Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Tüm Reklamları Kapat

Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!

Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın! Handan Bozkurt
11 dakika
55,328
Podcast
15:28
Ekin Baran Sunar
Seslendiren
36
  • İndir
  • Dış Sitelerde Paylaş
Tüm Reklamları Kapat

“Öf, canım sıkıldı”.

Günlük hayatımızda sıklıkla karşılaştığımız bir ifade bu. Bu cümleyi sarf etmişsek demek istediğimiz şey, o anda çevremizdeki şeylerin bizi yeterince eğlendirmediği, zihnimizin veya bedenimizin daha fazla meşguliyete ihtiyaç duyduğudur. Öyle ya, kimse bir kuyrukta yarım saat beklemek istemez. Ya da randevulaştığınız birinin geciktiğini düşünün. Bunlar sıkıcı durumlar. Ancak bazı insanlar, bizim sıkıcı olarak gördüğümüz şartların çok daha şiddetlisini yaşadılar. 

Tüm Reklamları Kapat

Hawaii’deki Mauna Loa volkanının yakınlarındaki altı bilim insanı, tam bir yıl mutlak izolasyon içinde kaldılar. Bu deneyin amacı, olası Mars gezginlerinin deneyimlerinin neler olabileceğine ilişkin gözlem yapmaktı. İçinde kaldıkları iki katlı yapının alanı 110 metrekare idi. 

Mauna Loa volkanı eteklerinde Mars yaşantısı simülasyonu
Mauna Loa volkanı eteklerinde Mars yaşantısı simülasyonu
NASA

Günlerinin çoğunu birbirleriyle konuşarak, bir şeyler okuyarak, haberleri takip ederek ya da e-posta atarak geçiriyorlardı. Günün sadece kısa bir bölümü dışarıda kalıyorlardı. Dışarıda kaldıklarında ise volkanik kayaçlar üzerinde, ıssız ve izole bir yerde bulunuyorlardı. Sanki başka bir gezegende gibi görünen bu durumda uzay giysisi giymiş olmaları da zorunluydu. Altı kez farklı kişilerle tekrarlanan bu deneyde şu ana dek en uzun kalan ekip tam bir yıl orada bulundu.

Tüm Reklamları Kapat

Bir yıl sonra deney bittiğinde açıklama yapan bilim insanları karşılaştıkları en büyük güçlüğün can sıkıntısı olduğunu söylediler.

Gerçekten sıkıcı görünüyor, değil mi? O zaman bir de şu ifadelere bakalım.

Kollarımı iki yana doğru uzattığımda yan duvarlara dokunabiliyordum. Bundan eminim, çünkü sayısız kez yaptım. Hücrem 180 santimetreye 300 santimetre uzunluğundaydı. Tam üç yıl boyunca tek başıma bu hücrede kaldım. Diğer insanlarla konuşmam ya da hobi niteliğinde şeylerle uğraşmam yasaktı. Üç yıl boyunca tek yapabileceğim şey düşünmek ve hayal etmekti...
Johnny Perez'in içinde kaldığına benzer bir hücre
Johnny Perez'in içinde kaldığına benzer bir hücre
ALEC

Eski bir mahkum olan Johnny Perez, Rikers Adası Cezaevindeki hücre hapsinden böyle bahsediyor (Neilson, 2016). Elbette ki bir hücre mahkumunun günü, 110 metrekarede yaşayan ve arada dışarı da çıkabilen 6 kişininkinden çok daha sıkıcı olmalı. Yıllarca kimseyle konuşmadığınızı, kaldığınız aşırı derecede sade odaya hiçbir materyal girmediğini düşünün.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Günlük hayatımızda sıkıntı ise bu gibi durumlardan daha hafif bir deneyimdir. Başka insanların bizden belirli konularda daha kötü durumlarda olduğunu bilmek, bizim can sıkıntımızı gidermez elbette. 

