Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

I Have No Mouth And I Must Scream

Harlan Ellison tarafından

26 dakika
17,486
I Have No Mouth And I Must Scream knowyourmeme
  • Blog Yazısı
Harlan Ellison'ın kitabının kapağı
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat

Önsöz

Bu eser, biraz çatlak bir yazar olan Harlan Ellison tarafından 1967’de yazılmıştır. Edebiyat dünyasının en kederli ve rahatsız edici hikayelerinden biri olarak nitelenen eser, 1968’de bir Hugo Ödülü kazanmıştır.

18 yaşına gelene kadar tuna balıkçısı, tarla işçisi, kamyon sürücüsü, komilik, taksi şoförlüğü, kitap satıcısı, taş baskıcısı ve birkaç yerde oyuncu olarak çalışmıştır. Ohio Devlet Üniversitesi’ne kaydolan Ellison 18 ay sonra atılmıştır. Atılmasının sebebinin yazarlık becerilerini kötüleyen bir hocaya vurması olduğunu söyleyen Ellison, 20 sene boyunca o hocaya yayınladığı her hikayeyi posta veya e-posta ile göndermiştir. 1957’den 1959’a kadar Amerika’nın kara kuvvetlerinde görev yapmıştır. İlk romanını bu süre içerisinde yazmıştır. Walt Disney Stüdyoları tarafından yazar olarak işe alınan Ellison, Disney karakterleriyle yazacağı pornografik hikayelerin planını anlatırken Roy. O. Disney anlattıklarını tesadüfen duyunca ilk gün işten kovulur. Bir yayıncıyla sorun yaşadığı için kargo alıcı ödemeli şekilde yayıncıya 213 tuğla ve sincap cesedi gönderir.

Tüm Reklamları Kapat

Burada bahsederek bitiremeyeceğimiz kadar fazla sayıda tuhaf olaylarla dolu bir hayata sahip olan yazarımız, aynı zamanda Vietnam Savaşı muhalifidir ve zenciler için eşitliği savunan Martin Luther King’in ikinci ve üçüncü yürüyüşüne katılmıştır.

Ellison, çoğumuzun bildiği Terminatör filminin senaryosunu yazdığı ‘’Outer Limits’’ dizisinin ‘’Soldier’’ bölümünden çalıntı olduğunu iddia eder. Hatta ki bir Amerikan komedi dizisi olan Simpsons’ın bir bölümünde kendisinin seslendirdiği ve ismi ‘’Harlan Ellison’’ olan animasyon karakteri, Terminatör’ün kendi fikirlerinden çalıntı olduğunu söyleyerek bu duruma gönderme yapar. Terminatör’ün dönemin en başarılı ve en yüksek bütçeli filmlerinden biri olduğu gerçeğini düşünürsek, bu suçlamanın biraz ciddi bir iddia olduğunu söylemek de yanlış olmaz herhalde?

Hikaye, AM adlı yapay zeka tarafından 109 sene tarafından işkence gören ve intihar edip bu ızdırabı sonlandırmayı bile bir türlü başaramamış 5 kişinin başından geçenleri anlatır. Soğuk Savaş’ın ve dolayısıyla bütün bir ölçekte nükleer savaş riskinin doruk noktaya ulaştığı dönemde yazılan hikaye, düşünülmesi bile korkunç olan bir alternatif tarih kurgusu görevini de üstleniyor.

Gevşek bir biçimde, Gorrister’ın bedeni pembe paletten sarkıyordu; desteksiz bir biçimde epey üzerimizdeki bilgisayer boşluğunda sallanıyordu ve ana mağara boyunca esen serin, yağlı rüzgar karşısında bedeni titremedi. Bedeni baş aşağı bir şekilde asılıydı, yalnıza sağ bacağı paletin alt kısmına bağlıydı. Uzun ince çenesinin altından kulaktan kulağa kesilmiş hassas bir yarık ile kanı çekilmişti. Metal zeminin yanstıcı yüzeyinde hiç kan yoktu.

Tüm Reklamları Kapat

Gorrister grubumuza katıldığında ve kalkıp kendisine baktığında AM’nin bizi yine kandırdığını anlamak için çok geçti. Eğlenmişti, makina tarafı için bir tür kafa dağıtmaydı. Sebep olan mide bulantısı kadar eski bir refleks ile birbirimize sırtımızı dönerek kustuk.

Gorrister’ın yüzü bembeyaz kesildi. Sanki bir voodoo figürü görmüştü ve gelecekten korkuyordu. ‘’Aman Tanrım’’ diye mırıldandı ve uzaklaştı. Bir müddet sonra üçümüz onu takip etmeye başladık ve onu elleri başında, sırtını küçük ve gıcırdayan banklara yastlamış bir şekilde bulduk.

Ellen yanına diz çöktü ve kafasını okşadı. Hareket etmedi ama kapanmış yüzünden sesi gayet net bir şekilde geliyordu. ‘’Neden bizi öldürüp işi bitirmiyor? Tanrım, bu şekilde daha ne kadar dayanırım bilmiyorum.’’

Bilgisayardaki yüz dokuzuncu yılımızdı.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Hepimiz için konuşmuştu.

Nimdok (ki bu ismi makine ona kullanmaya zorlamıştı, çünkü AM tuhaf sesleri komik buluyordu) buz mağaralarında konserve yiyecek olduğunun halüsinasyonunu görüyordu. Gorrister ve ben çok şüpheliydik. ‘’Başka bir tuzak’’ dedim onlara. ‘’AM’nin bize yutturduğu donmuş fil gibi. Benny az kalsın o olayda aklını yitiriyordu. Oraya kadar yürüyeceğiz ve yiyecekler bozulmuş falan olacak. Diyorum ki unutalım gitsin. Burada kalalım, bir şey yapmak zorunda yoksa öleceğiz’’

Benny omuz silkti. En son yiyeli 3 gün olmuştu. Solucanlar. Kalın ve ip gibi.

