini de ayırmıştır.[3] Yani sonuç olarak bakmamız gereken üç öbek vardır: Kavram (kavram terimi), özel ad (nesne) ve tümce. Bunların her birinin anlamı ve gönderimi birbirinden ayrıdır.

Tüm Reklamları Kapat

Kavram

İlk olarak, kavram terimine bakmak daha uygundur. Kavram teriminin bir anlamı vardır. Aynı zamanda kavram terimi, kavrama gönderim yapmaktadır.

Özel Ad

İkinci olarak “özel ad”a baktığımızda, özel adın kendinde anlamı vardır. Örneğin Aristoteles özel adının anlamı Büyük İskender'in hocası, Atinalı filozof, mantığın kurucusu gibi şeylerdir. Aynı zamanda bu özel adın tarihsel bir kişiliğe gönderimi vardır; yani bu özel ad, yaşayıp ölmüş olan Aristoteles'e gönderim yapmaktadır. Daha genel anlamda söylersek her özel ad, bir nesneye gönderim yapmak zorundadır. Özel ad, yalnızca şahıs isimleri vb. değildir. Tümcede argümanın yerinde duran her şey, özel addır. Yalçın Koç, Frege için anlam ve gönderimden bahsedildiğinde dikkate alınması gereken, nesnenin dışarıda bir gerçekliğe sahip nesne olmadığını söylemiştir.[10] Bunu anlam açısından söylemek doğrudur; fakat gönderim açısından yanlış bir ifadedir. Özel adın gönderimi, dışsal gerçekliği olan bir nesnedir. Frege, "Anlam ve Gönderim Üzerine" adlı yazısında şöyle söylemiştir:

Teleskopla yapılan bir Ay gözleminde, "Ay" özel adının gönderimi, gözlenen nesne olarak Ay’dır; gözlemcinin retinal imgesinde ortaya çıkan şey tümüyle özneldir, yani bu tasarıma karşılık gelir. Teleskopun merceğinde ortaya çıkan gerçek imge ise ikisinin arasındadır, tasarım gibi öznel değildir ama nesnenin kendisi de değildir; bu "anlam"a karşılık gelir.[3]

İlhan İnan ise bu konuyla ilgili şu cümleleri yazmıştır:

"Venüs" adı, bir gök cismine gönderme yapar. İşte o gök cismi, adın göndergesidir ve biz onun hakkında düşünmesek bile, onu tanımasak bile, dilimiz ona bir ad verecek kadar gelişkin olmasa bile, Venüs varlığını bizden bağımsız olarak sürdürür.[7]

Buradan da anlaşılacağı üzere özel ad, dışsal gerçekliği olan bir nesneye gönderim yapmaktadır. Özel adın gönderimi, tam olarak nesnedir. Özel adın anlamı ise tam olarak bir nesne değildir, yani dışsal gerçekliği olan nesneyi tam olarak yansıtmamaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Evrim Ağacı Bilim Kitapları Seti (5 Kitap)

Evrime ve modern bilime kapsamlı bir giriş yapıp, evrimsel biyoloji ve bilimsel şüphecilik alanında kendinizi geliştirmek istiyorsanız bu fırsatı kaçırmayın! Bu set ile edineceğiniz ürünler:

  1. Evrim Kuramı ve MekanizmalarıÇağrı Mert Bakırcı
  2. Evrenin Karanlığında Evrimin IşığıKolektif
  3. Şüphecinin El Kitabı, Arsel Berkat Acar ve Çağrı Mert Bakırcı
  4. 50 Soruda Evrim, Çağrı Mert Bakırcı
  5. Yaşayan Dinozor: Avian, Pedram Türkoğlu

Bu kampanya, Ginko Bilim tarafından Evrim Ağacı okurlarına sunulan fırsatlardan birisidir.

Not: Görselde kitaplar ciltli gibi gözükse de, aslında ciltsiz olarak üretilmektedir. Kitapların belli bir okuma sırası bulunmamaktadır; hepsi de birbirinden bağımsız olarak kaleme alınmıştır.

Devamını Göster
₺900.00
Evrim Ağacı Bilim Kitapları Seti (5 Kitap)
  • Dış Sitelerde Paylaş

Tümce

Son olarak tümceye bakarsak onun anlamı "düşünce"dir. Tümcenin gönderimi ise "doğru" ya da "yanlış"tır, yani tümcenin gönderimi, doğruluk değeridir. Bir tümcenin dile getirdiği düşünce, bir anlamda dünya hakkında bir sav içermektedir; bunun en açık göstergesi de tümcelerin "doğru" ya da "yanlış" olabilmeleridir.[7] Bir tümcenin gönderimi, aynı zamanda içinde geçen parçaların gönderimine bağlıdır; yani tümcenin gönderiminin olması için, içinde geçen özel ad ya da özel adların ve kavramın gönderiminin olması gerekmektedir.

