Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Ayna Nöronlar Nedir, Ne İşe Yarar?

11 dakika
57,953
Ayna Nöronlar Nedir, Ne İşe Yarar?
Tüm Reklamları Kapat

Bir parkta yürüdüğünüzü hayal edin, çimlerde top oynayan çocuklar olsun. Çocukların oynadığı o top önünüzde yürümekte olan bir insana geldiğinde, sanki size gelmiş gibi tepki verirsiniz. Veya bir yarışı izlerken, sporcular bitiş çizgisine yaklaştıkça sizin kalbiniz de hızla atmaya başlar. Daha bilindik bir şey ise, karşınızdaki kişi yediği bir şeyden iğrendiğinde, yüzünüz sanki siz iğrenmişsiniz gibi şekil alır, hatta bazılarımızda daha ileri gider ve mideleri bulanır. Karşınızda biri esnediğinde, siz de onunla esnersiniz. Acı çeken bir canlı, kendi türünüzden olmayan bir hayvan bile görseniz, içiniz onunkisi gibi cız eder ve acır. İyi ama neden? Neler oluyor?

Ayna nöronlar ilk olarak, 1980'lerden başlayarak 1990'lara kadar bunlar üzerine araştırma yapan Giacomo Rizzolatti ve ekibi tarafından bulundu. Bu nörofizyolojistler, Macaca nemestrina türü 3 tane makağın ventral premotor kortekslerine elektrotlar yerleştirerek makakların el ve vücut hareketlerini bir süre takip ettiler. Deney boyunca, maymunların karşıdaki kişinin hareketlerini taklit etmelerini sağladılar. Bu süre zarfında F5 bölgesindeki bazı nöronların, taklit hareketlere karşılık verdiğini fark ettiler. Bu nöronlara da “ayna nöronlar” dendi. Araştırma, yapıldıktan sonra Nature’a gönderilmiş olsa da, insanların ilgisini çekmeyeceği düşünülerek makale kabul edilmedi. Devamındaki araştırmalarda, bu tarz bir ayna sisteminin insan beyninin Broca bölgesinde de olduğu anlaşıldı.

2005 yılında Marco Iacoboni ve bir grup bilim insanı, yaptıkları araştırma sonucu yukarıda bahsettiklerimizin sebebinin “ayna nöronlar” olduğunu öne sürdü.

Tüm Reklamları Kapat

Maymun deneylerinde de görüldüğü gibi, ayna nöronlar makakların F5 olarak da adlandırılan inferior frontal giruslarında ve ayrıca inferior parietal lobüllerinde bulunur. Makaklarda bu nöronların tam olarak görevi öğrenilememiş olsa da, bilinen tek gerçek yavru makakların dahi insanların hareketlerini taklit edebiliyor olması. Bu nöronların yetişkin maymunlarda bir başka maymunun ne yaptığını anlamaya olanak sağladığı ise üzerinde en fazla durulan tahmin durumunda. 

Ayna nöronlarının keşfedildiği bir diğer hayvan ise bir kuş türü. Bataklık serçesi olarak da isimlendirilen, Melospiza georgiana türü kuşun ses algılama ve şarkı söylemekte çok aktif oldukları biliniyor. Bu tür üzerinde yapılan araştırmalarda, ötme sırasında –özellikle de şarkı söyleme ritüelleri sırasında–beyinlerinin HVC bölgesine gönderilen elektrotların daha aktif olduğu görüldü. Araştırmanın sonunda kuşların ötmesini de sağlayan bu bölgede ayna nöronlarının olduğu sonucuna varıldı. 

İnsanlarda Ayna Nöronlar

Şimdi asıl işin karmaşıklaştığı hayvan türüne, biz insanlara gelelim. İnsan beyni için konuşacak olursak spesifik bir nöron üzerinde araştırma yapmak çok kolay olmadı, fakat elimizde bizlerde de ayna nöron bulunduğuna dair, direkt olmasa da, birçok bulgu var. 

Taklit, insanın sosyal gelişimi, öğrenmesi ve iletişimi için büyük bir role sahiptir ve enstrümantal öğrenme, ilişkisel öğrenme ve birçok duygusal süreç tabanlıdır. Yani taklit, basit bir kas hareketi sürecinden çok daha karmaşık bir süreçtir. Bilim insanları, taklit etme sürecinin başrolünde, bahsettiğimiz üzere makaklarda ve bataklık serçelerinde de bulunan ayna nöronlarının olduğunu düşünüyorlar.

