Arkhe Nedir? Sokrates Öncesi Filozoflar, Arkhe Sorununu Çözmek İçin Neler Önerdiler?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
Latincede "başlangıç", "köken", "hareket kaynağı" gibi anlamlara gelen arkhe, Antik Yunan felsefesinde her şeyi yapan temel yapı taşına verilen isimdir; "ilk prensip" ya da "ilk element" olarak da düşünülebilir. Sokrates’ten önceki düşünürlerinin başlıca ilgi alanı, “arkhe”nin ne olduğunu araştırmak olmuştur (Esenyel, 2014: 1). Bu araştırmanın, aynı zamanda felsefenin de başlangıcı olarak kabul gördüğünü belirtmek gerekir. İlk olarak Miletos Okulu'nu incelemek gerekmektedir çünkü ilk filozof kabul edilen Thales bu okuldandır.
1. Miletos Okulu
Thales, Anaksimandros ve Anaximenes içerisinde ilk ele alınması gereken filozof Thales’tir çünkü doğayı Yunanlılara araştırma nesnesi olarak sunan ilk filozof odur (Esenyel, 2014: 5). Thales'e göre arkhe yani ilk madde “su”dur. Thales'in bu sonuca ulaşmasındaki en büyük etken, suyun yaşamı desteklemesi, yani yaşamın devamında etkin bir rol oynamasıdır. Deniz, yani “büyük miktarlarda su” ile yakından ve sıkça temasları veya bütün varlıkların bir şekilde “su” ile yakın ilgisinin bulunmasına dair gözlemleri, onda, her şeyin aslının, yani, “İlk Prensip”in (“Arkhe”nin) “su” olduğu fikrini doğurmuştur (Aristoteles’ten aktaran Hocaoğlu, 2007: 6).
Kranz'ın belirttiğine göre Thales açısından her şey tanrılarla doludur ve tanrısal olmayan hiçbir şey yoktur (Kranz, 2014: 36). Buradan çıkarılacak sonuç, suyun da tanrısal bir niteliğe sahip olduğudur. Thales'in açıklamalarını üç grupta toplamak mümkündür: İlk olarak suyu her şeyin arkhesi olarak görmüştür, ikinci olarak dünyanın suyun üzerinde bulunduğunu belirtmiştir, üçüncü nokta olarak her şeyin tanrılarla dolu olduğudur (Arslan'dan aktaran Baykent, 2018: 133).
Ele alacağımız ikinci filozof olan Anaksimandros’un görüşüne baktığımızda, arkhe düşüncesinin değiştiği gözlemlenmektedir. Anaksimandros’a göre arkhe, “apeiron”dur, ona göre evren sınırlı bir şeyden oluşamaz. Apeiron; sınırsızdır, belirsizdir, tüm türevlerinden önce gelir ve varolan her şeyin ilk ilkesidir (Esenyel, 2014: 6).
Miletos Okulu'nun son filozofu Anaximenes’tir. Anaximenes, Anaksimandros’un arkhe anlayışına karşı çıkarak, arkhenin “hava” olduğunu öne sürmüştür. Hava apeiron gibi sonsuzdur, fakat onun gibi belirsiz değildir. Anaximenes için her şey havadan meydana gelmektedir ve her şey yine dağılıp hava olmaktadır (Kranz, 2014: 43). Hava yoğunlaşarak ve seyrekleşerek diğer varlıkları meydana getirmektedir. Hava aynı zamanda soluk almada etkin bir işleve sahiptir, bu sebepten ötürü arkhe havadır.
Bu üç filozofa bakıldığında, doğa felsefesi yaptıklarını belirtmek gerekir, yani kozmolojik bir arkhe arayışı vardır. Şimdi ele alınacak filozof olan Pytagoras’a bakıldığında, arkhenin kozmolojik boyuttan çok ontolojik bir boyutta ele alındığı görülecektir.
2. Pythagoras
Pythagoras'a göre evrenin ilk maddesi “sayı”dır. Evrende bir uyum ve harmoni vardır. Pythagoras, müzikte sayıların önemini keşfederek müzik ve aritmetik arasında bir bağlantı kurmuştur (Russell, 2018: 83). Pythagoras’ın arkhe olarak sayıları göstermesini, Kranz şu şekilde açıklamıştır:
...yalnız şekil kazanmış olan tanınabilir, şekil ise ölçüye, kanuna, sayıya dayanır. Her şekli belirtirken kullanılan deyiş, bir sayı oranıdır. Her harmoni sayıca sınırlandırılmış, belirtilmiştir; sayı var olandır (Kranz, 2014: 135).
Şeylerin doğasını açıklamak, aynı zamanda evrende bulunan harmoniyi, evrenin matematiksel yapısını ortaya çıkarmaktır. Pythagoras ve takipçileri sayıya çok önem vermişlerdir, sayı epistemolojiktir, gerçek olan şeylerin arkasında matematik vardır (Esenyel, 2014: 9).