Örneğin "Sokrates insandır." tümcesinde "insan" kavram terimi, "insan" kavramına gönderim yapmaktadır. "Sokrates" özel adı ise tarihsel bir kişilik olan Sokrates nesnesine gönderim yapmaktadır. Tümcemizde geçen her iki ögenin de gönderimi vardır. Sokrates, gerçekten insan olduğu için de tümce, doğruya gönderim yapar. "Isaac Newton bir oyuncudur." tümcesinde her iki ögenin de gönderimi olmasına rağmen, tümce yanlışa gönderim yapar. Başka bir örnek ele alırsak "Dünya'ya en uzak yıldız Sirius’tur." tümcesinde Sirius, bir yıldıza gönderim yapmaktadır. Ama "Dünya’ya en uzak gök cismi" betiminin gönderimi yoktur. Çünkü en uzağı bulunsa dâhi, evrenin sürekli genişlemesinden dolayı en uzak kabul edilen yıldız, en uzak olmayacaktır.[11] Peki, böyle bir durum tümcenin yanlışa mı gönderim yaptığı anlamına gelir?

Frege, buna "hayır" yanıtını verir. Tümcenin gönderimi, ögelerinin gönderimine bağlıdır; tümcenin ögelerinden birinin gönderimi yoktur, bu sebepten dolayı tümcenin gönderimi yoktur. Yani yukarıdaki tümce ne doğru ne de yanlıştır. Ama bundan bağımsız olarak bir anlamı vardır, yani tümcenin ana düşüncesi anlaşılabilir. Yani Frege açısından gönderimsiz terimler, cümleyi yanlış yapmamaktadır; çünkü tümcenin gönderimi, parçalarının gönderimine bağlıdır. Bu sebeple gönderimsiz bir öge içeren tümce yanlış değil, gönderimsizdir. Örneğin "Fransa’nın şimdiki kralı keldir." önermesi Frege açısından yanlış değil, gönderimsizdir; fakat bu haliyle tümce anlaşılabilmektedir. Başka bir ifadeyle, bu cümlenin anlatmak istediğini, yani düşüncesini yakalamak mümkündür; fakat gönderimsiz bir tümcedir.

Özetlersek Frege bu sorunu, anlam ve gönderim ayrımı yaparak çözmüştür. Yani bir tümcenin doğru ya da yanlış olabilmesinin olanağı, tümcenin ögelerinin gönderim yapmasına bağlıdır. Bu sebeple içinde gönderimsiz terim bulunan hiçbir tümce doğru ya da yanlışa gönderim yapmamaktadır. Daha sonra da göreceğimiz gibi Russell, anlam ve gönderim ayrımı yapmadığı ve anlamdan yoksun olan her tümceyi yanlış kabul ettiği için, bu soruna daha farklı bir çözüm getirmiştir.

Frege, anlam ve gönderim ayrımı yapmıştır; bu yolla gönderimsiz terimler sorununu çözmüştür.
Frege, anlam ve gönderim ayrımı yapmıştır; bu yolla gönderimsiz terimler sorununu çözmüştür.

2.2. Russell'ın Çözümü

Üçüncü halin olanaksızlığı yasası gereğince, bir şey ya A'dır ya da A değildir.[12] (i) "Fransa’nın şimdiki kralı keldir." tümcesi ele alındığında, iki ihtimal vardır: Fransa’nın şimdiki kralı ya keller kümesinde ya da kel olmayanlar kümesinde olmak zorundadır. Fakat her iki kümeye de bakıldığında, Fransa'nın şimdiki kralının bu kümelerde olmadığı görülür. Burada mantıksal bir hata ortaya çıkar. Çünkü bir şeyin iki kümeden birinde olması beklenir. Buradaki sorun, "Fransa'nın şimdiki kralı" teriminin gönderimi olmamasından kaynaklanmaktadır. Russell burada, değillemenin önemini açığa çıkarmıştır. Değilleme işlemi, iki türlü yapılmaktadır: Bir önermede ya yüklem, ya da önermenin tamamı değillenir. Aynı zamanda (i) numaralı önermenin derin sentaktik yapısı incelendiğinde, karşımıza farklı bir tablo çıkar: "Fransa’nın şimdiki kralı keldir." önermesi, tek bir önerme değildir. Russell’ın deyişiyle bu önerme, atomik önermelerden oluşan moleküler bir önermedir. (i) numaralı önerme şu şekilde parçalarına ayrılabilir:

  • (ii) En az bir x vardır ki, bu x, Fransa’nın şimdiki kralıdır.
  • (iii) En fazla bir y vardır ki, bu y, Fransa’nın şimdiki kralıdır.
  • (iv) x, keldir.