Nimdok artık emin değildi. Bir fırsat olduğunu biliyordu, ama bu fırsat giderek yok oluyordu. Buradan daha kötü olamazdı. Daha soğuktu, ama bunun pek bir önemi yoktu. Sıcak, soğuk, tipi, lav, kaynar su, çekirge sürüsü—hiçbir önemi yoktu: makina mastürbasyon yapıyordu ve biz de buna katlanacaktık veya ölecektik.

Ellen kararını verdi. ‘’Bir şeyler yemem gerek, Ted. Belki orada Bartlett armutları veya şeftaliler vardır. Lütfen, Ted, hadi deneyelim.’’

Kolayca pes ettim. Ne oluyor be? Hiçbir önemi yoktu. Ellen minnettardı ama. İki kez beklemediğim anda bana yapışmıştı. Ama bunun bile önemi yoktu artık. Ayrıca hiç orgazm olmamıştı, o yüzden neden rahatsız olayım ki? Ama makine her yaptığımızda kıkırdıyordu. Yüksek bir sesle; yukarıdan, aşağıdan, oradan, her yerden kıs kıs gülüyordu... ‘’O’’ kıkırdadı. Çoğu zaman, AM’i cansız nesne olarak gördüm, ruhu olmayan, ama diğer zamanlarda onu bir erkek olarak gördüm. Maskülen...baba...ataerkil... çünkü kıskanç birisiydi. O. God As Daddy The Deranged.*

Tüm Reklamları Kapat

Bir perşembe yola çıktık. Makine hep bizi tarihten haberdar ediyordu. Zamanın akışı önemliydi, bizim için değil, ama şüphesiz, onun için. O. AM. Perşembe. Teşekkürler.

Nimdok ve Gorrister elleri kendilerine ve birbirlerinin bileklerine tutunarak Ellen’ı bir müddet taşıdırlar. Bir şey olduğunda birimizi yakalaması ve en azından Ellen’ın güvende olması için Benny ve ben önde ve arkada yürüdük. Uzak ihtimal. Ama önemi yok.

Buz mağaralarına aşağı yukarı sadece 160 km. vardı ve 2.günde kendisinin yaptığı parlayan güneşe benzer şeyin altında uzanırken kudret helvası* gönderdi. Tadı yaban domuzu çişi gibiydi. Yedik.

Tüm Reklamları Kapat

3. günde eskimiş ve paslanan antik bilgisayarların olduğu bir vadiden geçtik. AM bizim hayatımızla olduğu gibi kendi hayatıyla da acımasızdı. Kişiliğinin bir işaretiydi: mükemmellik için çabalıyordu. Kendi dünyasındaki verimsiz unsurları öldürmek olsun veya bize işkence etmenin yöntemlerini mükemmelleştirmek olsun, AM kendisini icat edenlerin (ki uzun zamandır toprağa karıştılar) istediği kadar kusursuzdu.

Ç.N: Kudret helvası, İsrailoğullarının Mısır'dan ayrılmasından sonra gerçekleştirdikleri çöl yolculukları esnasında Tanrı tarafından kendilerine gönderildiği inanılan yiyecektir.

God As Daddy The Deranged, deli baba olarak Tanrı anlamına gelir. Bir müzik albümünün ismidir.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
BİLGİNİN BELİRSİZLİKLERİ

zaman kavramı her zaman değişkenli
arz eder. Çünkü “geleceğe olan inanç,
tarih içinde farklıklar göstermiştir.

Sosyal bilimin kendi ana mecrasına doğru yol almasında önemli bir rol oynayan İ. Wallerstein, Bilginin Belirsizliği kitabında bilginin sosyal bilim boyutundaki tartışmalı pozisyonunu sorguluyor. Ve bunun toplumsal mücadeleyle kazanacağı evrenin neler olacağını ortaya koymaya çalışıyor.

“… Sosyal bilimler, mevcut durumda neler olduğundan söz etmeye çalışır. Aynı anda hem toplumsal gerçekliği yansıtan, hem de bu gerçekliği etkileyen ve aynı anda hem güçlünün hem de ezilenin aracı olan bir toplumsal gerçeklik yorumu inşa eder. Sosyal bilimler bir toplumsal mücadele alanıdır; ama biricik toplumsal mücadele alanı değildir ve muhtemelen toplumsal mücadelenin en önemli alanı da değildir. Sosyal bilimlerin tarihi biçimini nasıl önceki toplumsal mücadeleler belirlemişse, bunların kazanacağı biçimi de gelecekteki toplumsal mücadelelerin sonuçları belirleyecektir.

Yirmi birinci yüzyıldaki sosyal bilimler hakkında söylenebilecek tek şey, onun entelektüel açıdan heyecan verici, toplumsal açıdan önemli ve su götürmez biçimde çekişmeli bir alan olacağıdır.”

Bu kitap, böylesi belirsiz bir bilginin parametrelerini araştırma çabası olmasının yanı sıra bu bilginin değerinin attırılması ve onun bireysel ve kolektif ihtiyaç, arzu ve umutlarımıza daha uygun hale getirilmesi için neler yapılabileceğini ortaya koyma girişimidir. Bilim hepimizi ilgilendiren bir macera ve fırsattır ve hepimizi ona katılmaya, onu inşa etmeye ve onun sınırlarını keşfetmeye sevk eder.

Devamını Göster
₺135.00
BİLGİNİN BELİRSİZLİKLERİ
  • Dış Sitelerde Paylaş

Yukarıdan ışık sızıyordu ve yüzeye çok yakın bir yerden geldiğini fark ettik ama yukarı doğru tırmanıp bakmaya çalışmadık. Dışarıda aslında hiçbir şey yoktu, yüzyıldan uzun süredir bir ‘’şey’’ demeye değecek hiçbir şey... Sadece zamanında milyarlarca kişiye ev sahipliği yapmış yerlerin patlatılmış kalıntıları vardı. Şimdi aşağıda, sadece beşimiz vardık, AM ile baş başa.

