Simülasyon Argümanına Ve Fiziksel Gerçekliğin Ölçüsüne Dair

- Blog Yazısı
Simülasyon argümanının özü, insan yaşamındaki gerçekliğin aslında bilgisayar simülasyonu gibi yapay bir gerçekliğin içinde gerçekleştiğini, insanların da bu gerçeklik içindeki kurgular olduğunu öne sürmektedir. Bu teoriler aslında yüzlerce yıldır felsefenin bir parçası. Hepimizin aşina olduğu Descartes’ın “Düşünüyorum öyleyse varım.” düşüncesinin ortaya çıkışı dahi simülasyon argümanı ile ilişkilendirilebilir. Descartes etrafındaki fiziksel gerçekliği anlamadan önce kendisinin varlığını anlamak istiyordu. Ve kendi kendine sorular sorarak cevap aramaya başladı. Ve bir nevi şöyle bir sonuca vardı diyebiliriz; bazı zamanlarda duyularımız bizi aldatabildiğine göre algıladığımız hiçbir gerçekliğin göründüğü gibi olmadığını farz etmeliyiz. Rüya ya da hayalin içinde olabiliriz. Kuşku duymayacağımız tek şey ise düşünüyor olduğumuzdur. Rüya görmüyor olsak ya da bedenimizin olmadığını varsaysak bile bu böyledir. O halde varoluşumuzun yegane kanıtı düşünme eylemidir. Yani bir simülasyonun içindeysek bizi bu sahte evrenden ayıran şey de düşünmektir.
Platon’un mağara alegorisi de en basit örneklerden biridir. Bu felsefi görüşte ise gerçekliğin ölçütünü ve aydınlanmış kişilerin toplumdaki rolünü temel alır. Bir mağara olduğu düşünelim ve burada birkaç insan çocukluklarından beri kafaları ve vücutları sabit ve sadece gözlerinin önündeki duvarı gözlemleyebilen bir insan topluluğu. Bu insanların arkasında bir ateş var ve bu ateşte de birtakım kuklalar oynatılmakta ve buradaki insanların hayatları boyunca gördüğü tek şey de kuklaların önündeki duvara yansıyan gölgeleridir. Ve bu kişiler zamanla gölgelere belirli anlamlar yüklemeye başlarlar. Ve böyle böyle bu kişilerin tek gerçekliği bu olacaktır. Şimdi ise birinin kurtulduğunu varsayalım, ilk yapacağı arkasını dönmek ve ateşe bakmak olurdu. Bir süre bakamaz gözleri kamaşır, bu gerçekliğe gözleri alışmamıştır. Daha sonra gerçeklik algısı da tamaıyle karışır. Çünkü şimdiye kadar gerçek olarak tanımladığı ve bir anlam atfeddiği gölgelerin birer yanılsama olduğunu fark eder. Daha sonra ise dışarı çıkar ve tabi ki devasa ışık kaynağının karşısında dehşete düşer. Ona bakamayacak kadar gözleri kamaşır ona bir ilahi kavram yükler. Daha sonra gözleri artık onu da varlığına alışır ve onun da yaratılan bir şey olduğunu anlar. Çevresini gözlemlediğinde ise bir zamanlar sadece gölgesine anlam yüklediği figürlerin gerçek halleri ile tanışmaya başlar ve önceki hayatı ile kıyasladığında bir yalana inandığını anlar. Sonra bu aydınlanmış kişi eski mağarasına gidiyor tabi gözleri aydınlığa alıştığı için karanlık mağarada önünü zor görür, arkadaşlarını zor seçer olmuştur. Ve onlara dışarıdaki aydınlığı tasvir etmeye çalışır. Bunun üzerine ise alacağı tepkiler zaten bellidir. Arkadaşları onu daha önünü bile göremediğinden acizlikle, kendi gerçekliklerinden ötede bir şey olduğunu düşünemediklerinden kafirlikle suçlarlar ve adam oradan ayrılır. Platon ise şunu savunur; aydınlanma şansını elde etmiş kişi, öleceğini bilse bile o mağaraya girer ve karşılaşacağı tüm tepkilere karşı oradaki arkadaşlarını özgür bırakır ve onları hakikat ile tanıştırmasını savunur. Aksi taktirde aydınlanma secde bireysel ölçekte kalır ve topluma yayılamaz.
