Stephen King - Mahşer

Stephen King’in Mahşer (The Stand) kitabı, benim en sevdiğim kitaplardan biri oldu. King’in hayal gücüne hayran kalmamın bir nedeni de bu romanın derinliği ve karakterlerin gerçekliği (neredeyse diğer bütün kitapları gibi).

Kitap, ölümcül bir grip salgınının ardından dünyada hayatta kalan bir avuç insanın iyilik ve kötülük arasında sıkışıp kalmasını konu alıyor. İyiliği temsil eden Abagail Ana ve kötülüğü temsil eden Randall Flagg arasında geçen savaş, insanlığın içindeki karanlık ve aydınlıkla yüzleşmesine dair güçlü bir anlatı sunuyor.

Stephen King'in karakter yaratma konusundaki ustalığı kesinlikle tartışılamaz. Kitap boyunca bu karakterlerin gelişimini izlemek, onları adeta tanıyormuş gibi hissetmeme neden oldu. Her biri, zor kararlar almak zorunda kalan insanlar olarak yazılmış, bu da onları daha inandırıcı kılıyor. Örneğin, Stu Redman gibi karakterlerin sessiz gücü (gerçek manada), Frannie Goldsmith’in kırılganlığı ama aynı zamanda direnci... Kesinlikle çok etkileyiciydi.

Kitapta en çok etkilendiğim şeylerden biri de King’in toplumsal kaos ve düzenin çöküşünü tasvir edişi oldu. İnsanlar, salgın sonrası yeni bir hayat kurmaya çalışırken iyilik ve kötülüğün ne kadar ince bir çizgi olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor. Kimi zaman kendimi bu karakterlerin yerinde hayal ederken buldum ve ben olsam nasıl bir seçim yapardım diye düşündüm.

Mahşer (sansürsüz tam metin), bana göre onun en iyi eserlerinden biri ve belki de ömür boyu unutamayacağım bir okuma deneyimi sundu.