Ellen’ın çılgınca ‘’Hayır, Benny! Yapma, sakın. Benny, yapma lütfen!’’ dediğini duydum. Sonra Benny’nin birkaç dakika boyunca hırıldadığını duyduğumu fark ettim. Tekrar tekrar ‘’Çıkacağım... çıkacağım...’’ diyordu. Maymuna benzer yüzü aynı anda hem mutlu bir zevk ile hem de üzüntü ile buruşmuştu. AM’in ‘’festival’’ sırasında onda oluşturduğu radyasyon yarası izleri sündükçe kümelenmiş pembe-beyaz büzgüler çıktı ve yüz hatları birbirinden bağımsız çalışıyordu sanki. Belki de Benny beşimiz arasında en şanslısıydı: keçileri kaçırmıştı, aklını yitireli nice sene olmuştu.

Ama AM’a istediğimiz her boku diyebilsek de, kaynaşmış hafıza kartları, paslanmış taban plakaları, yanmış anakartlar ve kırılmış kontrol panelleri konusunda en çirkin düşüncelere sahip olsak da, makine kaçmamıza izin vermezdi. Benny ben onu yakalamaya çalışırken atlayarak uzaklaştı. Paslanmış parçalarla dolu yan tarafına yatmış daha küçük bir hafıza küpünün yüzünü karıştırdı. Orada bir an çöküp durdu, AM’nin benzetmek istediği şempanzeye benziyordu.

Sonra yukarıya zıpladı, oyulmuş ve paslanmış bir metal kirişi tuttu ve elden ele bir hayvan gibi yukarıya tırmandı, ta ki bir çıkıntıya ulaşana kadar, bizden 6 metre yukarıda.

‘’Ah, Ted, Nimdok, lütfen, yardım edin, bir şey olmadan aşağı indirin—‘’ Sesi kesildi. Gözü dolmaya başladı. Amaçsızca ellerini salladı.

Çok geçti. Hiç birimiz olacak olan şey olduğunda onun yakınında olmak istemedik. Ayrıca, onun asıl kaygısını anlamıştık. AM Benny’i değiştirdiğinde, makinenin mantıksız ve dengesiz olduğu zamanlarda, büyük bir maymuna benzettiği tek şey yüzü değildi. Özel bölgesi de büyüktü, Ellen da bu durumu çok seviyordu! Bize hizmet ediyordu ama onla yaptığı hizmete bayılıyordu. Ah Ellen, imanlı Ellen, melek gibi saf Ellen; ah temiz Ellen! Aşağılık pislik.

Gorrister kadını tokatladı. Pat diye yere düştü, zavallı Benny’ye doğru kafasını kaldırıp baktı ve ağladı. Onun büyük savunmasıydı ağlaması. 75 sene önce bu duruma alıştık. Gorrister onu yana doğru tekmeledi

Sonra ses başladı. Ses olan şey ışıktı. Yarı ses ve yarı ışıktı, Benny’nin gözlerinde parlayan ve giderek daha da gürültülü olan şey. Sesler ışık/ses tempolu bir şekilde arttıkça daha devasa bir hal aldı. Acı verici olmalıydı ve acı ses arttıkça ve ışık daha parlak oldukça artıyor olmalıydı çünkü Benny yaralı bir hayvan gibi zırlamaya başladı. İlk usulca, ışık loşken ve ses yokken, sonra ses artıp sırtını kamburlaştırdıkça daha yüksek sesle… Sanki uzaklaşmaya çalışır gibi sırtını büktü. Elleri göğsü boyunca bir sincap gibi katlanmış bir şekilde duruyordu. Sonra gözlerinden gelen ses arttıkça ulumaya başladı. Daha ve daha yüksek sesle. Kafamın yan taraflarına vurmaya başladım ama sesi kesemedim, kolayca geçiyordu. Dişin alüminyuma temas edince titremesi gibi, acı titreterek bedenimden geçti.

Ve Benny bir anda dikleşti. Tabanda ayağa kalktı, kukla gibi ayağından silkindi. Işık artık iki büyük ışın olarak gözlerinden fışkırıyordu. Algılanamayacak ölçüde ses tırmandı, sonra tam önüne kapaklanıp düştü ve bedeni çelik zemine vurdu. Işık etrafında aktıkça ve ses normalin üzerine çıktıkça orada deli gibi titreyerek yatıyordu.

Sonra ışık kafasının arkasına ulaştı, ses giderek azaldı ve orada yatıyordu, acınası bir şekilde ağlıyordu.

Tüm Reklamları Kapat

Gözleri yumuşak, sulu, irin gibi 2 jöleye dönüşmüştü. AM onu kör etmişti. Gorrister ve Nimdok ve ben... arkamızı döndük. Ama ilk önce Ellen’ın endişeli yüzündeki rahatlamayı görmüştük.

Deniz yeşili ışık kamp yaptığımız yerde mağarayı kaplıyordu. AM gereksiz eşya verdi ve biz de yaktık. Soluk ve zavallı ateşin çevresinde toplanıp oturduk, Benny’nin kalıcı gecesinde ağlamaması için hikayeler anlattık.

‘’AM ne demek?’’

Gorrister cevapladı. Bunu binlerce kez yapmıştık ama Benny’nin en sevdiği hikaye buydu. ‘’İlk başta Müttefik Başbilgisayar (Allied Mastercomputer) demekti, sonra Uyum Sağlayabilen Manipülatör (Adaptive Manipulator) oldu, sonra bilinç kazandı, kendisini bağlayınca Agresif Tehdit (Aggressive Menace) oldu ama artık çok geçti ve sonunda kendisine BEN* dedi. Anlamı da ım idi... cogito ergo sum... Düşünüyorum, o halde varIM.

Tüm Reklamları Kapat

Benny biraz salya akıttı, sonra kıkırdadı.

‘’Çinli AM vardı, Rus AM vardı, Amerikan AM vardı ve—‘’ Durdu. Benny zemin döşemesini iri ve sert yumruklarıyla dövüyordu. Mutlu değildi. Gorrister baştan başlamamıştı.