Tüm Reklamları Kapat

İnsanlar üzerinde ayna nöron bulma çalışmalarını başlatan grupların başında, bu nöronların keşfini sağlayan Giacomo Rizzolatti ve ekibi de var. Ekip araştırmalarında, makakların beynindeki F5 bölgesiyle homolog olan insan beyninin Broca bölgesini incelediler. Araştırma sonucunda, insanın bir şeyi gözlemlemesi ve uygulaması sürecinde bu bölgenin son derece aktif olduğunu gördüler.

Fakat en büyük gelişmenin kayıt edildiği araştırma, kuşkusuz 2010 yılında makaleleri yayınlanan Roy Mukamel ve ekibine ait. Bu grup, 21 insan üzerinde yaptıkları deneyde gözlemleme ve uygulama süreci içerisinde bir grup nöronun diğer nöronlara nazaran daha fazla tepki verdiklerini gözlemledi. Bu da, insanlarda da ayna nöronların bulunduğuna dair en önemli kanıtı oluşturmaktadır.

Fakat bu ekibin tek eksiği ayna nöronlarının nerede arayacaklarını seçmemeleri oldu. 21 kişinin de medial duvar (içerisinde singulat korteks, SMA ve ön-SMA bulunduruyor) ve medial temporal lobuna (içerisinde amigdala, hipokampüs, parahipokampalgirus ve entorinal korteks bulunduruyor) elektrotlar yerleştirildi ve gözlemlendi. Fakat bu bölgelerin hiç biri daha önce ayna nöronlarla ilişkilendirilmemişti. Bundan dolayı da, artık ayna nöronlarının insan beyninin çok farklı yerlerinde bulunduğunu biliyoruz. 

Ayrıca yapılan başka bir araştırmaya göre insanlardaki ayna nöronlarının ilk 12 aydan sonra gelişiyor ve bu yüzden de bebekler genel olarak 1 yaşından sonra çevrelerine daha tutarlı tepkiler verebiliyor. 

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Ayna nöronların insana özgü becerilerin gelişmesinde merkezi bir rolü vardır. Gözlemlediğimiz kişiyi taklit edemiyor olsaydık insana özgü yetilerimiz bu kadar gelişmemiş olacaktı. Ayna nöronlar taklit ve bunun aktarımı sonucu; dilin gelişimi, kültürün aktarılması, ilk icatların günümüze kadar yayılması gibi insan evriminde önemli bir yere sahiptir. Ayna nöronların işlevleri toplumsal etkileşim ve empati yönünden de önemli bir rol oynamaktadır.

Ayna Nöronlar Hangi Süreçlerde Rol Alıyor? 

Ayna nöronlarının evrimsel kökeni üzerine araştırmalar yapmış olan Vilayanur Ramachandran, diğer önemli görevlerinin yanında bu nöronların kendi benliğimizi tanımamıza da yardımcı oluyor ve bu teorisini şu sözlerle açıklıyor: 

Ben ayna nöronların sadece başkalarının davranışlarını gözleme ve uygulama görevinin olmadığını, erken beyin gelişimi sürecinde de benliğimizi oluşturduğunu iddia ediyorum.

Fakat yapılan herhangi bir araştırma olmadığından bu sadece bir iddia olarak kalmıştır.

Empati ve Beden Dili

Ancak bu iddiayı bir miktar da olsa destekleyen bir araştırma Frans de Waal ve ekibinden geldi. Empati kurabilme yeteneği, benliğimizin farkında olmamızla ilişkilendiriliyor. Bu ekip de ayna nöron sistemlerinin empatiyi de içerdiğini öne sürüyorlar. Kanıtları da, bir başka insanın hareketlerini, duygusal durumunu gördüğümüzde beynimizdeki bazı bölgelerin (ön insula, ön singulat korteks, inferior frontal korteks gibi) daha fazla aktivite göstermesi. 

Empatik bireylerin duyguları, gözlemlediği duygular karşısında oldukça kuvvetli etkinleşmektedir. Yapılan araştırmalar, daha empatik kişilerin insulayı daha kuvvetli etkinleştirdiğini ortaya koymuştur. İnsulalarını kuvvetli etkileyen kişilerin, tepkileri de daha fazladır. Ama unutulmaması gereken başka bir konu daha var ki, herkes kendi bedensel haritası doğrultusunda kopya eder. Yani herkes kendi duygusal tecrübeleri doğrultusunda karşı taraf ile empati kurabilir.