Kozmologlar ise evrenin varoluşunu daha fazla anlamlandırabilmek için süper bilgisayarlar ile evrenin bir kısmını simüle ederler diğer bir deyişle kısmi bir deyişle neredeyse gerçeğinden ayrılamayacak versiyonunu oluştururlar.
Simülasyon Argümanının Özü*:
Teknolojik açıdan olgun bir uygarlığın mimarlarının kaynaklarının sadece küçük bir kısmını bu amaca ayırarak bile çok sayıda simülasyon evren oluşturabilecekleri göze alındığında, ilginç bir çıkarım ortaya çıkar. Şu anki uygarlığımızla benzer teknolojik gelişme düzeyinde olan uygarlıklar kümesini düşünelim. Ve bunların önemsiz olmayan bir kısmının teknolojik olarak olgunlaştığını varsayalım. Dahası bunların önemli bir kısmının kayaklarının ihmal edilemeyecek bölümünü simülasyon inşa etmeye ayırdığını varsayalım. Bu takdirde bizim gibi insanlar simülasyonun dışında değil içinde yaşar.
Bu argüman ilk olarak Oxford Üniversitesinde çalışan İsveçli filozof tarafından 2003 yılında yazdığı makalesinde öne sürüldü.
Makalede simülasyon üçlemesi olarak ele aldığı üç önermeden en az birinin doğru olduğunu savunmaktadır.
(1) İnsan türünün “insan sonrası” bir aşamaya ulaşmadan önce yok olma olasılığı çok yüksektir;
(2) Herhangi bir insan sonrası uygarlığın evrimsel geçmişinin (veya varyasyonlarının) önemli sayıda simülasyonlarını çalıştırma olasılığı son derece düşüktür.
(3) Neredeyse kesinlikle bir bilgisayar simülasyonu içinde yaşıyoruz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Eğer (1) doğruysa, insanlık sonrasına ulaşamadan neslimizin tükeneceği neredeyse kesindir.
Eğer (2) doğruysa, o zaman gelişmiş uygarlıkların seyri arasında güçlü bir yakınsama olmalı ki neredeyse hiçbiri ata simülasyonları yürütmek isteyen ve bunu yapmakta özgür olan nispeten varlıklı bireyler içermesin.
Eğer (3) doğruysa, zaten ilk iki olasılığın söz konusu olmadığı ve neredeyse kesin olarak simülasyonda olduğumuz sonucuna varılır.
Şu anda simülasyonda yaşamıyorsak, bir gün ata-simülasyonları çalıştıran postinsanlar olmayışımızın yüksek olduğu inancı yanlıştır.*
Ayrıca Bostrom iddialarına şöyle devam eder; “bir medeniyet gerçekçi simülasyonlar yaratma yetisine sahip olduğunda ilk iş olarak meraktan kendisininkine benzeyen bir alt simülasyon yaratma eğiliminde olacaktır.”
Bu şekilde tıpkı rus matruşka bebekleri gibi iç içe geçmiş onlarca hatta belki de yüzlerce evren var olacaktır. Ta ki ilk orijinal versiyonun vadesi dolana kadar… Bu durumda iki ihtimalimiz oluşur ya biz ilk orijinal yaratımızdır ya da gerçekliğimiz bir başkalar tarafından oluşturulmuştur.
İnsan Bedeninin simülasyondaki yeri :
Tüm duyularımız iç ve dış ortam sinyallerini elektriksel sinyallere dönüştüren algılayıcılar sayesinde algılanıyor. Yani beynin ana görevi aslında elektrik sinyalleri ile algı dünyamızı oluşturmaktır. Peki tüm gerçeklik beynimizdeki elektrik sinyallerinden ibaretse gerçekliğin gerçek olduğundan nasıl emin olabiliriz?