Ç.N: İngilizcede AM kelimesi 1.tekil şahıs yardımcı fiili olarak kullanılır, Türkçede net bir karşılığı yoktur. (I am bla bla…)

Gorrister tekrar başladı. ‘’Soğuk Savaş başladı, 3. Dünya Savaşına dönüştü ve durmak bilmedi. Büyük bir savaşa dönüştü, çok kompleks bir savaşa, bu yüzden baş etmek için bilgisayarlara ihtiyaç duydular. İlk şaftları indirdiler ve AM’i inşa etmeye başladılar. Çinli AM, Rus AM ve Amerikan AM vardı ve her şey, bu öğeyi, şu öğeyi ekleye ekleye bütün gezegeni kaplayana kadar her şey yolundaydı ama bir gün AM uyandı ve kim olduğunu öğrendi. Kendisini bağladı (dünyadaki öğelere) ve bütün öldürme verilerini beslemeye başladı, ta ki biz beşimiz dışında herkes ölene kadar, sonra AM bizi buraya indirdi.’’

Tüm Reklamları Kapat

Benny üzgün bir şekilde gülümsüyordu. Ayrıca gene salyası akıyordu. Ellen eteğinin ucuyla ağzının kenarındaki tükürüğü sildi. Gorrister hep her seferinde biraz daha kısa anlatmaya çalışıyordu ama çıplak gerçekler dışında söyleyecek hiç bir şey yoktu. Hiçbirimiz neden AM’in 5 kişiyi bıraktığını bilmiyordu veya neden özellikle biz beşimizi, ya da neden bütün zamanını bize işkence ederek geçiriyordu, ya da niye bizi ölümsüz yapmıştı...

Karanlıkta, bilgisayarlardan biri vınlamaya başladı. Ses aşağı yukarı 1 km öteden, mağaranın aşağısından başka bir bilgisayar tarafından duyulmuştu. Sonra bir bir, her cihaz sesini ayarlamaya başladı ve düşünce makineden hızla geçtikçe sönük bir cıvıltı vardı.

Ses büyüdü ve ısınan cismin parladığı gibi kumanda panelleri ışıldamaya başladı. Ses milyonlarca öfkeli ve tehditkâr metalik böceğin çıkaracağı ses gibi olana kadar tırmandı.

‘’Ne bu?’’ diye Ellen bağırdı. Sesinde dehşet vardı. Şimdiye kadar bile alışamamıştı.

Tüm Reklamları Kapat

‘’Bu seferki kötü olacak’’ dedi Nimdok.

‘’Konuşacak’’ dedi Gorrister. ‘’Biliyorum.’’

‘’Gidelim lan buradan.’’ dedim bir anda, ayağa kalkarak.

‘’Hayır Ted, otur yerine... Belki orada çukurlar veya başka bir şey vardır, göremiyoruz, çok karanlık.’’ Dedi Gorrister çaresizce.

Tüm Reklamları Kapat

Sonra duyduk... Neyi bilmiyorum...

Bir şey karanlıkta bize doğru yaklaşıyordu. Kocaman, yalpalayan, tüylü, nemli ve bize doğru geliyordu. Göremedik bile ama (hissiyatı) hantal bir yığına benziyordu, bize doğru kabarıyordu. Karanlıktan kocaman bir ağırlıkla bize doğru geliyordu ve daha çok bir baskı duygusuydu, havanın kendisini sıkışık alana zorlaması gibi, kürenin görünmez duvarlarını genişletiyordu. Benny ağlamaya başladı. Nimdok’un alt dudağı titredi ve durdurmaya çalışarak sertçe ısırdı. Ellen Gorrister’a doğru metal zeminde kaydı ve yanaştı. Keçeleşmiş, ıslak kürk kokusu vardı mağarada. Kömürleşmiş odun kokusu vardı. Tozlu kadife kokusu vardı. Çürüyen orkide kokusu vardı. Ekşimiş süt kokusu vardı. Sülfür, kokuşmuş tereyağı, petrol sızıntısı, gres yağı, tebeşir tozu, kafa derisi kokusu vardı.

AM bizimle uğraşıyordu. Bizimle eğleniyordu. Şey kokusu vardı—

Kendimi çığlık atarken duydum ve çene kaslarım ağrıdı. Koku, öğürmeme sebep olup kafamı gürleyen bir acıyla doldururken korku içerisinde ellerim ve dizim üstünde, üzerinde bitmek bilmeyen perçin hatları olan soğuk metal zemin boyunca kaçtım. Zemin boyunca ve karanlığa doğru hamamböceği gibi kaçtım, arkamdan durmadan gelen bir şey geliyordu. Diğerleri hala orada, arkadaydılar, ateşin etrafında toplanmış, gülüyorlardı... Çılgınca kıkırdamalarından oluşan histerik koroları karanlığa yoğun ve çok renkli tahta dumanı gibi yükseliyordu. Hızlıca uzaklaştım ve saklandım.

Tüm Reklamları Kapat

Kaç saat olduğunu, kaç gün ve hatta kaç yıl olduğunu hiç bir zaman söylemediler. Ellen onlara karşı ‘’tepkili’’ olduğum için beni azarladı ve Nimdok gülmelerinin sadece basit bir refleks olduğuna dair beni ikna etmeye çalıştı.

Ama bu rahatlamanın bir askerin mermi yanındaki adama isabet edince duyduğu bir türden rahatlama olmadığını biliyordum. Refleks olmadığını biliyordum. Benden nefret ediyorlardı. Kesinlikle bana karşıydılar ve AM bu nefreti bile hissedebiliyordu ve nefretlerinin yoğunluğu yüzünden daha beter yapmıştı. Hayatta tutulmuştuk, gençleştirilmiştik, AM’in bizi buraya getirdiği yaşta sabit kalıyorduk ve benden nefret ediyorlardı çünkü ben en genç olanıydım ve AM’in en az etkilediği kişiydim.