Önermenin sembolleştirmesi de şu şekilde olacaktır:

  • (v) ∃x[Fx∧∀y(Fy⟹x=y)∧Kx]\exists{x}[Fx \land{\forall}y (Fy\implies{x}=y) \land{K}x]

Daha önce de söylediğimiz gibi, bu önerme yanlıştır. Yani Fransa’nın şimdiki kralı, kel olanlar kümesinde yoktur; aynı şekilde burada yüklemi değillediğimizde, bu önermenin de yanlış olduğu görülür. Yani aynı anda hem "Fransa’nın şimdiki kralı keldir." önermesi hem de "Fransa’nın şimdiki kralı kel değildir." önermesi yanlıştır. Oysa mantıksal olarak bir önermenin ya kendisi ya da değilinin doğru olması gerekir. Burada sorun maktıksal bir sorun değildir; sorun, değillemeyi nereye yaptığımızla alakalıdır. Bir önermenin değili, yüklemin değillenmesi yoluyla elde edilmemektedir; önermenin tamamının değillenmesi gerekir. Buradan hareketle şöyle bir çözümleme karşımıza çıkmaktadır:

  • (vi) Fransa’nın bir kralı olduğu ve onun kel olduğu doğru değildir.
  • (vii)  ∃x[Fx∧∀y(Fy⟹x=y)∧Kx]~\exists{x}[Fx\land{\forall{y}} (Fy \implies{x}=y) \land{K}x]

(vi) numaralı önerme, (i) numaralı önermenin değillenmiş halidir ve bu haliyle "doğru" değerini alır. Sorun da bu yolla çözüme kavuşur. Daha açık bir ifadeyle (i) numaralı tümce, çok anlamlı bir tümcedir; iki anlamda yorumlanabilmektedir. İlk yorumlaması, yani yüklemin değillenmesi yoluyla yorumlanması, mantıksal bir çelişki ortaya çıkarır. Oysa ikinci yorumlama, bu hatayı ortadan kaldırır.

Sonuç olarak burada ortaya çıkan sorun, tamamen sentaktik bir sorundur; yani tamamen tümceyi yorumlama biçimimizle alakalı bir sorundur. Bu gibi örneklere sıkça rastlamak mümkündür. Örneğin "Herkes bir kişiyi sever." önermesi, iki farklı biçimde yorumlanabilir. İlk yorum, herkesin bir kişiyi sevdiği şeklindedir. Yani yeryüzündeki herkes tek bir kişiyi sever, anlamına gelir. İkinci yorum ise herkesin en az bir kişiyi sevdiği şeklindedir. İlk yorumlama mantıksal olarak yanlışken ikinci yorumlama doğrudur. Russell sorunu bu şekilde çözerek aslında temel mantık yasalarından biri olan üçüncü halin olanaksızlığı yasasının çiğnenmemesinin yolunu göstermiştir. Aynı zamanda "Her anlamlı tümce doğru ya da yanlış bir şey söyler." ilkesinden de ödün vermemiştir.[7]

Russell yaptığı çözümlemeyle, tümcenin görünen biçiminin, aslında gerçek biçimi olmadığını göstermiş, aynı zamanda değillemenin önemine değinmiştir.
Russell yaptığı çözümlemeyle, tümcenin görünen biçiminin, aslında gerçek biçimi olmadığını göstermiş, aynı zamanda değillemenin önemine değinmiştir.

3. Varlık-Yokluk Kavramlarının Kullanımından Doğan Sorun

3.1. Frege'nin Çözümü

Frege'ye göre kavramlar, normal koşullarda nesnelere özellik yüklememizi sağlayan terimlerdir.[7] Örneğin "Sokrates ölümlüdür." tümcesinde, Sokrates’e ölümlü olma özelliği yüklenmiştir. Burada Sokrates özel adı bir nesneye, "ölümlü" kavram terimi de bir kavrama gönderim yapmaktadır. Sokrates gerçekten de ölümlü kavramının altına düşüyorsa tümce doğrudur, aksi hâlde yanlıştır. Buna benzer "Tüm insanlar ölümlüdür." tümcesine bakıldığında, yukarıdaki tümceyle aynı sentaktik biçime sahipmiş gibi görünür. Ama bu, Frege'ye göre yanlıştır; çünkü buradaki "tüm"ün tümce içindeki işlevi, "Sokrates"in işlevi gibi değildir. Sokrates bir insana gönderim yaparken, "tüm" sözcüğü bir insana gönderim yapmaz. Bu ve bunun gibi olan tümceler, basit özne-yüklem biçiminde değildir; bu tümceyle dile getirdiğimiz düşünce bir nesne hakkında değil, bir kavram hakkındadır.[7] Yani "Tüm insanlar ölümlüdür." derken, ölümlü kavramının tüm insanlar için doğru olduğunu dile getiririz. Burada ölümlü kavramı, tüm insanlar için doğrudur.