Sıkıntı sadece insana özgü değildir; birçok hayvan türünde, özellikle daha zeki hayvan türlerinde de gözlenmiştir. Tutsak hayvanlarda yoğun olarak gözlenen sıkıntının davranışsal, hatta sağlıkla ilgili sorunlara yol açtığı bilinmektedir (Burn, 2017).

Sıkıntı Nedir?

Türk Dil Kurumu “sıkıntı” kelimesini “İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet” olarak tanımlıyor. Kelime günlük hayatımızda çok kullanılmasına rağmen, bir psikolojik fenomen olarak çok fazla incelenmemiş. Sıkıntının ne olduğuna ilişkin bilimsel bir tanımlama yapmaya çalışan Eastwood ve arkadaşları sıkıntıyı “memnuniyet verici aktivitede bulunma isteğine karşın, bulunamamakla karakteristik nahoş deneyim” olarak tanımlıyor (2012). 

Örneğin bankada oturmuş, sıranın size gelmesine daha 25 kişi olduğunu görüyorsunuz. Canınız sıkılıyor, etrafta dikkatinizi çeken hiçbir şey yok; sadece sıradan bürokratik süreçlere ilişkin konuşmalar, çeşitli insanlar, duvarda yelkovanı bir türlü ilerlemeyen saat... Mevcut aktivite düzeyinizden memnun olma gibi bir imkânınız yok, çünkü zaten bir aktiviteniz yok.

Peki, gerçekten öyle mi? Gerçekten bir bankada sıranızı beklerken boş boş etrafa mı bakınırsınız? Cevap çok büyük olasılıkla “Hayır”. Çünkü muhtemelen cep telefonunuzu elinize alır bir sürü değişik şeyle uğraşırsınız. Burada günlük hayatımızda sıkıntıyla ilgili, daha doğrusu sıkıntıya karşı çok önemli bir faktör devreye giriyor: Ekran zamanı. 

Tüm Reklamları Kapat

Ekran Zamanı ve Teknoloji Kullanımı

Canı sıkılan bir insanın kolaylıkla erişebileceği memnuniyet verici bir etkinlik varsa ona yönelmesi beklenir, çoğunlukla da olan budur. Günümüzde bir çoğumuz hatırı sayılır bir süreyi TV, bilgisayar, cep telefonu, tablet gibi ekranlar karşısında geçiriyoruz. Ekran erişimi hiçbir çaba harcamamıza gerek olmadan kullanımımıza açık durumda. Sıkıntıyı bertaraf etmenin bu kadar kolay ve kısa yoldan temini, bizlerin diğer memnuniyet verici aktivite türlerine erişimini engelliyor gibi görünüyor. Ekran öncesi dönemde kişilerin sıkıldıkları durumda yaptıkları diğer eylemler, artık bizim için hazzın ertelenmesi ve daha fazla çaba göstermek anlamına geliyor. Örneğin evde oturmaktan sıkıldığınızda çıkıp bir yürüyüş yapmak, sinemaya gitmek, resim yapmak, bir şeyler yazmak gibi sizi doğrudan eyleme yönelten eğilimler, daha kolay erişilebilir bir haz kaynağı yüzünden hep erteleniyor. 

Günlük hayatımızın önemli bir kısmını ekranlar karşısında geçiriyoruz
Günlük hayatımızın önemli bir kısmını ekranlar karşısında geçiriyoruz
Pixabay