Birinin algılarını doğrudan fark etmek, kafalarının içine doğrudan bakıp duygularını anlamak mümkün değildir. Duyguları anlamanın yolu, davranışları gözlemlemekten geçmektedir. Bu algıyı belirli anlatıcı unsurlar sağlar. Duygularımız, beden dili ve ses tonu ile aktarılmaktadır. Bedenin dış görünüşü, karşıdaki kişinin duygusal durumu hakkında yeni bir bilgi kaynağı oluşturmaktadır. 

Tüm Reklamları Kapat

İnsanlar, karşısındaki endişeli birinin gergin beden duruşunu, üzüntülü birinin çökmüş, üzgün halini benimsemektedir. Dertli birinin yanında kişi kendini dertli, mutlu birinin yanında mutlu hissetmektedir. Ayna nöronlarımız, gözlemlediğimiz bilgiyi kopya etme özelliğine sahiptir. Başkalarında gözlemlenen duygu kişiyi tetiklemekte ve aynı duygu durumuna sürüklemektedir; çocukların, başka çocukların üzüntüleri karşısında tepkisiz kalmadıkları görülmektedir. Küçük çocuklar ağlayan bir çocuğu gördüklerinde, tıpkı onun gibi çığlık atarak ağlamaya başlarlar. Bulaşıcı duygulara yakalandıkları açıkça görülmektedir. Bu durum, hasta birine çok yaklaşıp ondan hastalık kapmaya benzer bir durumdur. Birinin sevincine tanık olan kişi mutlu olur ve bu mutluluk kişiyi gülümsetir. Böylece kişinin yüz anlatımı dolaylı olarak, gözlemlediği kişiye benzemektedir. Birlikte fazla vakit geçiren insanların hareketleri birbirine benzemektedir, birbirini sürekli gözlemleyen kişilerin aynı doğrultuda algı paylaşımı ve duygusal bulaşma halini yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz. Kişilerin etrafını sarmalayan insanların duyguları bulaşıcıdır. Buna karşın tanımadığımız kişilerinde duygularından etkilenmekteyiz. Tanımadığımız birini ağlarken gördüğümüzde, bir yabancının aldığı kötü haber bizi doğrudan etkilemese bile, o yabancının duygularını paylaşıp, dolaylı olarak etkileniriz. Beden dilinin verdiği mesajlar, tanımadığımız kişiler hakkında bilgi sahibi olmamızı da açıklıyor. 

Birinin algılamasına şahit olduğumuzda, kendi duygusal algılamalarımız da etkinleşmektedir. Birinin bir yerini kestiğine tanık olduğumuzda, aynı yerde aynı acıyı hissetmemizin sebebi, bazı hücrelerimizin kendi elimiz kesilmiş gibi etkinleşmesidir. Beynimizde aynı hücrenin ateşlenmesi ile beynimiz bu durumu kendi yaşıyormuş gibi algılamaktadır. Esneyen birinin karşısında bir süre sonra gelen esneme isteğimizi de aynı araştırmalar kanıtlamıştır. Midesi bulanan, tiksinmiş birinin yüz ifadesi karşısında tepkisiz kalamadığımız anları insulamız, iç organsal algımız ve bedensel haritamızdaki değişim açıklamaktadır. 

Duygunun, sesin tonunda saklı olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu durum, kahkaha seslerinin yükselerek devam ettiği bir ortamda konuyu anlamasak da, istemsiz olarak attığımız kahkahayı veya yanımızda hıçkırıklarla ağlayan birine olan üzüntümüzü açıklar niteliktedir. Bu açıdan bakıldığında, kendi şartlarımızın önemi otomatikman ortadan kalkıyor. Sebepsiz yere oluşan, tanımlayamadığımız duygularımızın sebebi belki de bağlantılı olduğumuz başka bir nöral sistemle ilgilidir. Etrafımızda ki olan biten durumların ne kadar dışında olsak da, içselleştirmemizin bir nedenidir bu nöronlar. Bu da bulunduğumuz ortamdan, konuştuğumuz kişiden bulaşan duyguyu açıkça ortaya koymaktadır. 

Tüm Reklamları Kapat

Motor Taklit

Bir diğer araştırma, yazının başında da bahsettiğimiz ve motor taklit olarak adlandırılan süreçler hakkında. Marco Iacaboni ve ekibi tarafından yapılan deneylerde, bu bilinçsizce yapılan taklitlerin (başta bahsettiğimiz, birisine top geldiğinde, acıyı kendimizde hissetmemiz gibi) ayna nöronlar aracılığıyla gerçekleştiği bulundu. Ayrıca bu deneyde ayna nöronların bazı durumlarda motor nöronlarını da eklediği görüldü. Ek olarak, ayna nöronların aynı zamanda karşıdakinin ne yapmak istediğini ve ne hissettiğini de anlamamıza da yardımcı olduğu sonucunu çıkarabiliriz. 