Tüm Reklamları Kapat

Orta Çağ'ın büyük problemlerinden biri, Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu mevzusudur. Tanrı, aslen bir kavramdır; ama Orta Çağ'da nesne gibi kullanılmıştır. Bu, dilin yanlış kullanımıdır; bu sebepten ötürü bu sorun bir türlü çözülememiştir. Frege, bu ve bunun gibi sorunları aşmak için kavramları "birinci düzey" ve "ikinci düzey" olmak üzere ikiye ayırmıştır. Bir nesne birinci düzey kavramın altına düşmekte, bir kavram ise ikinci düzey kavramın altında yer almaktadır.[13] "Vardır", "yoktur" gibi yüklemler, ikinci düzey kavramlardır. Aynı zamanda tümel niceleyici ve tikel niceleyici de ikinci düzey kavramdır. Örneğin; "Tüm insanlar ölümlüdür." tümcesinde, insanın ölümlü kavramının altına düşmesi gibi bir durum yoktur. Burada kapsanma ilişkisi vardır. Bu tümce, "insan" kavramın altına düşen nesnelerin, "ölümlü" kavramının da altına düştüğünü belirtir. Başka bir örnek verecek olursak "Tanrı vardır" ya da "Tanrı yoktur" denildiğinde, aslında bahsedilen bu kavramın altına düşen bir nesne olup olmadığıdır.

"Sınıfta insanlar vardır." denildiğinde, "sınıftaki insan" kavramının, en az bir nesne için doğru olduğu, yani kavramın altına en az bir nesne düştüğü dile getirilmektedir. "Tanrı yoktur." denildiğinde ise bu kavramın hiçbir nesne için doğru olmadığı, yani kavramın altına hiçbir nesnenin düşmediği; kavramın boş olduğu dile getirilmektedir. Daha önce de söylediğimiz gibi felsefe tarihinde bu hata sıklıkla tekrar edilmiştir. Kavram olan şeyler, nesne gibi kullanılmış; onlar üzerinden konuşulmuştur. Fakat varlık ve yokluk yüklemleri nesneyi değil, kavramları nitelemektedir.

Özetleyecek olursak Frege, bu sorunu birinci ve ikinci düzey kavram ayrımı yaparak çözmüştür.

3.2. Russell'ın Çözümü

Russell’a göre varlık ya da yokluk tümceleri, basit özne-yüklem formunda görünseler de derin sentaksları incelendiğinde durumun farklı olduğu görülecektir.[7] Örneğin "Tek boynuzlu at yoktur." tümcesinde bir hayvan türüne gönderim yapılıyor gibi bir izlenim vardır, aynı zamanda bu gönderim yapılan hayvan türünün olmadığı söylenmektedir. Daha açık bir ifadeyle, özne konumunda bulunan "tek boynuzlu at" nesne, özel ad gibi görünmektedir. Bu tür tümceler ise görünüşüyle bizi yanıltmaktadır. Daha önce de söylediğimiz gibi bir şeyin yok olduğunu söylerken aslında o şeye gönderim yapılmakta ve bu gönderim yapılan şeyin olmadığı söylenmektedir. Burada düşülen hata, yukarıda bahsettiğimiz "tek boynuzlu at" teriminin nesne gibi ele alınmasından kaynaklanır; oysa bu terim nesne değil, bir kavramdır. Yani burada varlık-yokluk yükleminin nitelediği şey bir nesne değil, bir kavramdır. Bu çözüm, Russell’ı Frege’yle aynı konuma getirir. Yukarıdaki tümcede dile getirilen şey, "tek boynuzlu at" kavramının boş kavram olduğudur. Başka bir deyişle bu kavram hiçbir nesneye uygulanamaz.[7] Russell ve Frege –daha önce de söylediğimiz gibi– buraya kadar olan süreçte büyük oranda örtüşmektedir. Fakat Russell, Frege’den bir adım daha ileri gitmiştir.

Tüm Reklamları Kapat

Frege’de özel adların bu yüklemlerle kullanılması büyük bir sorun ortaya çıkarmaktadır. Örneğin "Frege vardır." gibi bir tümce, Frege’ye göre açık bir gramer hatasıdır. Russell böyle bir tümcede bir hata görmez çünkü ona göre her özel ad, aslında birer örtük betimlemedir. Örneklersek Frege özel adı aslında "Dil felsefesinin kurucusu olan Alman filozof" anlamına gelmektedir. Bu haliyle tümcemiz "Dil felsefesinin kurucusu Alman filozof vardır." haline gelir. Bu tümcenin mantıksal yapısı incelendiğinde, aslında özne gibi görünen şeyin, tümcenin öznesi olmadığı görülecektir:

  • (viii) Öyle bir x vardır ki, bu x dil felsefesinin kurucusu Alman filozoftur ve her y için, y dil felsefesinin kurucusu Alman filozof ise x ve y aynıdır.
  • (ix) ∃x[Dx∧∀y(Dy⟹x=y)]\exists{x}[Dx\land{\forall{y}}(Dy \implies{x}=y)]

Yani aslında özne gibi görünen Frege özel adı, özne değildir. Burada Frege, aslında betimlediği durum haliyle ele alındığında, betimlenen şeyin bir kavram olduğu görülmektedir.