Sıkıntının bu kadar kolay erişilebilir bir kaynakla, bir ekranla engellenebiliyor olması sadece boş zamanlarımızı nasıl geçirdiğimizi de etkilemiyor. Bir insanın işinden çok sıkıldığını düşünün. Bu insan normal şartlar altında, boş kaldığı zamanlarda buna odaklanacak ve daha fazla haz alabileceği işlere odaklanacaktır. Ya da kişi sosyal çevresinden hoşlanmıyorsa kendisi için yeni bir sosyal çevre oluşturmaya çabalayacaktır. Ancak boş kalıp odaklanabileceği anlarda, hayatındaki bu türden daha geniş kapsamlı değişiklikler yerine anlık ufak doyum noktalarına odaklanması, sürekli olarak bu kapsamlı değişiklikleri ertelemesine ve hayatını aynı sıkıcı şekliyle devam ettirmesine yol açacaktır. O doğa yürüyüşü derneğine hiç üye olunmayacaktır, çünkü Facebook'ta durum güncellenmelidir. O gitar hiç çalınmayacaktır, çünkü Whatsapp gruplarına laf yetiştirilecektir. O spor salonuna hiç gidilmeyecektir, çünkü Instagram'da fotoğraflar beğenilecektir. Bu iş, bu ev, bu arkadaş grubu hiç değişmeyecektir, çünkü kısa ve çok sayıda haz anları, köklü ve kalıcı hazlara tercih edilmektedir. 

Endüstri devriminden önceki zamanlardaki insanların yaşantısını düşünün. Evinizde bırakın interneti, radyonun ya da televizyonun bile olmadığı zamanları zihninizde canlandırın. “Ekran” kelimesi sizin için bir şey ifade etmiyor. Canınız sıkıldığında tek yapabileceğiniz şey yürüyüş yapmak, ağaçlara bakmak, hayvanlarla ilgilenmek, ailenizle ya da arkadaşlarınızla sohbet etmek. Daha sonra hayatımızda kitaplar yaygınlaştı, radyo ve televizyon hemen her eve girdi. Yine de internet öncesi devirde bile sıkılmaktan kaçınma etkinlikleri yukarıdakilerden çok farklı değildi. Yetmişli yıllardaki durumu düşünün. Çocukların kendilerine oyuncak ürettiği, hayal ettiği, farklı malzemeleri bir araya getirerek oyunlar oynadıkları zamanlar günümüzden çok da uzak değil.

Eskiden çocuklar için klasik bir sıkıntı dağıtma aktivitesi
Eskiden çocuklar için klasik bir sıkıntı dağıtma aktivitesi
Handan Bozkurt

Günümüzde uzun yola, arabanın arka koltuğunda bir çocukla çıktığınızda çocuğun elinde bir ekran olmadığını düşünmek bile zor. Peki birkaç on yıl önce bu çocuk ne yapıyordu? Muhtemelen konuşuyor, koltuktaki çıkıntılarla oynuyor, yol kenarındaki evlere ve ağaçlara bakıyordu. 

Tüm Reklamları Kapat

Anne babalar artık çocuklarının canlarının hiç sıkılmamasını kendilerine misyon edinmiş durumdalar. Çocuklar canlarının sıkıldığını söyleyince anne babalar hemen çocuğu eğlendirecek bir şeyler bulmaya çalışıyor. Bu da günümüzde maalesef büyük oranda tablet, telefon, laptop vb. vasıtasıyla, kısaca ekranlar ile oluyor.

Erken yaşlarda canlarının sıkılmasına hiç izin verilmemiş çocuklar, okula başladıklarında bayağı şaşırıyorlar; çünkü canları sıkılıyor! Öğretmen de bu durumda bir şeyler öğretmekten çok, çocukları eğlendirmeye çalışıyor. Elbette okul aynı zamanda bir eğlence ve aktivite merkezi olmalı, ancak okul zamanının büyük kısmını canlarının sıkıntısıyla başa çıkamayan öğrencilerin dikkatini toplamak, öğretmenler için de zor olmalı.

Aslında sıkıntı belki de kendisinden hemen kurtulmamız gereken bir şey değil de, deneyimlememiz gereken bir şey olarak görülebilir.Hayat esasen birbiri ardı sıra gelen, sanal eğlence anlarından oluşmak zorunda değil. Kimi zaman ekranın olmadığı bir oda ya da bir kalem-kağıt ikilisi, yaratıcılığı geliştirmek için çok ilham vericidir. Sıkıntıdan kurtulmaya çalışan bir çocuk için bisiklet sürmek, gökyüzündeki bulutları şekillere benzetmeye çalışmak, hayal kurmak gibi etkinlikler yaratıcılığı teşvik etmek ya da kendini geliştirmek için değerli kaynaklar olabilir.