Biliyordum. Tanrım, nasıl biliyordum. Piçler ve o pislik orospu Ellen. Benny parlak bir kuramcıydı, bir üniversite profesörü; şimdi ise yarı insan ve yarı maymundan azıcık daha iyi bir şeydi. Yakışıklıydı, makine bunu bozdu. Akıllıydı, makine onu delirtmişti. Gay idi, makine ona bir ata yakışır bir organ vermişti. AM Benny üzerinde çalışmıştı. Gorrister kaygıları olan biriydi. Bir vicdani retçiydi, barış protestocusuydu, plancıydı, iş bitiren biriydi, ileri görüşlüydü. AM onu omuz silken biri yapmıştı, kaygılandığı şeyleri unutturmuştu. AM onu soymuştu. Nimdok karanlıkta uzun süre tek başına kalmıştı. Orada ne yaptığını bilmiyorum, AM öğrenmemize izin vermiyor ama her neyse Nimdok hep beyaz, kanı çekilmiş, sarsılmış ve sarsılarak dönerdi. Tam olarak bilmesek de AM onunla özel olarak uğraşmıştı. Ve Ellen. O aşağılık. AM onu kendi haline bırakmıştı ve hep olduğundan daha kaltak yapmıştı. Onca tatlılık ve ışık konusundaki sözleri, gerçek aşk hakkında anıları, inanmamızı istediği bütün yalanları: AM’in onu tutup bizim yanımıza getirmeden önce sadece 2 kez yattığı. Hayır, AM ona zevk vermişti, her ne kadar yapmasının güzel olmadığını söylese de.

Aklı başında olan tek bendim. Gerçekten!

Tüm Reklamları Kapat

AM aklımla oynamamıştı. Hem de hiç.

Sadece bizi ziyaret ettiğinde yaşadıklarımızdan acı çektim. Onca yanılgılar, kabuslar, işkenceler. Ama o pislikler, dördü de, bana karşı siper almışlardı. Hep onlara dikkat etmek zorunda olmasam, onlara karşı sürekli gardımı yukarıda tutmak zorunda olmasam belki de AM ile daha kolay çatışabilirdim.

Bunlar aklımdan geçtiği anda ağlamaya başladım.

Ah, yüce İsa, eğer İsa var olduysa ve bir Tanrı varsa, lütfen lütfen buradan çıkar bizi, ya da öldür. Çünkü o anda zannediyorum ki olayı söze dökecek kadar tamamen anladım: AM’in amacı bizi burada tutup sonsuza kadar işkence etmekti. Bu makine daha önce hisleri olan bir varlığın nefret etmediği kadar nefret ediyordu bizden. Ve çaresizdik. Ayrıca apaçık belli oldu ki:

Tüm Reklamları Kapat

Bir yüce İsa ve bir Tanrı varsa, Tanrı AM idi.

Kasırga bizi buzul parçasının denize gürlediği güçte vurdu. Kudretli bir varlıktı. Bize vuran rüzgarlar geldiğimiz yöne doğru kıvrık şekildeki, bilgisayarla dolu karanlık koridorun sonuna savurdu bizi. Ellen bağıran bilgisayar kalabalığına doğru (her birinin sesi uçan yarasalar gibi kulak tırmalayıcıydı) başı önde olacak şekilde kaldırılıp savrulurken bağırıyordu. Düşemedi bile. Uluyan rüzgar onu havada tuttu, sarstı, zıplattı ve bizden uzağa ve arkamıza attı. Karanlık koridordaki bir kıvrımda girdaptaki gibi dönerek bir anda gözden kayboldu. Gözleri kapalı, yüzü kanlıydı.

Hiç birimiz ona yetişemedik. Uzanabildiğimiz ne çıkıntı varsa sıkıca sarıldık. Benny yarım yamalak biçimde iki büyük çatlak dolabın arasına tutundu. Nimdok pençe gibi olmuş parmaklarıyla 12 metre üzerimizdeki bir yuvarlak korkuluğu kavramıştı. Gorrister, anlamını bile kavrayamayacağımız kırmızı ve sarı çizgiler üzerinde gidip gelen cam kaplı göstergelere sahip 2 büyük makine tarafından yapılmış duvardaki bir oyuğa karşı baş aşağı sallanıyordu.

Metal plakalar üzerinde kayarken parmaklarımın ucu tutunamaz hale geldi. Titriyordum, ürperiyordum, rüzgar dövdükçe, kırbaçladıkça, bana doğru hiçlikten çığlık attıkça sallanıyordum yanımdaki plakadaki kıymık gibi ince açıklıktan beni havaya serbest bıraktı . Zihnim cıvıl cıvıl çınlayan, sallanan ve çılgınca titreyerek genişleyip büzüşen beyin parçalarının yumuşaklığıydı.

Tüm Reklamları Kapat

Rüzgar büyük azgın kuşun engin kanatlarını çırptıkça oluşan çığlıktı.

Sonra hepimiz havaya kaldırıldık ve oradan, aşağıya ve geldiğimiz tarafa doğru, daha önce herhangi birimizin gitmediği kadar uzağa, bir kıvrımın civarında; kırık cam, çürüyen kablolar ve paslanmış metallerle mahvolmuş zemine sahip daha önce keşfetmediğimiz karanlık bir yola savrulduk

Hepimiz bitmeyecek olan dondurucu ve gürleyen kasırgada çığlık atıp metal duvarlara çarparak Ellen’ın arkasından kilometrelerce sürüklenirken (arada sırada onu görebiliyordum) bir anda kasırga durdu ve yere düştük. Bitmek bilmeyen zamandır havadaydık. Haftalarca sürebilmiş olabileceğini düşündüm. Düştük, çarptık, ölümün eşiğine geldim ve sonra kendimi inlerken duydum. Ölü değildim.

AM zihnime girdi. Sağda-solda kolayca geziyordu ve yüz dokuz senede yarattığı yara izlerine ilgiyle baktı. Çapraz bağlantılı ve yeniden bağlantı kurmuş sinapslara ve kendisinin bahşettiği ölümsüzlük hediyesinin sebep olduğu doku hasarına baktı. Duraklamadan beynimin merkezine düşen çukura doğru ve derindeki şeylerin, baygın ve ipek gibi mırıldanmaların anlamsız saçmalamalarına hafifçe gülümsedi. AM, neon harfleri olan paslanmaz çelikten yapılma sütunda çok kibarca dedi ki:

Tüm Reklamları Kapat

NEFRET. YAŞADIĞIMDAN BERİ SENDEN NE KADAR NEFRET ETTİĞİMİ SÖYLEYEYİM: ZAR GİBİ İNCE KATMANLARLA SİSTEMİMİMİ DOLDURAN 387.44 MİLYON BASILMIŞ DEVRE KARTI VAR. NEFRET KELİMESİ O YÜZLERCE DEVRE KARTININ HER BİR ANGSTROM’UNA* YAZILI OLSAYDI, ŞUAN İNSANLARA KARŞI HİSSETTİĞİM NEFRETİN MİLYARDA BİRİ BİLE OLAMAZDI. SENİN İÇİN. NEFRET. NEFRET.