Yani bir film izlediğimizde aktörün üzüntüsüyle üzülmemiz, mutluluğu ile mutlu olmamızın artık bilimsel bir açıklaması var. Birbirimizin duygularını kendi beynimizde kopya ediyoruz. Bu nöronlar, birinin beden dilinden ne hissettiğini algılayıp, empati kurmamızı sağlıyor. Bilimsel bir devrim niteliğinde olan bu keşif DNA keşfi kadar önemlidir. Bu mekanizmanın aktivasyonu görsel, işitsel ve motor aktivitelerin beyinde özel bir alanda birbirine bağlanmasıyla oluşmaktadır. Ayna nöronların insanlardaki etkinliğinde iki özelliği öne çıkmaktadır; gözlemlenen hareketin algılanması ve hareketin taklit edilmesi...

Neden Her Hareketi Taklit Etmiyoruz? Karşımızdakinin Her Yaşadığını Neden Yaşamıyoruz? 

Bu durumu, Christian Keysers ve Valeria Gazzola ikilisi, bir diğer insanın yaptığı şeyi gözlemlediğimiz sırada birincil motor korteksin bazen kapalı olmasıyla açıklıyor. Yani, bazen ayna nöronların gönderdiği uyartılar motor nöronlar tarafından eyleme dönüştürülemiyor.  

Başka bir araştırma cinsiyetler arasındaki farklılık üzerine. Yawei Cheng ve ekibinin yaptığı bir dizi araştırmanın sonucunda, dişilerin erkeklere nazaran, ayna nöronlardan gelen uyartılara verdikleri motor tepkilerin daha fazla olduğunu gözlemlediler. Bu da dişilerin neden empati kurmaya erkeklerden daha yatkın olduğunu açıklıyor.  

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri

Murat Küçük

“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”

Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?

Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi… Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori

Murat Özbank

2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir “ruh” dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye’de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?

Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, “Gezi Ruhu”nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde…

WEBER’DEN ARENDT’E GEZİ’DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET

ERDOĞAN’DAN SCHUMPETER’E GEZİ’DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET

GEZİ’DEN HABERMAS’A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez

W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig

Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?

İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.

Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.

“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”

-Michael Taussig

“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”

-Bernard E. Harcourt

“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil… gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”

-W. J. T. Mitchell

Marcel Duchamp ve İşin Reddi

Maurizio Lazzarato

Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!

“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.

Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”

“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.

Marx Okumak

Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza

Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.

Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.

“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”

Kojin Karatani

“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”

Todd McGowan, Vermont Üniversitesi

Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler

Michael Albert

“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”

“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”

Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.

Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?

Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?

Kendimizi nasıl örgütleriz?

Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?

İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?

Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”

“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”

Bill Fletcher, Jr.

Rota

Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?

Bruno Latour

“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”

Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.

Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.

Devamını Göster
₺1,000.00
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Ayna nöronlarla bağlantısı bulunduğu düşünülen bir başka durum ise otizmdir. 2008 yılında IIan Dinstain ve ekibi, Iacaboni ve ekibinin ulaştığı sonuçları kullanarak otizm ile ayna nöronlar arasında ilişki kurdular. Kanıtları ise şöyle; ayna nöronlar ile motor nöronlar arasında sıkı bir bağ var. Karşıdakini anlamak için ve taklit etmek için birlikte çalışıyorlar. Fakat bu bağ, otizmli çocuklarda çok az. Yani, otizmli hastalarda ayna nöronlar sağlıklı bir insana nazaran çok daha az çalışıyor. Böyle olunca da motor nöronlarla olan ilişkileri de kısıtlı oluyor. 

Cecilia Heyes’in “Ayna Nöronlar Nerden Geldi?” isimli makalesinde de açıkladığı gibi, bu nöronların doğal seçilim tarafından desteklendiği düşünülüyor. Çünkü bu nöronlar hem öğrenmemize yardımcı olmaktadır, hem de konuşularak bilginin aktarılamadığı zamanlarda, bilginin bir nesilden diğerine aktarılmasında işimizi kolaylaştırmıştır. Ve çabuk öğrenen ve uygulayan maymunlar, nesillerini devam ettirme konusunda diğerlerine nazaran önde olmuşlardır.  