3. Herakleitos ve Parmenides
Herakleitos’a göre, arkhe “ateş”tir. Alevde yakılan bir şey değişime uğrar ve sonunda hepsi alev olur, alevin kendisi ise asla değişmez. Yakılan her şeyin ateşe dönüşmesi gibi, ateşte her şeye dönüşmektedir, bu sebepten ötürü Herakleitos, ateşin arkhe olduğunu öne sürmüştür. Herakleitos’a göre her şey akış halindedir, evrende oluş vardır (Cevizci, 2009: 21). Oluş için, zıtların savaşı zorunludur (Arslan, 2006: 190). Bu mücadele durumu, Herakleitos’a göre çok önemli olmakla birlikte, evren, zıtların bu mücadelesi sayesinde uyumu yakalamaktadır. Herakleitos’a göre, tüm bunların gerçekleşmesini sağlayan bir ilke, ölçü vardır, bu ilke “logos”tur ve logos evrene aşkın değil, içkindir. Logos, her zaman doğru olmuştur ve doğru olacaktır, her şey ona uygun olarak gerçekleşmektedir (Guthrie, 1999: 51). Herakleitos’un bu düşüncesinin aynı zamanda 19. Yüzyıl filozofu olan Hegel'in de üstünde etki bıraktığı söylenebilir.
Parmenides ile felsefe, düşüncenin kendisini nesne olarak almıştır (Esenyel, 2014: 14). Parmenides’in düşünce sistemine bakıldığında, Herakleitos’un öğretisine karşı çıktığı görülmektedir. Herakleitos’a göre oluş hâli devam ederken, Parmenides varlığın bir olduğunu iddia etmiş ve değişimi reddetmiştir. Ona göre varolan hep varolacaktır, varolmayan da hiç varolmayacaktır. Varolmayan şey düşünülemez (Arslan, 2006: 221). Düşünülebilen şey vardır, varolmayanı düşünmeye çalışmak, ona bir anlamda varlık yüklemektir, bu ise mantıksal olarak çelişik bir durum doğurmaktadır. Parmenides’e göre varlık duyular yoluyla bilinememektedir, bunun sebebi duyuların yanıltıcı olmasındandır, bizi varlığa ulaştıracak şey ise “logos”tur.
4. Plüralistler: Empedokles, Anaxagoras ve Atomcular
Plüralist filozofları, Herakleitos ve Parmenides’in arasında görmek mümkündür. Çünkü onlar hem değişimi kabul etmektedir, hem de değişmemeyi kabul etmektedir. Plüralist filozoflar, aynı zamanda, arkhe'nin tek değil birden fazla olduğunu iddia etmişlerdir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Empedokles'e göre diğer filozoflar, arkhe konusunda yanılmışlardır, dört arkhe vardır: Toprak, ateş, hava ve su. Bu dört öge, sevgi ve nefret yoluyla birleşip ayrılarak farklı şeyleri ortaya çıkarmaktadır. Sevgi ögeleri tamamen karıştırırsa, çatışma onları kademeli olarak ayırmaktadır, çatışma onları tamamen ayırırsa, aynı şekilde sevgi onları kademeli olarak birleştirmektedir ve bu ayrılma ve birleşme olayını şans ve zorunluluk yönetir (Russell, 2018: 118-119).
Anaxagoras’a göre arkhe, “sperma”dır ve evrende ne kadar çeşit varsa, o kadar sperma vardır. Buradan arkhe'nin sınırsız olduğu sonucu çıkarılabilmektedir. Sperma’yı harekete geçiren güç “nous”tur. Nous, akıllı, düzen verici, düzenleyici ve kaos durumunu düzene sokan bir ilkedir (Arslan, 2006: 299). Yani nous, kaos'tan kozmos'a geçişin ilkesidir. Başlangıçta her şey bir aradadır fakat düzenli değildir, bu da kaos durumunu ortaya çıkarmaktadır, nous ise onları düzene sokmaktadır. Anaxagoras’ın düşüncelerinin aynı zamanda atomcu geleneğin de öncüsü olduğunu söylemek mümkündür.
Atomculara bakıldığında, iki ismin ön plana çıktığını söylemek mümkündür, bu iki isim Leukippos ve Demokritos'tur. Onlara göre varlığın yapı taşı, bölünemez olan “atom”lardır. Atomların hareketi kendine içkindir, atomların evren gibi bir başlangıcı yoktur; ezelidirler (Esenyel: 2014: 20). Buradan hareketle evrenin de atomlardan oluştuğunu söylemek mümkündür. Atomculara göre atomlar, doğa yasaları tarafından kontrol edilmektedir, rastlantı sonucu bir şey olmamaktadır ve her şeyin bir nedeni vardır.