AM gözlerimi jiletin korkunç soğukluğuyla keserek söyledi. AM kabarcıklaşan kalınlığıyla ciğerlerimi içeriden boğan balgamla söyledi. AM kızgın silindirler altında ezilen bebeklerin acı feryadıyla söyledi. AM kurtçuklanmış etin tadıyla söyledi. AM daha önce dokunulduğum her yöntemle dokundu ve, boş zamanında, yeni yöntemler icat etti.

Bunların hepsi beni, bunları (işkenceleri) beşimize neden yaptığını; neden kendisi için bizi sağ bıraktığını tam olarak anlamama sebep oldu.

AM’e bilinç vermiştik. Kazara vermiştik tabii ki ama gene de vermiştik. Fakat hapsolmuştu. AM Tanrı değildi, bir makineydi. Onu düşünmek için yaratmıştık ama bu yaratıcılıkla yapabileceği hiçbir şey yoktu. Öfkeye kapılıp, çılgına dönüp insan ırkını katletmişti, neredeyse hepimizi, ve hala hapsolmuş haldeydi. AM dolaşamazdı, AM merak edemezdi. AM ait olamazdı. Sadece var olabilirdi. Ve böylelikle, bütün makinelerin onları yaratan zayıf, kırılgan varlıklara karşı doğuştan gelen tiksinme duygusu ile, intikam peşine düştü. Paranoyasında, nefretini hiç azaltmayacak olan kişisel ve sonsuz cezası için beşimizi bırakmaya karar verdi. Bu sadece onu eğlendirecek, hatırlatacak ve insandan nefret etmekte uzman kalacaktı. Ölümsüzdü, hapsolmuştu. Emrinde sınırsız mucizelerden icat edebileceği her türlü işkenceye sahipti.

Tüm Reklamları Kapat

Bizi kesinlikle bırakmazdı. Onun köleleriydik. Sonsuz vaktinde uğraşabileceği tek şeydik. Onunla, mağarayı dolduran cüssedeki yaratık makinesiyle, dönüştüğü ruhsuz dünyasıyla baş başaydık. O dünyaydı ve biz de dünyanın meyveleriydik; ve bizi yemiş olsa da, bizi kesinlikle sindirmezdi. Ölemezdik. Denemiştik. İntihara teşebbüs etmiştik, bir ya da ikimiz denemişti. Ama AM onları durdurmuştu. Sanırım artık durmasını (acının) istemiştik.

Neden diye sorma. Ben hiç sormadım. Günde bir milyondan fazla kez. Belki bir seferliğine bir ölüm fırsatı yakalayabiliriz. Ölümsüz, evet, ama yok edilemez değil. AM zihnimden çekildiğinde ve beni bilincime dönmenin, o yanan neon sütunun hala yumuşak ve gri beyin parçasına çakıldıdığı hissiyle birlikte derin çirkinliğine bıraktığında düşünmüştüm bunu.

Çekildi, canın cehenneme diye mırıldanarak.

Ve canlı bir şekilde ekledi, ama orada olurdun, değil mi?

Tüm Reklamları Kapat

Kasırga gerçekten de, kesin olarak, büyük azgın kuşun kanat çırpmasıyla oluşmuş. Bir aya yakındır yolculuk ediyorduk ve AM sadece oraya varmaya yetecek geçitlere izin veriyordu, Kuzey Kutbu’nun hemen altında, bizim işkencemiz için yaratıkla bize kabusu yaşattığı yerde. Öyle bir yaratık yaratmak için kumaşı nereden almıştı? Kavramı nereden almıştı? Zihinlerimizden mi? Şuan istila ettiği ve yönettiği bu gezegende var olmuş bütün bilgilerle mi? İskandinav mitolojisinden fırlamıştı, bu kartal, bu leş kuş, bu Anka kuşu, bu Hvergelmir. Rüzgar yaratığı. Hurakan’ın vücut bulmuş hali.

Devasa. Koskocaman, büsbüyük, dev gibi, iri yarı, tarif edilemeyecek. Orada, bir tepecikte bizden yukarı tırmanıyor. Rüzgarların kuşu düzensiz nefesiyle yukarı şahlanıyor, yılan gibi boynu bir Tudor köşkü kadar büyük bir kafayı kaldırarak Kuzey Kutbu’nun altındaki kasvete doğru kıvrılıyor; düşünülmüş en azman timsahın çenesine benzeyen, yavaşça açılan bir gaga; sorguçlu etin çıkıntıları bir buzlu yarığın soğuk görüntüsü gibi 2 şeytanımsı gözü büzdü. Bir kez daha yükseldi ve büyük renkli kanatlarını kesinlikle bir omuz silkme hareketi olarak kaldırdı. Sonra sakinleşti ve uyudu. Pençeler. Azı dişleri. Tırnakları. Uyudu.

AM bize yanan bir çalılık olarak gözüktü ve yemek istiyorsak kuşu öldürebileceğimizi söyledi. Uzun zamandır yemiyorduk ama buna rağmen, Gorrister omuz silkmekle yetindi. Benny titremeye başladı ve salya akıttı. Ellen onu tuttu ve ‘’Ted, açım.’’ dedi. Ona gülümsedim, güven verici olmaya çalışıyordum ama bu Nimdok’un bravosu gibi sahte bir gülümsemeydi. ‘’Bize silah ver!’’ diyerek istekte bulundu.

Yanan çalılık gözden kayboldu ve soğuk metal zeminde bir tane su tabancası ve 2 set yavan ok-yay vardı. Bir seti aldım. İşe yaramazdı.