Çocukların sıkılmasına izin vermek önemlidir. Bu bir sorun değildir. Sıkıldıkları zaman çocukları hemen eğlendirmeye çalışmak pek de faydalı olmayabilir. 

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Şakalar Kraliçesi

2018 August Ödülü Finalisti
İsveç Radyosu En İyi Çocuk-Gençlik Kitabı Ödülü
16 Dile Çevrildi

Annem insanları ağlatırdı. Artık hayatta olmasa da ağlatmaya devam ediyor. Bazen babamın duş yaparken ağladığını duyuyorum. Sanırım sesinin duyulmadığını düşünüyor ama duyuluyor. Bu yüzden, ağlamayı aklımdan bile geçirmiyorum. Asla! Ayrıca kimseyi de ağlatmayacağım.

Ben insanları güldüreceğim. Benim görevim bu!

Sasha 12’sine bastı:
Magnezyumun atom numarası. Annesi, bazı insanların mayasında güldürmek olduğunu söylemişti. İliklerine kadar komikti onlar. Bırakın fıkrayı, “Sütü uzatır mısın?” derken bile güldürebilirlerdi herkesi. Bir de diğerleri vardı: komik olmayı sonradan öğrenenler ve ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, asla komik olamayanlar – ki öğretmeni Cecilia bu gruptaydı. Sasha doğuştan matrak değil ama bu onun şakalar kraliçesi olması için engel de değil! Mayasındaki keder neşeye dönüşene kadar çalışmaya kararlı. Eğer birilerini güldürmeyi başarırsa, o diğer şey yok olabilir; gözlerin içinde saklanıp onları yakan ve yanaklara doğru süzülmekle tehdit eden şu gözyaşı denen şey.

Astrid Lindgren Ödülü sahibi yazar/psikolog Jenny Jägerfeld, 16 dile çevrilen
ve ülkesi İsveç’te aylarca çoksatanlar listesinin tepesinde kalan Şakalar
Kraliçesi’nde (Comedy Queen) zor konuları mizahla yumuşatarak dile
getirebilmekteki o özel hünerini kullanıyor.

Devamını Göster
₺140.00
Şakalar Kraliçesi
  • Dış Sitelerde Paylaş

Çocuklarda sıkıntı, yaratıcılığı tetikleyen önemli bir unsurdur
Çocuklarda sıkıntı, yaratıcılığı tetikleyen önemli bir unsurdur
Handan Bozkurt

Muhtemelen yaşı daha ileri olan insanların şu söylemine şahit olmuşsunuzdur: “Bizim zamanımızda kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık”. Bu büyük ölçüde gerçeklik içeren bir ifade. Bir çocuk sıkıldığında sıkılmasına izin verilirse, bir süre sonra kendisine yapacak bir şeyler bulacaktır. Bunun için çocuğa fırsat tanımalısınız. Tabii kendinize de...

Sıkıntının Faydaları

Mann ve Cadman (2014), sıkılmanın yaratıcılık üzerindeki etkisini güzel bir deneysel düzenle incelediler. Deneye katılanların 80’inden, bir telefon rehberindeki numaraları bir deftere yazmalarını istediler. Bu da gayet sıkıcı bir süreçtir. Bunu takiben sıkıcı görevi yerine getiren ve getirmeyen herkesten, iki kağıt bardakla neler yapabileceklerini listelemeleri istendi. Sonuçlar karşılaştırıldığında, sıkılan insanların sıkılmayanlara göre bardaklarla ilgili daha yaratıcı işlevler buldukları gözlendi. Örneğin küpe, telefon, müzik aleti, hatta Madonna tarzı bir sütyen yapma fikrine ulaşanlar bile oldu.