Varlık yüklemi nesneye değil kavramlara yüklenen bir kavramdır. Nesnelere yüklendiğinde yukarıda bahsettiğimiz var olmayan şeye gönderim yapma sorununun yanında, aynı zamanda kavramın hiçbir ayırıcı özelliği kalmamaktadır. Örneğin "________ insandır." yükleminin işlevi, insan olan nesneleri, insan olmayan nesnelerden ayırmaktır. Tüm nesnelerin insan olduğu durumda, bu kavram işlevini yitirecektir. Örneğin tamamen insanlardan oluşan bir evrensel kümede, bu kavramın herhangi bir işlevi yoktur. Tıpkı bunun gibi varlık-yokluk kavramlarının nesnelere yüklenmesi, onların ayırıcı özelliğini, başka bir deyişle işlevini ortadan kaldıracaktır. Çünkü nesne, zaten var olan şeylere verilen bir addır. Bu sebeple "Bardak vardır.", "Kalem vardır." gibi şeylerin olduğunu söylemek, hiçbir şey ifade etmeyecektir. Oysa varlık ve yokluk kavramları, özel türden kavramlardır. Bu tür kavramlar nesneye değil kavramlara uygulanmaktadır. "At vardır." denildiğinde söylenmek istenen şey "______ attır." kavramının bazı şeyler için doğru olduğudur. Aynı şekilde "Tek boynuzlu at yoktur." denildiğinde söylenen şey "_______ tek boynuzlu attır." kavramının hiçbir şey için doğru olmadığıdır.

Özetlersek, Russell da Frege gibi varlık ve yokluk kavramının özel türden kavramlar olduğunu söylemiştir; fakat Russell ve Frege'nin ayrıldıkları çeşitli noktalar vardır. Frege'ye göre bir özel ad varlık ve yokluk yüklemleriyle birlikte kullanılamazken Russell bunda herhangi bir sakınca görmemektedir. Çünkü ona göre özel ad sanılan şeyler, aslında özel ad değildir; her biri birer örtük betimlemedir. Bu sebeple, bu tarz tümceler incelendiğinde, özne konumunda bulunan şeylerin aslında birer kavram olduğu görülmektedir. Aynı zamanda varlık-yokluk kavramlarının nesnelere değil de kavramlara yüklenmesi onların ayırıcı özelliklerindendir; onların nesnelere yüklenilmeye çalışılması, ayırıcı özelliklerini ortadan kaldırmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Bertrand Russell
Bertrand Russell

4. Eş Gönderimli Terimler Sorunu: Dolaylı Anlatım

4.1. Frege’nin Çözümü

Kavram, daha önce de söylediğimiz gibi, doğası gereği yüklemseldir.[13] Özel adlar ise tümcede yüklem olamazlar. Buna aykırı örnekler elbette bulunur. Örneğin "Akşam yıldızı Venüs'tür.", "Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.", "Dünyanın uydusu Ay’dır." gibi tümcelere bakıldığında, her birinin yükleminde bir özel adın olduğu görülmektedir. Bu durumda nesne ve kavram arasındaki bu ayrımı reddetmek mi gerekir? Frege bu konuda yanılmış mıdır?

Frege bu şekilde düşünen herkesin hata yaptığını ve "-dır" kopulasının kullanımımda ayrım yapmayı ihmal ettiğini belirtmiştir.[13] Bu kopulanın iki tür kullanımı vardır. İlki, koşaç olarak kullanımıdır, yani burada bu kopulanın görevi nesne ve kavramı birbirine bağlamaktır. Örneğin, "Sokrates insandır." tümcesinde "Sokrates" özel ad, "insan" ise kavramdır ve kopula bu ikisini birbirine bağlamaktadır. "-dır" kopulasının ikinci kullanımı ise eşitlik belirtmektedir.[13] Yukarıda aykırı gibi verdiğimiz örnekler, aslında aykırı değildir; yalnızca bu kopulanın farklı bir kullanım biçimidir. Frege, bu farkın anlaşılması için, eşitliğin tersine çevrilebileceğini, ama koşaç olarak kullanımın çevrilemeyeceğini söylemiştir.[13] Daha açıklayıcı olursak "Akşam yıldızı Venüs'tür." tümcesini tersine çevirdiğimizde, "Venüs akşam yıldızıdır." tümcesi ortaya çıkmaktadır. Burada bir sorun yoktur. Fakat "Sokrates insandır." tümcesini tersine çevirdiğimizde "İnsan Sokrares'tir." tümcesi karşımıza çıkar ve bu cümle ana cümlemizden artık tamamen farklıdır. Bu tümce insanın yalnızca Sokrates olduğunu dile getirmektedir.