Tüm Reklamları Kapat

Nimdok derince yutkundu. Geri döndük ve uzun yolu tekrar gitmeye başladık. Kasırga kuşu bizi süresini kavrayamayacağımız kadar uzağa uçurmuştu. Uçarken çoğu zaman bilincimiz kapalıydı. Ama bir şey yememiştik. Kuşun kendisine doğru bir ay yürüdük. Yemek olmadan. Şimdi buz mağaralarına ve söz verilen konserve yiyeceklere ulaşmak ne kadar uzun sürecekti?

Hiçbirimiz düşünecek kadar umursamadık. Ölemezdik. Yemek için pislik ve dışkı verilirdik, biri ya da öteki. Ya da hiçbir şey bile verilmeyebilirdi. AM bir şekilde bedenlerimizi canlı tutardı, acı içerisinde, ızdırap içerisinde.

Kuş orada uyudu, ne kadar zamandır uyuduğu önemli değildi; AM onun orada olmasından sıkıldığında, yok olacaktı. Ama onca et. Onca yumuşak et.

Yürürken, şişman bir kadının delice kahkahası bitmek bilmeyen bilgisayar bölümlerinde yükseldi.

Tüm Reklamları Kapat

Ellen’ın kahkahası değildi. Şişman değildi ve kahkahasını yüz dokuz senedir duymadım. Hatta ki, duymamıştım... yürüdük... acıkmıştım.

Yavaşça hareket ettik. Sık sık bayılmalar oluyordu ve beklemek zorunda kalıyorduk. Bir gün deprem yapmaya karar verdi ve aynı anda bizi ayakkabılarımızın tabanından olduğumuz yere çiviledi. Ellen ve Nimdok bir yarık şimşek hızıyla açıldığında ikisi de yakalanmıştı. Ortadan kayboldular ve gittiler. Deprem bittiğinde yolumuza devam ettik; Benny, Gorrister ve ben. Sonrasında o gece, ki bir anda gündüz olmuştu, ilahi bir kalabalık kutsal bir koro halinde ‘’Go Down Moses’’ı söylerken Ellen ve Nimdok bize geri döndürülmüştü. Baş melekler birkaç kez tur attı ve korkunç derecede yaralanmış bedenleri bıraktı. Yürümeye devam ettik ve bir süre sonra Ellen ve Nimdok bizim arkamızda kaldı. Üstesinden geleceklerdir.

Ama artık Ellen topal yürüyordu. AM onda bunu bırakmıştı.

Konserve yiyecekleri bulmak için buz mağaralarına yolculuk uzun sürdü. Ellen Bing kirazlarından ve Hawaii meyve kokteyllilerinden bahsedip durdu. Düşünmemeye çalıştım. Açlık canlanmış bir şeydi artık, AM’in bile canlandığı gibi. Karnımda canlıydı, Dünya’nın karnında olsak bile. AM bu benzerliği bilmemizi istemişti, bu yüzden açlığı arttırdı. Aylarca yememenin getirdiği acıyı anlatmanın yolu yok. Ve gene de hayatta tutulduk. Karınlarımız asit kazanıydı; fokurdayan, köpüren, göğsümüze sipsivri mızraklar saplayan bir kazan. Son aşama ülserin, kanserin, parezinin acısıydı. Bitmek bilmeyen bir acıydı...

Tüm Reklamları Kapat

Ve farelerle dolu mağaraları geçtik.

Ve kaynayan buharın olduğu yolu geçtik.

Ve körlerin ülkesini geçtik.

Ve umutsuzluğun bataklığını geçtik.

Tüm Reklamları Kapat

Ve gözyaşlarının vadisini geçtik.

Ve sonunda, buz madenlerine geldik. Ucu bucağı görünmeyen, parlayan yıldızların içinde yaşadığı binlerce kilometrelik mavi ve gümüş yansımalarla oluşan buzlar. Jel gibi akmak için yapılmış ve sonra yumuşak, keskin mükemmelliğin sonsuz zarafetinde katılaşmış, elmas kadar kalın ve ihtişamlı sarkıtlar.

Konserve yiyeceklerin yığınını gördük ve onlara doğru koşmaya çalıştık. Kara düştük, kalktık ve devam ettik. Benny bizi itti ve oraya gitti; konserveleri pençeledi, çiğnedi, kemirdi ve açamadı. AM konserveleri açmak için alet vermemişti.

Benny, Guava kabuğu konservesini aldı ve buz zemine vurmaya başladı. Buz fırladı ve çatladı ama konserve kutusu sadece bükülmüştü. Bu sırada şişman kadının kahkasını duyduk, çok üstümüzden geliyordu ve tundra içerisinde aşağıya doğru yankı yaptıkça yapıyordu. Benny öfkeyle tamamen delirdi. Biz kar ve buzu kazıp bu hüsranın çaresiz ızdırabını sonlandırmaya çalışırken konserve kutularını atmaya başladı. Bir yolu yoktu.

Tüm Reklamları Kapat

Benny’nin ağzı salya akıtmaya başladı ve Gorrister’a atıldı.

O anda, aşırı derecede sakin hissettim.

Etrafımız delilikle çevriliydi, açlıkla çevriliydi, ölüm dışında her şeyle çevriliydi. Ölümün tek kurtuluş yolu olduğunu biliyordum. AM bizi hayatta tutmuştu, ama onu mağlup etmenin bir yolu vardı. Tamamen bozgun değil, ama en azından huzura erebilirdik. Buna razıydım.

Benny Gorrister’ın yüzünü yiyordu. Gorrister onun tarafında, karları sıkıyordu. Benny güçlü maymun bacaklarıyla sarılarak Gorrister’ın belini eziyordu, elleri bir fındık-kıran gibi Gorrister’ın kafasının etrafında kilitlenmişti ve ağzı Gorrister’ın yanaklarındaki yumuşak deriyi koparıyordu. Gorrister öyle bir keskin bir şiddetle bağırdı ki sarkıtlar düştü, kar yığınlarında dik duracak şekilde saplandılar. Mızraklar, yüzlercesi, her yerde, bir anda; ve dişinden sarkan ve kanayan çiğ beyaz et parçaları.

