HAREKETİN CANLILARDA ZAMAN OLARAK ALGILANMASI
- Evrenin bir başlangıcı olduğunu farz etmek nesneler ve genel olarak varlık kavramı hakkında düşünmemizi kolaylaştırır. Bir başlangıçtan bahsetmeyi bu makalede önemsemiyorum ancak evren sepetinde belli sayıda malzeme olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Uzayın karanlık derinliklerinin bir yerinde ufak ufak yaratımların ve hesaplanan madde sayısında görece bir artışın olmadığını varsaymak zorundayım. O halde şunu kolaylıkla söyleyebilirim; sen, ben ve biz, hayvanlar, dağlar ve gezegenler niceliği değişmeyen bir oyun hamurundan meydana gelen sembolleriz. Oyun hamurunun kendisi değişmez ancak şekiller sürekli değişir. Hamurun özündeki yapısı değişmediği için niteliğinde meydana gelen görsel farklılıkları algılamaya elverişli hamur parçaları (yani canlılar) değişimi algılarken zaman referansından yardım almak zorundadırlar. Bunda evrimleşen beynin çalışma prensipleri etkilidir, anılar vardır. Hareket girdileri zamana bağlı oluşuyor algısına muhtaç şekilde beyinde işlenir. Aslında gerçek, değişimin, yani hareketin zamanla ilişkili olmadığıdır. Buradan olağanüstü bir sonuç çıkar; eğer algısal teçhizatımız yeterli olsaydı nesneleri değişimin bütünsel çizgileriyle görebilirdik. Böylece insan vücudunu oluşturduğu bilinen kimi elementlerin ilk hali ile son hali arasındaki tüm hallerini tek seferde görmemiz mümkün olurdu. Ama ne yazık ki böyle bir algılayış yeryüzünde avcılık yapan ilkel insanın hiçbir işine yaramayacağı gibi evrenin bizim için anlamlı olan kısımlarını da yok edecektir.
- Maddenin ilk haliyle son hali arasındaki görünüş farkı hareketten kaynaklanmaktadır ancak gerçek bir farklılıktan bahsedemeyiz. O hala aynı maddedir, burada maddeyi oluşturan bir temelin, enstrümanın notaları gibi değişkenlik gösterdiği farz edilebilir ancak enstrüman aynıdır. İnsan aklında geçmiş diye algıladığı tarihi olaylar tek bir noktada, zaman olmadan gerçekleşen hareketlerdir. Tüm gerçeklik tek bir noktaya sıkışmıştır ve bulunduğumuz an yaratılış anıyla aynı noktadadır. Dinozorlar şu an yaşıyor, ikinci dünya savaşının ilk mermisi şu an atılıyor. Bu bağlamda bir gelecekten de bahsedemeyiz. Gelecek dediğimiz şey hareketin farklılaşmasından başka bir şey değildir. Sonuçta girdi ve çıktı aynıdır sadece notalar farklıdır. Bir özden bahsedebilirsek eğer, kimi buna sicim der, kimi maddenin yapı taşı; o öz değişmemektedir. Enstrümanın çaldığı son nota da bile gerçek kimliğini korumaktadır. İnsanlar bunu zamanda değişim olarak algılayabilir ancak gerçekte değişen bir şey yoktur. Öz aynıdır. Aynı özellikleri koruyan bir şeyin zamanla farklılaştığını sanmak doğru bir düşünce değildir. Örneğin aşağıdaki tabirler doğru değildir.
- Evren zamanla yaşlanıyor, genişliyor ve yıldızlar dağılıyor. Zamanla yaşlanırız. Havaya attığım taş 17 saniye sonra yere düştü.