Daha basit bir biçimde ifade edecek olursak "- dır" kopulası tümce içinde ya eşitlik belirtmek için ya da nesnenin özelliğini belirtmek için kullanılmaktadır. Eşitlik içeren tümcelerdeki ögeler, eş gönderimli terimlerdir. Bu da bu iki terimin birbiri yerine kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Örneğin "Sabah yıldızı Venüs'tür." tümcesinde bildirilen "Sabah yıldızı=Venüs" eşitliğidir. "Akşam yıldızı Venüs'tür." tümcesinde bildirilen de aynı şekilde "Akşam yıldızı=Venüs" eşitliğidir. Bunu sembolik olarak ifade edersek "s=vs=v ve a=va=v" elde edilir. Buradan mantıksal olarak "s=as=a" sonucu çıkmaktadır, yani buradan sabah yıldızı ve akşam yıldızının gönderiminin aynı olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu da bu iki terimin, gönderimin bileşimselliği ilkesi gereğince birbiri yerine kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Yani "Sabah yıldızı akşam yıldızıdır." tümcesinin gönderimi, diğer iki tümceyle aynı olacaktır. Fakat burada önemli bir noktaya değinmek gerekir: Gönderimlerin aynı olması, tümcelerin düşüncelerinin aynı olduğu anlamına gelmez, hatırlanacağı üzere anlam ve gönderim birbirinden farklıdır.

Tam bu noktada, bir başka sorun baş göstermektedir. Bu sorun, dolaylı anlatımlarda gönderim sorunudur. Örneğin "Ludwig Wittgenstein yalnızca dâhilere ders verir." tümcesini ele alalım. Ludwig Wittgenstein aynı zamanda "Tractatus’un yazarı" ve "Felsefi Soruşturmalar’ın yazarı” terimleriyle aynı gönderime sahiptir. Bu eşitliğe dayanarak Ludwig Wittgenstein yerine, aynı gönderime sahip "Tractatus’un yazarı" terimini koyduğumuzda, tümcenin gönderimi değişmemektedir. Fakat bu, dolaylı anlatımlarda büyük bir sorun ortaya çıkarır. Örneğin bir arkadaşıma "L. Wittgenstein yalnızca dâhilere ders verir." tümcesini kurduğumu farz edelim. Bu arkadaşımın başka bir kişiye bu eşitliğe dayanarak "Kürşat Tractatus’un yazarının yalnızca dâhilere ders verdiğini söylüyor." dediği durumda, tümce yine de doğru mu olmaktadır? Benim kastettiğim şey bu mudur?

Tüm Reklamları Kapat

Frege’nin bu soruya yanıtı "Hayır!" olacaktır; dolaylı anlatımlarda tümce doğru ya da yanlışa değil, asıl cümlenin anlamına gönderim yapar. Yani dolaylı anlatımda tümcenin gönderimi asıl cümlenin anlamıdır. Bu, kendi içinde mantıksal olarak tutarlıdır çünkü dolaylı anlatımda tümcenin doğru olup olmadığını belirleyen şey, içe yerleşik tümcenin doğruluk değeri değil, asıl cümlenin düşüncesidir.[14] Daha önceleri, gönderimi aynı olan terimlerin birbiri yerine kullanılabileceğini söylemiştik. Bu durumda tümcenin gönderimi değişmemekte fakat anlamı değişmektedir. Dolaylı anlatımda eş gönderimli terimler yer değiştirildiğinde, artık tümce asıl tümcenin anlamına gönderim yapmamaktadır. Asıl tümcenin anlamına gönderim yapmadığı için de tümce yanlış değeri almaktadır. Çünkü var olan gönderim hakkında yanlış bir bildirimde bulunma durumu vardır. Burada bağlam sorunu da işin içine girmektedir. Örneğin "Akşam yıldızı Venüs’tür." tümcesi ve "Sabah yıldızı Venüs’tür." tümcesi, anlamları farklı olsa dahi, aynı şeye gönderim yapar. Fakat "akşam yıldızı=sabah yıldızı" eşitliğini bilmeyen bir kimse, bu tümcelerden birine doğru derken, diğerine yanlış diyebilir; yani karşımızdaki kişinin de böyle bir kullanımda, bu bilgiye sahip olması beklenir.[11]

Özetle söyleyecek olursak burada ortaya çıkan sorunu Frege dolaylı anlatımda tümcenin gönderimini değiştirerek çözmüştür. Daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak dolaylı anlatımda, asıl cümlenin anlamına gönderim yapılmaktadır. Bu sebeple bu aşamada eş gönderimli terimler yer değiştirmez.