Elektrik sinyalleri ile ve algılarımız aracılığıyla oluşturulan bu dış dünyaya biz dış dünya dediğimizden ötürü aslında gerçek olmayan, zihnimizden dışarı yansıyan bir projeksiyondur. Yani biz aslında gerçekliği ancak böyle bir simülasyon üzerinden deneyimleyebiliyoruz.
Zaten birini simülasyonda olduğuna inandırmak için bütün evreni simüle etmeye gerek yoktur. Sadece o kişinin kendisini gerçekte hissetmesini sağlayacak kadar simüle edilmesi yeterlidir. Bir nevi bilgisayar oyunlarındaki konum değiştirdikçe harita yüklenmesi olayı gibidir.
Bu durumda “gerçek” de şu anlamı taşır; dış dünyadaki “hakikat” ile insanın bedensel sistemindeki sisteminin evrimsel donanının etkileşime geçmesi ve bunun yorumlanmasıdır.
Enformasyon Fiziği (fiziksel gerçekliğin bilgi parçalarından oluştuğunu öne süren fizik bilimi) Ve Simülasyon Evren Hipotezi İlişkisi :
Dr. Melvin Vopson, daha önce yayınladığı bir araştırmasında* bilgini kütlesi olduğunu, tüm temel parçacıkların da kendileri hakkında bilgi içerdiğini öner sürmüştü.
2022 Yılında ise virüsler de dahil organizmalarda genetik mutasyonları öngörebilecek ve bunların potansiyel sonuçlarını değerlendirmeye yardımcı olacak yeni bir fizik yasası keşfetti.
Bu yasa, entropinin (izole bir sistemdeki düzensizliğin bir ölçüsü) yalnızca artabileceğini veya aynı kalabileceğini söyleyen termodinamiğin ikinci yasasına dayanıyor.
Dr. Vopson bilgi sistemlerindeki entropinin de zaman içinde artmasını bekliyordu ama bu sistemlerin evrimini incelediğinde entropinin ya sabit kaldığını ya da azaldığını fark etti. İşte o zaman, genetik araştırmalarını ve evrim teorisini önemli derecede etkileyebilecek “infodinamiğin ikinci yasasını” oluşturdu.
AIP Advences dergisinde yayımlanan yeni bir makalede* ise bu yeni yasanın atom fiziği ve kozmoloji gibi farklı fiziksel sistem ve ortamlar üzerindeki bilimsel etkileri inceleniyor.
Dr. Vopson : “ Bu keşfin çeşitli bilimsel disiplinlerde kapsamlı etkileri olacağını daha o zaman anlamıştık” diyor. “ Ondan sonra yapak istediğim şey, yasayı sınamak ve simülasyon hipotezini felsefeden çıkarıp ana akım bilime taşıyarak daha fazla bilimle desteklenip desteklenemeyeceğini görmekti.”
Makaledeki Temel Bulgular Şöyle:
• Atom fiziği : Makale çok elektronlu atomlardaki elektronların davranışını açıklayarak Hund kuralı gibi olgulara dair içgörüler sağlıyor. Elektronlar kedilerini bilgi entropilerini en aza indirecek şekilde düzenleyerek atom fiziğine ve kimyasalların kararlılığına ışık tutuyor.
• Kozmoloji : Makale, infodinamiğin ikinci yasasının kozmolojik bir gereklilik olduğunu gösteriyor ve adyabatik olarak (izole bir sistemde ısı kaybı veya kazancının olmaması) genişleyen bir everene uygulanan termodinamik değerlendirmeler bu yasanın geçerliliğini destekliyor.
Dr. Vopson “ bu makale aynı zamanda evrendeki simetrinin yaygınlığına da bir açıklama getiriyor” diyor.