Gaspar ve Middlewood (2014) da benzer bir çalışma yaptılar. Katılımcıların bir kısmına ilgi çekici kısa videolar izletilirken, diğer kısmına izletilmedi. Daha sonra iki gruba da ilk bakışta ilgisiz görünen üçer kelime verildi ve bu kelimelerin üçüyle de ilgili dördüncü bir kelimeyi bulmaları istendi. Video izletilmeyen (sadece oturup, bekletilerek sıkılan) grup daha başarılı oldu. Aynı araştırmada bu gruplara bir de kategori sunularak, bu kategoriye örnek vermeleri istendi. Örneğin “ulaşım aracı” deniliyordu ve katılımcıların nelerin ulaşım aracı olabileceğine ilişkin örnekler vermeleri isteniyordu. Sıkılan grup yine daha başarılı oldu. Örneğin sıkılan grupta yer alan biri, bu kategori ile ilgili ilk aklına geleni “deve” olarak ifade etmişti.

Konuyla ilgili bu tür araştırmaları inceleyen Louisville Üniversitesi'nden Andreas Elpidorou (2014) ulaştığı sonuçları şöyle özetliyor: 

Sıkıntı, kişiye günlük aktivitelerinin anlamlı ve önemli olup olmadığını sorgulamasında yardımcı olur. İnsanı kendi hedeflerine yönlendirici bir etkisi vardır. Sıkıntının yokluğunda kişi kendisini, kendi hedefleriyle uzlaşmayan, geçici haz veren aktivitelerin tuzağına kaptırır. Hiç sıkılmayan kişi aslında duygusal, bilişsel ve sosyal olarak daha anlamlı deneyimlerden uzak kalıyor demektir. Sıkıntı bizi uyarır, bize aslında yapmak istediğimiz şeyi yapmadığımızı, hedeflerimizi ve alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerektiğini hatırlatır. Sıkıntı bizi keşfetmeye, alternatifleri denemeye ve yeniliklere yönlendirir.
Sıkıntının önemli bir faydası, kişiyi daha anlamlı etkinliklere yöneltebilmesidir
Sıkıntının önemli bir faydası, kişiyi daha anlamlı etkinliklere yöneltebilmesidir
Pixabay

Sıkıntı, bir deneyimden almanız gereken hazzı almış olduğunuzu ve artık almadığınızı gösterir. Sıkıldığınız bir kitaptan, filmden zevk almıyorsunuz demektir. Israrla devam etmeniz muhtemelen sadece vakit kaybı olacaktır. Sıkıldığınız bir ilişkiyi belki de bitirmenizin vakti gelmiştir. İşinizden sıkılıyorsanız, belki kendinize yeni iş alternatifleri aramalısınız. Sıkıntı kişiyi, sıkıcı olmayan bir alternatife yöneltir (Bench ve Lench, 2013).

Oysa dikkat dağıtıcı etkinlikler, günümüzde özellikle cep telefonları, sıkıntının bu “alternatife yöneltme” işlevini köreltmektedir. Hayatınızda sıkıldığınız önemli şeyler olmasına karşın, akşam evde oturup bunu düşünüp buna odaklanmanızı engeller. Sıkıcı bir ilişkiyi ya da işi sorgulamanız, eğer sorgulayabileceğiniz boş anlarınızda sürekli Instagram ve Twitter hesabınızı kontrol ediyorsanız imkânsız hale gelir. 

Elbette ki teknolojinin ve ekranların kullanımı kontrollü kullanıldıklarında zararlı değildir, hatta oldukça faydalı oldukları söylenebilir. Ekranın nasıl kullanıldığı da önemlidir. İnternetten çok güzel yazılar, faydalı siteler takip ediyor olabilirsiniz (hatta şu an tam olarak bu durumdasınız!). Ancak ekran zamanı sizin hayatınıza bir yenilik katmıyorsa, bilakis kendinizi geliştirmenize zarar veriyorsa, durup bazen hayatınızı genel olarak sorgulamanızı engelliyorsa, kendinizi kontrol etmeye başlamanız gerekiyor demektir. Araştırmalardan gördüğümüz gibi, belirli bir süre sıkıntı yaşadıktan sonra dünyaya daha farklı ve sıra dışı açılardan bakmaya başlayabiliyoruz.