4.2. Russell'ın Çözümü

a ve b özdeşse, bir tanesi için doğru olan şey, bir diğeri için de doğru değeri alacaktır.[12] Örneğin "Aritmetiğin Temelleri’nin yazarı" ve "Gottlob Frege" aynıdır, yani özdeştir. Bu sebeple biri için geçerli olan şey, bir diğeri için de geçerli olacaktır. Aynı zamanda “gönderimin bileşimselliği ilkesi” gereği bu ikisi tümce içinde yer değiştirdiği takdirde, tümcenin gönderiminde herhangi bir değişim olmayacaktır; yani tümce doğruysa yine doğruya, yanlışsa yine yanlışa gönderim yapacaktır. Böyle bir durumda şu cümleyi ele alalım:

  • (x) Arda, Aritmetiğin Temelleri’nin yazarının Frege olup olmadığını merak ediyor.

Biz biliyoruz ki, bu kitabın yazarı Frege’dir. Buna dayanarak aynı tümceyi şu şekilde de yazma hakkımız vardır:

Tüm Reklamları Kapat

  • (xi) Arda Frege’nin, Frege olup olmadığını merak ediyor.

Arda’nın merak ettiği şey gerçekten bu mudur? Şüphesiz özdeşlik yasasıyla ilgili bir merakı yoksa aslında merak ettiği şey bu değildir.[12] Bu sebeple (x) numaralı tümce doğru değeri alırken, (xi) numaralı tümce yanlış değeri almaktadır. Burada sorunun çözümünün, Russell’ın epistemolojisiyle yakından alakası vardır. Hatırlanacağı üzere Russell açısından her özel ad, aslında bir örtük betimlemedir. Başka bir deyişle ad, çözümlemenin son kertesinde bir betimleme halini almaktadır. Örneği biraz daha açacak olursak Arda’nın merak ettiği önermeyi, şu şekilde yazmak mümkündür:

  • (xii) Aritmetiğin Temelleri’nin yazarı Frege’dir.

Aynı şekilde gönderimin bileşimselliği ilkesine dayanarak oluşturulan yeni önerme de şu şekildedir:

  • (xiii) Frege Frege’dir.

Bu cümleyi çözümlediğimizde ise karşımıza şöyle bir şey çıkmaktadır:

  • (xiv) Öyle bir x vardır ki, bu x insandır ve bu x Aritmetiğin Temelleri’ni yazmıştır ve her y için y insan ise ve Aritmetiğin Temelleri’ni yazmış ise x ve y aynıdır ve x ve Frege aynıdır. ∃x(Ix∧Mx)∧∀y[Iy∧(My⟹x=y)]∧x=f\exists{x} {(Ix \land{M}x) \land{\forall{y}}[Iy \land{(My \implies{x}=y)}] \land{x}=f}

Diğer tümce ise şu şekilde çözümlenmektedir:

Tüm Reklamları Kapat

  • (xv) Öyle bir x vardır ki x Frege’dir ve her y için, y Frege ise x ve y aynıdır ve x ve Frege aynıdır. ∃x[Fx∧∀y(Fy⟹x=y)∧x=f]\exists{x} [Fx\land{\forall{y}}(Fy \implies{x}=y) \land{x}=f]

Bu çözümlemelerde, ilk önerme – Arda’nın merakından yola çıkarak – doğru değeri alırken ikinci önerme yanlış değeri almaktadır. Yani bu iki terim, birbiri yerine kullanılamamaktadır. Çünkü ne “Aritmetiğin Temelleri’nin yazarı” betimlemesi, ne de “Frege” adı, doğrudan bir insana betimleme yapmaktadır. Bu iki terim her ne kadar aynı kişi olsalar da gönderim yapmadıkları için onların eş gönderimli terimler olduğunu söylemek, yanlış bir ifade olur. Bu çözümleme yoluyla Russell, son semantik sorunu da çözmüştür.

Sonuç

Her iki filozofun da ortaya koyduğu dil teorisi incelendiğinde, benzerlikten çok farklılık olduğu görülecektir. Bu farklılaşmanın sebebi ise Frege’nin kuramının tutarsız olmasından çok, yola çıkış noktalarından kaynaklanır.

İlk olarak her iki filozof da "varlık tümceleri"nin çözümlenmesi konusunda, büyük oranda örtüşmektedir; çünkü her ikisi de bu tür kavramları, ikinci düzey kavram olarak görmektedir. Fakat bu durum, her iki filozofun da aynı görüşte olduğu anlamına gelmez. Çünkü Frege açısından özel adlar ikinci düzey kavramlarla kullanılamazken Russell açısından böyle bir durum, herhangi bir problem içermez; çünkü ona göre her özel ad, aslında örtük bir betimlemedir. Fakat Frege açısından böyle bir durum yoktur; yani Frege açısından bu kullanım, açık bir şekilde gramer kurallarının ihlal edilmesidir.