Ayna Nöronlarımız ile Birbirimize Bağlıyız!

Yüz kaslarımız, başkalarının mimiklerini izlerken birkaç milisaniyede etkinleşmektedir. Birinin beden dilini gözlemlediğimizde beynimize öyle sinyaller gidiyor ki, bu durum kendi yüz kaslarımızın, aynı dilde etkinleşmesine ve bedensel haritamızın değişimine kadar varabilmektedir. Böylece kişi karşısındakinin duygularını kendi duyguları gibi algılayabilmektedir. Dokunma için de benzer bir durum geçerlidir. Biri bize dokunduğunda, beynimizin duyusal bölgesinde bulunan somatosensör korteksteki nöron uyarılmaktadır. Aynı olayı gözlemlediğimizde de, beynimizde aynı bölge uyarılmaktadır. Dokunma ve ağrı reseptörlerimizle bize dokunulmadığının farkında olsak da, bu uyarılma karşıdaki kişiyle empati kurmamızı sağlamaktadır.

Bu muhteşem etkileşimin en güzel tanımını nörobilimci Vilayanur Ramachandran yapmıştır. TED konuşmasında ayna nöronları şu şekilde özetliyor:

İnsan aklı ile deneyimler ve bilinçlerin arasında hiçbir ayrım yoktur. Tüm insanlar ayna nöronları ile birbirine bağlıdır. Birine dokunduğumuz zaman araya giren tek şey deridir, deriyi aradan kaldırırsak dokunma hissini aklımızla deneyimleriz. Bu bağlamda, diğer insanlar ile olan aradaki bariyer yok olur. Diğer insanlardan bağımsız tek başına dünyayı gözlemleyen, insanları gözlemleyen bağımsız bir benlik yoktur. Ayna nöron sistemi insanların birbirleri ile arasındaki bariyeri yok eder. Bu soyut metaforik anlamda değil. Bunlar bizim temel sinirbilim anlayışımızdan ortaya çıkar. Gerçekte insanlar, sözcük anlamıyla nöronları ile birbirine bağlıdır.

Gözlemleyen kişi, gözlemlediği kişinin parçası olurken aynı durum gözlemlenen kişi içinde geçerlidir. Birey karşısındaki kişinin parçası olurken, karşı tarafta bireyin parçası olmaktadır. Akıllarımızı ve duygularımızı birbirine bağlayan bu sistem ile karşılıklı duyguların paylaşılması insan doğasına temellenmiş, birbirine bağlı bir grubun parçası olduğumuzu algılamamızı sağlamaktadır.

Evrim Ağacı, sizlerin sayesinde bağımsız bir bilim iletişim platformu olmaya devam edecek!

Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...

O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...

O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.

Avantajlarımız
"Maddi Destekçi" Rozeti
Reklamsız Deneyim
%10 Daha Fazla UP Kazanımı
Özel İçeriklere Erişim
+5 Quiz Oluşturma Hakkı
Özel Profil Görünümü
+1 İçerik Boostlama Hakkı
ve Daha Fazlası İçin...
Aylık
Tek Sefer
Destek Ol
₺50/Aylık
Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
47
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu Makale Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 24
  • Merak Uyandırıcı! 22
  • Tebrikler! 21
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 16
  • Bilim Budur! 9
  • İnanılmaz 9
  • Umut Verici! 9
  • Üzücü! 1
  • Grrr... *@$# 1
  • Korkutucu! 1
  • Güldürdü 0
  • İğrenç! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 24/05/2025 09:30:51 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/2534

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
M. Öztürk, et al. Ayna Nöronlar Nedir, Ne İşe Yarar?. (16 Ağustos 2014). Alındığı Tarih: 24 Mayıs 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/2534
Öztürk, M., Bakırcı, Ç. M., Algan, . (2014, August 16). Ayna Nöronlar Nedir, Ne İşe Yarar?. Evrim Ağacı. Retrieved May 24, 2025. from https://evrimagaci.org/s/2534
M. Öztürk, et al. “Ayna Nöronlar Nedir, Ne İşe Yarar?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 16 Aug. 2014, https://evrimagaci.org/s/2534.
Öztürk, Meriç. Bakırcı, Çağrı Mert. Algan, . “Ayna Nöronlar Nedir, Ne İşe Yarar?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, August 16, 2014. https://evrimagaci.org/s/2534.

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close