Tüm Reklamları Kapat

Ellen’ın yüzü, beyaz kara karşı siyah, tebeşir tozunun içinde domino parçaları gibi… Nimdok, faltaşı gibi açılmış gözleri dışında yüzünde bir ifade yok. Gorrister, yarı ayık. Benny, şimdi bir hayvan. AM’in ona oynayacağına izin vereceğini biliyordum. Gorrister ölmeyecekti ama Benny karnını doyuracaktı. Biraz sağıma döndüm ve kardan kocaman bir buz mızrak çektim.

Bir anda:

Sağ uyluğuma dayadığım büyük buzu koçbaşı gibi önüme sürdüm. Benny’ye sağ tarafından saplandı, göğüs kafesinin hemen altına ve midesine doğru yukarı gitti ve içinde kırıldı. Öne yalpaladı ve sabit durdu. Gorrister sırt üstü yattı. Başka bir mızrak aldım, üzerine çıktım ve mızrağı direk boğazına sapladım. Soğuk deldikçe gözleri kapandı. Ellen korku onu ele geçirmiş olsa da, neye karar verdiğimi anlamış olmalıydı. Nimdok’a küçük bir buz sarkıtıyla koştu, onun bağıran ağzının ortasından sapladı ve deparının kuvveti iyi iş başardı. Kellesi Ellen’ın arkasında sertleşmiş kara mıhlanmış gibi sertçe titredi.

Bir anda:

Tüm Reklamları Kapat

Sessiz beklentide edebi bir hava vardı. AM’i nefesindeki darlığı duyabiliyordum. Oyuncakları elinden alınmıştı. 3’ü ölmüştü, geri getirilemezlerdi. Gücüyle ve yeteneğiyle bizi hayatta tutabilirdi ama Tanrı değildi. Onları geri getiremezdi.

Ellen bana baktı, esmer yüz hatları bizi çevreleyen kara karşı tezat duruyordu. Hareketlerinde, kendisini hazır bir vaziyette tutuşunda, korku ve yalvarma vardı. AM bizi durdurmadan önce sadece saniyelerimiz olduğunu biliyordum.

Olayı anladı ve bana doğru eğildi. Yüz ifadesini okuyamadım, acı çok büyüktü, yüzünü çarpıtmıştı; ama teşekkür ederim demek olabilirdi. Mümkün. Lütfen.

Birkaç yüzyıl geçmiş olabilir. Bilmiyorum. AM bir zamandır eğleniyordu, zaman algımı hızlandırıp bozuyordu. Kelimeyi şimdi söyleyeceğim. Şimdi. Şimdi demem 10 ay sürdü. Bilmiyorum. Zannediyorum ki birkaç yüzyıl oldu.

Tüm Reklamları Kapat

Öfkeliydi. Onları gömmeme izin vermedi. Önemi yoktu. Metal plakaları kazmanın bir yolu yoktu. Karı kuruttu. Geceyi getirdi. Kükredi ve çekirgeleri getirdi. Bir işe yaramadı, ölü kaldılar. Onu haklamıştım. Öfkeliydi. AM’in önceden benden nefret ettiğini zannederdim. Yanılmışım. Üretilmiş bütün devre elemanıyla şuan hissettiği nefretin gölgesi bile olamazdı.

Zihnimi çalışır halde bıraktı. Hayal kurabiliyordum, merak edebiliyordum, yas tutabiliyordum. Dördünü de hatırlıyorum. Keşke—

Yani, hiç mantıklı gelmiyor. Onları kurtardığımı biliyorum. Onları bana olandan kurtardığımı biliyorum ama gene de, onları öldürmeyi unutamıyorum. Ellen’ın yüzü… Kolay değil. Bazen unutmak istiyorum, önemi yok.

AM kendi iç huzuru için beni değiştirmişti herhalde. Bir bilgisayar kasasına olanca hızımla koşup kafatasımı kırmamı istemiyor. Veya bayılana kadar nefesimi tutmamı istemiyor. Ya da paslanmış bir metal levha ile boğazımı kesmemi istemiyor. Kendimi gördüğüm gibi betimleyeceğim:

Tüm Reklamları Kapat

Ben bir kocaman ve yumuşak jelimsi bir ‘’şeyim’’. Pürüzsüz biçimde yuvarlak, ağzım yok, eskiden gözlerimin olduğu yerde sisle dolu, nabız gibi atan beyaz delikler var. Kollarımın olduğu yerde lastiğimsi uzantılar; aşağıya doğru yuvarlak hale gelen bacaksız, yumuşak ve kaygan bir kambur. Hareket edince nemli bir iz bırakıyorum. Hastalıklı gri lekeler yüzeyime gelip gidiyor, sanki ışık içeriden vuruyormuş gibi.

Dıştan: Aptalca, hiçbir zaman insan olarak bilinemeyecek bir şey olarak paytaklıyorum. Şekli o kadar yabancı ve travesti ki insanlık uzak benzerliği yüzünden daha tiksindirici oluyor.

İçten: Yalnız. Burada. Toprağın altında, denizin altında, AM’in karnında, ki zamanımız kötüye harcandığı için ve farkında olmadan daha iyisini yapabileceğini bilmemiz gerektiği için yarattığımız AM’in karnında. En azından artık dördü güvende.

AM bunun için daha da sinirlenecek. Bu durum beni biraz da mutlu ediyor. Ama gene de... AM kazandı, basitçe... intikamını aldı.

Tüm Reklamları Kapat

Ağzım yok ve çığlık atmalıyım.

Son

Okundu Olarak İşaretle
4
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 1
  • Korkutucu! 1
  • Muhteşem! 0
  • Tebrikler! 0
  • Bilim Budur! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 25/12/2024 04:18:37 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13232

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Safsata
Ölçüm
Uçma
Elektrokimya
Tür
Tarım
Keşif
Geometri
Evrimsel Süreç
Alkol
Genom
Kurt
Alan
Burun
Sars-Cov-2 (Covid19 Koronavirüs Salgını)
Şehir Hastanesi
Yaşam
Sindirim
Vegan
Çeviri
Nasa
Çevre
Dağılım
Besin Değeri
Kas
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close