İkinci olarak her iki filozof, gönderimsiz terimler sorununun çözümünde tamamen ayrışmıştır; çünkü Frege anlam ve gönderim ayrımı yaparken, Russell bu ayrımı kabul etmemektedir; ona göre bir sözcüğün anlamı, onun aynı zamanda gönderimidir. Burada Frege’nin tavrının agnostik bir tavır olduğu söylenebilir. Çünkü ona göre gönderimsiz terim içeren tümceler, doğru ya da yanlış değildir fakat Russell'ın bu konuda net olduğu söylenebilir. Yani Russell açısından her tümce mutlaka doğru veya yanlıştır. Russell'ın teorisinin bu bağlamda realiteye daha uygun olduğu görülmektedir. Çünkü bulunduğumuz ana göre değerlendirme yapılmaktadır. Örneğin 1905 yılında kurulan "Karadelik, galaksilerin merkezinde bulunan, kendisinden ışığın bile kaçamadığı dev kütleli yapılardır." tümcesi, Frege açısından doğru ya da yanlış değildir çünkü karadelik teriminin o günlerde gönderiminin olmadığını söylemek gerekir. Ama bu tümce Russell açısından açıkça yanlıştır. Bu sebeple Russell’ın teorisinin karar vermede daha keskin olduğu söylenebilir.

Tüm Reklamları Kapat

Son olarak her iki filozofun da dolaylı anlatımda ortaya çıkan sorunları çözme yöntemleri farklıdır, Frege bu sorunu yine anlam ve gönderim arasındaki ayrıma dayanarak yaparken Russell mantıksal çözümleme yoluyla yapar. Daha açık bir ifadeyle Frege açısından dolaylı anlatım tümcesi, aslında asıl cümlenin anlamına, yani düşüncesine gönderim yapar; bu sebeple eş gönderimli terimler, birbiri yerine kullanılamaz. Ama Russell açısından eş gönderimli kabul ettiğimiz terimler, aslında eş gönderimli değildir. Başka bir deyişle tümcelerin çözümü yapıldığında, eş gönderimli gibi görünen terimlerin aslında eş gönderimli olmadığı görülecektir. Russell bunu mantıksal çözümleme yoluyla göstermeye çalışmıştır.

Her iki filozofun da birbirinden farklı iki dil teorisi koyduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte her ikisinin de dil teorisi ortaya koymaktaki amacı aynıdır: Dilin çok anlamlılığından kurtularak, mantıksal bir dil oluşturmak. Başka bir deyişle değişmeyen bir dil ortaya koymak ana amaç olarak görülebilir. Ama her iki filozofun da mantıksal bağlamda kaldığı söylenebilir; yani ortaya koyulan görüşler, tam olarak felsefi bir bağlama sahip değildir. Özellikle Russell’ın teorisi için bu söylenebilir. Bununla beraber her iki teorinin de daha sonra gelen Wittgenstein’ın felsefesinde, felsefi bir projeye dönüştüğünü de söylemek mümkündür.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
29
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • Muhteşem! 0
  • Bilim Budur! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 02/05/2024 00:54:57 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10199

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
İnfografik
Elektron
Kozmoloji
Gerçek
Patojen
Sıcak
İlişki
Astronomi
Antik
Bilim Tarihi
Türlerin Kökeni
Kuşlar
Hücreler
Bilim
Skeptisizm
Göğüs Hastalığı
Halk Sağlığı
Klinik Mikrobiyoloji
Albert Einstein
Tohum
Hormon
Karbondioksit
Ölçüm
Asteroid
Ağız Sağlığı
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
K. Maral, et al. Dil Felsefesi, Evren'e Yönelik Tartışmalı Konularda Hemfikir Olmamıza Yardımcı Olabilir mi?. (9 Nisan 2021). Alındığı Tarih: 2 Mayıs 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/10199
Maral, K., Şahin, D. (2021, April 09). Dil Felsefesi, Evren'e Yönelik Tartışmalı Konularda Hemfikir Olmamıza Yardımcı Olabilir mi?. Evrim Ağacı. Retrieved May 02, 2024. from https://evrimagaci.org/s/10199
K. Maral, et al. “Dil Felsefesi, Evren'e Yönelik Tartışmalı Konularda Hemfikir Olmamıza Yardımcı Olabilir mi?.” Edited by Damla Şahin. Evrim Ağacı, 09 Apr. 2021, https://evrimagaci.org/s/10199.
Maral, Kürşat. Şahin, Damla. “Dil Felsefesi, Evren'e Yönelik Tartışmalı Konularda Hemfikir Olmamıza Yardımcı Olabilir mi?.” Edited by Damla Şahin. Evrim Ağacı, April 09, 2021. https://evrimagaci.org/s/10199.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close