- Bu tür ifadelerdeki hata zaman olgusunu kullanıyor olmaları değildir sadece, aynı zamanda hareketin arka plana atılmış olmasıdır. Evren zamanla değil hareketle düzen değiştirir, zamanla yaşlanmayız yaşlılığın asıl nedeni biyolojik zaman dediğimiz aslında biyolojik hareketlerdir, havaya atılan taş bir hareket yapmaktadır, 17 saniye sonra yere düşme ifadesi, mekanda yer çekimi ve yer kavramlarının olduğu ve taşın hareketini evrimsel algılayışıyla gözlemleyen canlının bilincinde oluşan bir zaman yanılgısıdır sadece. Uzay boşluğunda ilerleyen bir taşın yere düşme ihtimali bulunmayacaktır. Gözlemci onu uzayda süzülürken geçen zamanı ölçmeye çalışarak değerlendirebilir ancak gözlemcinin, boş uzayın ve bir taşın bulunduğu böyle bir ortamda gerçekliğe biraz yaklaşır gibi oluruz. Gözlemci günlerden bahsedemeyecektir çünkü gece ve gündüzü meydana getiren dünyanın güneş etrafındaki dönüş HAREKETİ boş uzayda mevcut değildir. Şu haliyle gözlemci akıl yardımıyla bile olsa gece gündüz döngüsünü ve gün kavramını takip edemeyecektir. Bin yıl sonra gözlemci için, ki kendisi evrim dinamiklerinin şekillendirdiği peşin hükümlü, yer kabuğuna bağlı bir canlıdır, artık gün kavramının bir anlamı kalmayacaktır. Yer saatine programlı vücudu belli aralıklarla uyku gereksinimine yenik düşebilir. Yıl dediğimiz zaman dilimi de ortadan kalkmıştır zira bu gözlemci, dünyanın güneş etrafında bir tur atma HAREKETİNE bir yıl demektedir. Öyle ise etrafa ne bir güneş ne de onun etrafında dönecek bir dünya olmadığına göre yıl zaman kavramından bahsedemeyiz. Şu an gerçekliği ve zaman yanılgısını oluşturan, sanki zaman geçiyormuş hissini veren tek şey uzayda sonsuzluğa süzülen taş ve onu izleyen gözlemcinin biyolojik ve fiziksel hareket yapan gövdesidir. Biyolojik hareket hücrelere aitken onun da temel hareket kaynağı atomlara aittir. Hani şu elektroların belli bir sayıda bir saniyeyi vurguladığı ve zamanı kusursuzca ölçtüğümüz atomlar. Görüldüğü gibi algıladığımız bir anı bile harekete borçluyuzdur. Zaman hareketle iç içe geçmiş birbirlerini tamamlayan iki kavramdır diye düşünülmemelidir zira zaman gerçek anlamda yoktur. Öyle ise zaman algısını oluşturan hareket dinamiğini mekânların birbirinden ayrılıyormuş yanılgısının oluşturduğu farklılıklar olarak tanımlayabiliriz. Uzay boşluğunda yol almak varılacak bir yer yoksa yol kat etmek anlamına gelmeyecektir. Evrende toplu şekilde bir sabitlik söz konusu olabilir. Maddenin özü bize zaman geçtikçe değişiyormuş gibi gözüken titreşimlerle dünyayı şekillendiriyor olabilir. Eğer harekete izin veriyormuş gibi gözüken mesafe algısı gerçekten sadece bir algıdan ibaret ve sonuca ulaşmak için çözülmesi gereken hareketsel bir denklemden ibaretse evreni denizin dibine oturmuş değişik renkler saçan ancak temelinde çürümeye yüz tutmuş bir gemiye benzetebiliriz.
- Sonuç olarak algı düzeyinde hareket esastır ancak hareket yapmak imkansızdır. Uzay boşluğunda ve bir hiçlikte a ve b noktası bulanamayacağı için a noktasından b noktasına hareket de mümkün olmayacaktır. Fakat gözlemcinin vücudunda hala titreşen, devinimde bulunan parçaları mevcuttur ve algısal olarak zamanın geçtiğini ve hareket ettiğini düşünecektir. O halde canlılığı oluşturan ve bilinçli canlıya mekânsal tecrübeler sunan esas şey titreşen, kıpırdaşan maddenin özüdür. Yani gözlemcidir. Gözlemci gözlem yeteneğini kaybetse bile (ölse mesela) onu gözlemleyen diğer bilinçler için varlığını farklı şekillerde sürdürür. Kül, toz, çürüyen et olarak. Peki bütün gözlemciler yok olsa, doğayı, evreni, yıldızları ve oluşumları gözlemleyecek bilinç kalmasa ne olur? Madde özündeki gerçek varlığını kimseye anlaması gerektiği şekilde göstermek zorunda kalmadan varlığını sürdürecektir. Kısacası, doğayı algılamak için geliştirdiğimiz evrimsel gözlem yeteneklerimizin bize algılamamızda bir fayda olmayacağı için göz ardı ettiği doğanın diğer özellikleri ortaya çıkacaktır. Yani esas maddenin gerçek hüviyeti. (Şaka!) Yine de güneşten kopan dalgaların gerçekte parlak ışıklar olmadığını anlayabilecek kadar şanslı olduğumuzu düşünemeyeceğiz çünkü ölmüş olmak gözlem yeteneğini bütünüyle kaybetmek demektir. Milyonlarca yıldır dünya üzerine doğan güneşin yaydığı parçacıkların yardımıyla hayatta kalmayı öğrenen canlılığın, aldığı bu en verimli parçacıkları parlak olarak algılamaları çok normaldi. Peki yaşaması için gerekli olan molekülü yutmak için avının hareketlerini zamanda ilerliyormuş gibi algılamanın dünya yüzeyinde yaşayan canlılar için ne kadar gerekli olduğunu belirtmemize bile gerek yoktur.
- Devamlı titreşen ve farklı görselliğe bulanmasına rağmen asla değişmeyen, sabit ve zamansız özleriz biz.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 08/05/2024 21:53:58 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11868
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.