5. Sofistler ve Bilgi Görüşleri
Sofistler hakkında bilinen en yaygın bilgi, gezgin filozoflar oldukları ve parayla eğitim verdikleridir. Etimoloji bakımından ‘sofist’ kelimesi Yunanca sophos (bilge, becerikli, zeki) sözcüğünden türetilen sophistes’ten gelir, öğrenmeyi ve öğretmeyi meslek edinen kişileri belirtmek için kullanılır. Başlangıçta sofist sözcüğü olumlu bir anlama sahip olsa da, daha sonraları eleştiriler üzerine olumsuz bir anlam kazanmıştır.
Sofistlere göre bilgi, teorik bir merakı gidermek için değil, aksine yaşamın, pratiğin emrine sunulur, bilginin hayatın kontrolüne yaraması gerekir (Yıldızdöken, 2017: 194). Sofistlere göre bilgi görecelidir, nesnel bir hakikat yoktur. Erken dönem sofistlerinden olan Protagoras'a göre, insan her şeyin ölçüsüdür. Protagoras’ın bu sözüyle kastettiği, bilgiyi edinenin insan olmasından dolayıdır, insan bilgiyi duyular yoluyla almaktadır, duyumlar ise kişiden kişiye değişebilir, bu sebepten ötürü duyulara güvenmemek gerekir. Protagoras’a göre bilgide doğruluğun ölçütü, ne algı ne de akıldır, ancak insani kanı ölçüt olabilir (Yıldızdöken, 2017: 196).
Sofistlerin ikinci önemli düşünürü Gorgias'ın düşüncesine bakıldığında, üç önemli tez öne sürdüğü görülmektedir; “Hiçbir şey yoktur”, “Olsa bile bilinemez”, “Bilinse bile başkasına aktarılamaz”. İlk tez ontolojik bir boyuta sahiptir, ikinci tez, epistemolojik bir boyuta sahiptir ve üçüncü tez, bilginin aktarımı konusunda bir gönderim içerir.
Açıkça görülür ki, sofistlerin en önemli iki düşünürü, bilgi konusunda şüpheci bir tavır sergilemiştir. Bu açıdan bakıldığında, episteme (bilgi) yerine doxa’yı (doğruluğu kanıtlanmamış sanı-görüş) öne çıkardıklarını söylemek mümkündür.
6. Skeptikler (Şüpheciler)
"Her hangi bir şeyi kesin olarak bilebilir miyiz?... Felsefecilerin çoğu buna ‘evet’ cevabını verir, çok azı ‘hayır' demektedir, hayır diyen grup ‘şüpheciler' olarak adlandırılır” (Musgrave, 2013: 26). Şüphecilere göre genel geçer, kesin bir bilgi yoktur. Bunun sebebi, bir bilgiyi temellendirme girişiminde bulunduğumuzda, sonsuz geri gidiş (infinite regress) başlar. Onlara göre, iki tür sonsuz geri gidiş vardır, ilki inançların sonsuz geri gidişidir. Bir inancı ispat etmek için, her zaman başka bir inanca ihtiyaç duyulmaktadır, aynı şekilde temellendirme için öne sürülen inancın da temellendirilmeye ihtiyacı vardır. Bu sebepten dolayı hiçbir zaman ilk iddia ispatlanamamaktadır. İkinci tür sonsuz geri gidiş ise, tanımların geri gidişidir. Bir sözcüğün tanımı verilirken, başka sözcüklere ihtiyaç duyulmaktadır, sözgelimi “enik” sözcüğünü ele alırsak “Enik, yavru köpektir” (Musgrave, 2013: 29) dediğimizde şüpheci, yavru ve köpek sözcükleriyle ne kastettiğimizi soracaktır, böylece sonsuz geri gidiş başlayacaktır. Skeptiklerin bu tutumuna karşılık, onlara itiraz eden iki akım ortaya çıkmıştır: Empirizm ve Rasyonalizm.
Şüpheciliğin kurucusu olarak kabul edilen Piron’a göre, hiçbir şey bilinemez, hatta hiçbir şeyin bilinemeyeceği de bilinemez, aynı şekilde hiçbir şey kanıtlanamaz ve hiçbir şeyin kanıtlanamayacağı da kanıtlanamaz (Musgrave, 2013: 37). Şüphecilik, hiçbir şeyin bilinemeyeceğini, bu yüzden her şeyden şüphe duyulması gerektiğini söylemektedir. Mantıksal olarak bakıldığında, şüpheciliğin öne sürdüğü bu tezden de şüphe duymak gerekmektedir. Bu da -tıpkı Russell paradoksu gibi- paradoksal bir yapı ortaya çıkarır. Şüpheciler bu kısımda, bu tezi bir aksiyom olarak kabul etmek gerektiğini söyleseler, bu sefer de bunu bir dogma olarak öne sürmüş olacaklardır ve bu sebepten dolayı yine çelişkiye düşeceklerdir. Piron’un bu tarz eleştirilerden kaçınmak için bu tezi öne sürdüğü söylenebilmektedir.