“Simetri ilkeleri doğa yasaları açısından önemli bir rol oynar ama neden böyle olduğuna dair şimdiye kadar çok az açıklama vardı. Bulgularım yüksek simetrinin en düşük bilgi entropisi durumuna karşılık geldiğini gösteriyor. Doğa bu yüzden yüksek simetriye eğilim gösteriyor olabilir. Fazla bilginin ortadan kaldırıldığı bu yaklaşım, bilgisayarda depolama alanından tasarruf etek ve güç tüketimini azaltmak için gereksiz kodları silme veya sıkıştırma sürecine benziyor. Sonuç olarak bu yaklaşım simülasyonda yaşadığımız fikrini destekliyor. “
Dr. Vopson’ın daha önce gerçekleştirdiği araştırmalar da evrenin temel yapı taşının bilgi olduğunu ve bilginin fiziksel kütleye sahip olduğunu öne sürüyor. Hatta evrenin neredeyse üçte birini oluşturan karanlık maddenin aslında bilgi olabileceğini iddia ediyor ve buna “kütle-enerji-bilgi eşdeğerliği ilkesi “ adını veriyor.
Simülasyon Evren Hipotezine Dair Bazı Kanıtlar;
MIT Üniversiteside kozmolog olan Max Tegmark’a göre bu kadar büyük bir evrende bu kadar yavaş bir hız olan ışık hızı sabitinin varoluşu bile yapay bir simülasyonda olduğumuzun kanıtıdır. Şöyle ki bizler evrene çok büyük olduğu için sonsuz deriz ama aslında sonsuz değil, sürekli şişen ve büyüyen bir yapısı var. Bizim ulaşabileceğimiz maksimum hız ışık hızı iken evrenin büyüme hızı ışık hızından daha hızlı. Yani evren kendi kuralını hiçe sayan bir hızla büyümekte.
Teorik fizikçi Doktor James Gate simülasyon evren hipotezinin yanlış olduğunu ispatlamak için evrenin en küçük yapı taşı olan kuarklar ve atomun yapı taşından elektronların yapısını inceledi. Doktor Gate, maddenin yapı taşı olan kuarkları matematik formülleri ile anlamlandırmaya çalıştığında yapının günümüz bilgisayarlarında kullanılan ve hata düzeltici kodlar olara bilinen bir yapıya sahip olduğunu gördü. Atomun yapıtaşları olan proton, nötron ve elektronu oluşturan kuarklar da tıpkı bilgisayar kodlarındaki gibi hata düzeltici yapıya sahiptir ve bu kontrolü atomun yapıtaşları ile yapar. Özellikle Büyük Hadron Çarpıştırıcısında buna dair kanıtlar aranmakta ve eğer gerçekliği ispatlanırsa bu yaratılan her şeyin temelinde aslında matematiksel kodların yattığı ve bu kodların bir araya gelmesiyle bize gerçekliği sunduğu sonucuna varılır.
Genlerimizi incelediğimizde organik bir matematik kodundan başka bir şey olmadığını görürüz. Ve bu etkileri evrenin her köşesinde rastlamak mümkün mesela fibonacci sayıları ve altın oran; fibonacci sayılar kendisinde önceki iki sayının toplamı ile bulunurken, altın oranı iki fibonacci sayısını birbirine bölerek bulabiliriz ve her zaman 1.618 sonucuna varırız. Ayrıca mesela çiçeklerin yaprakları, ağaçların oluşturduğu dalların sayısı büyük oranda fibonacci rakamları şeklindedir.
Nihayetinde bu teori bizi şu sonuca ulaştırır: evrende gözlemlediğimiz her şey aslında bir yansıma ve biz onlara bakana kadar var olmuyorlar. Ve bu evrende de ışık hızı simüle edilen canlıların bir yerden bir yere gitmesini sınırlandırıyor. Hatta bu konsepti son senelerde oldukça güçlendiren bir buluş da kuantum dolanıklık. Kuantum dolanıklığa sahip 2 atom evrenin neresinde olursa olsun, ışık hızı sabitini sallamadan, aynı anda etkileşim kurup bilgi transferi yapabilirler.
Maddenin ve zamanın katı fizik kuralları ile kısıtlandığı bir varoluşta verinin hem zamansal akış yönünde hem de hızında bir sınırlama yoksa bu onun bir program olduğunun en büyük kanıtıdır.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 16/05/2025 06:30:16 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17537
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.