Kişisel deneyimler de araştırmaları destekliyor. 3 yıl boyunca hücre hapsinde, kendi deyimiyle “kutuda" kalan Johnny Perez, sıkıntıyla nasıl başa çıktığını şöyle anlatıyor: 

Bedenen tam olarak izole edilmiştim, ancak zihnen kendimi özgür hissediyordum. Yatağıma uzanıp gözlerimi kapardım. Bazen geçmişimi, bazen geleceğimi zihnimde canlandırırdım. Senaryolar kurardım, hatta onları neredeyse yaşıyordum. Bunun, bir olayı birkaç dakika zihninizde canlandırdığınız kısa süreli hayaller gibi olduğunu sanmayın. Saatler boyu hayal kurardım. Bir gün zihnimde zamanda yolculuk yapar, geçmişe gider, Hitler’e suikast düzenlerdim. Zihnimde o günü anbean yaşardım, yani sabah kalkar, yüzümü yıkar, üzerimi giyinir, silahımı hazırlardım. Kaldığım evden çıkışımı, yolda yürüyüşümü, yanımdan geçenleri, konuşmaları, her şeyi en ince ayrıntısıyla imgelerdim. Bu neredeyse gerçekten yaşamaya benziyordu. Başka bir gün yine suikasta girişir ancak başarısız olur, idam edilirdim. Başka bir gün yine yatakta uzanır geleceğe gidip bir gün yaşardım, diğer gün ise bir uzay gemisinde seyahat ederdim. Her gün, bir sonraki güne dair kuracağım hayalin kaba senaryosunu yazar, ertesi gün onu uygulardım. Dışarı çıktığımda kendimi, içeri girdiğimden daha iyi bir insan, daha gelişmiş bir insan olarak hissettim.

Sıkıntının farklı ölçeklerde faydaları mevcuttur, ancak bunları deneyimlemeniz için kendisine biraz zaman tanımanız gerekmektedir.

doi: 10.47023/ea.bilim.7670

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
463
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 95
  • Muhteşem! 54
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 33
  • Umut Verici! 28
  • İnanılmaz 21
  • Merak Uyandırıcı! 21
  • Bilim Budur! 13
  • Güldürdü 2
  • Grrr... *@$# 1
  • İğrenç! 1
  • Korkutucu! 1
  • Üzücü! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 29/03/2024 14:31:35 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7670

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Tüm Reklamları Kapat
Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Alan
Astrobiyoloji
Alkol
Yaşanabilir Gezegen
Çekirdek
Tohum
Botanik
Nöron
Makina
Karanlık
Uydu
Aminoasit
Geometri
Sayı
Mantık Hatası
Beyin
Bilişsel
Hominid
Evren
Süt
Araştırma
Filogenetik
Homo Sapiens
İspat
Güneş
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
F. Birinci. Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!. (11 Mart 2019). Alındığı Tarih: 29 Mart 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/7670 doi: 10.47023/ea.bilim.7670
Birinci, F. (2019, March 11). Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!. Evrim Ağacı. Retrieved March 29, 2024. from https://doi.org/10.47023/ea.bilim.7670
F. Birinci. “Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!.” Edited by Fatih Birinci. Evrim Ağacı, 11 Mar. 2019, https://doi.org/10.47023/ea.bilim.7670.
Birinci, Fatih. “Canınız mı Sıkılıyor? Bırakın Biraz Sıkılsın!.” Edited by Fatih Birinci. Evrim Ağacı, March 11, 2019. https://doi.org/10.47023/ea.bilim.7670.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close