Son olarak Piron'un öne sürdüğü üç tezden bahsetmek gerekir, bunlar metafizik, epistemolojik ve ahlâki tez olmak üzere üç tanedir (Arslan, 2008: 440-444). Kısaca bunlara değinecek olursak, metafizik tez, eşyanın bir doğasının olmadığını söylemektedir, epistemolojik tez, eşyanın bilgisinin olmadığını iddia etmektedir ve ahlâki tez iyi ve kötü diye bir şeyin olmadığını söylemektedir.
7. Sokrates
Sokrates, çağının en önemli düşünürlerinden olmasına rağmen arkasında yazılı bir eser bırakmamıştır. Onun hakkındaki bilgiler ve felsefesi, genellikle Platon'un yazıları sayesinde günümüze taşınmıştır. Sokrates, kendisinin ebe olduğunu ve insanda doğuştan varolan bilgileri açığa çıkardığını, başka bir deyişle doğurttuğunu söylemektedir. Buradan hareketle, insanın boş bir zihinle dünyaya gelmediği, potansiyel olarak bilgileri taşıdığı ve açığa çıkarması gerektiği söylenebilmektedir.
Sokrates, tek bildiği şeyin hiçbir şey olmadığını öne sürmüştür ve sohbetlerinde “diyalektik yöntem”, başka bir deyişle “Sokratik yöntem” kullanmıştır. Karşısındaki kişiye sorular yönelterek bu şekilde bir sorgulama yapmaktadır ve bu tartışmalar çoğu kez sonuçsuz kalabilmektedir.
Sokrates, esas olarak bir ahlâk filozofudur (Arslan, 2008: 127). Sokrates, erdemden mükemmel olmayı anlamaktadır, başka bir deyişle her şeyin özüne uygun olmasını anlamaktadır, mükemmellikten anlaşılması gereken budur. Örneğin, kalemin erdemi yazmaktır, bıçağın erdemi kesmektir, burnun erdemi koku almaktır. Peki insanın erdemi nedir? Sokrates'e göre insanı insan yapan, onu diğer canlılardan ayıran, onun doğası, özü akıl sahibi ve bilinçli bir varlık olmasıdır (Arslan, 2006: 128). Bütün insanlar, mutluluk peşinde koşmaktadır, insanın amacı mutluluktur. İnsan için en yüksek iyi "mutlu olmak"tır (Arslan, 2008: 128). Mutluluğa giden yol bilgidir, ona engel olan ise bilgisizliktir. Sokrates, “Erdem bilgidir, erdemsizlik ise bilgisizliktir” (Arslan, 2006: 129 ) derken, tam olarak bunu kastetmektedir. Kötü insan yoktur, bilgisiz insan vardır ve insanlar bilgilendirilerek iyi hâle getirilebilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 37
- 11
- 10
- 6
- 5
- 5
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- A. Arslan. (2006). İlkçağ Felsefe Tarihi-1. Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
- A. Arslan. (2006). İlkçağ Felsefe Tarihi-2. Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
- A. Arslan. (2008). İlkçağ Felsefe Tarihi-4. Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
- U. Ö. Baykent. (2018). Sokrates Öncesi Felsefede Arkhe Sorunu. ASEAD. | Arşiv Bağlantısı
- A. Cevizci. (2009). Felsefe Tarihi. Yayınevi: Say Yayınları.
- Z. Esenyel. (2014). Presokratik Filozoflarda Arkhe Sorununun Kozmolojik Ve Ontolojik Bağlamda İncelenmesi. Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi. | Arşiv Bağlantısı
- K. W. C. Guthrie. (1999). İlkçağ Felsefesi Tarihi. Yayınevi: Gündoğan Yayınları.
- D. Hocaoğlu. Grek Felsefesi-1: Sokrates Öncesi Grek Felsefesi. (15 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 15 Temmuz 2020. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı
- W. Kranz. (2014). Antik Felsefe. Yayınevi: Cinius Yayınları.
- A. Musgrave. (2013). Sağduyu, Bilim Ve Şüphecilik. Yayınevi: İthaki Yayınları.
- B. Russell. (2018). Batı Felsefesi Tarihi-1. Yayınevi: ALFA Yayınları.
- Ç. Yıldızdöken. (2017). Sofistlerin Epistemolojideki Yeri Ve Önemi. Akademik Tarih ve Düşünme Dergisi. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 11/12/2024 00:55:02 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8999
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.