Matematiğin elbette bir dili var!
Fakat bu dil sadece bu zekâya sahip olanların kavrayabileceği bir dil değil. Ya da daha doğru bir ifade ile her ne kadar zeka olarak buna yatkınlık işi kolaylaştırıyor olsa da bu dil öğrenilemeyecek bir dil değildir.
Matematik özü itibarı ile muhakemedir ve muhakeme akıl yürütmedir. Akıl yürütme de öğrenilebilen bir şeydir. Dolayısı ile matematik de.
Matematiğin özü olan muhakeme, ezbere dayanacak formüllerden ibaret değildir. Bir yol ayırımında iki seçenek arasında akıl yürütüp birini tercih edebilme, olay ve olgular arasında neden-sonuç ilişkisi kurabilme, zaman ve mekân ayırımını yapabilme, seri düşünebilme ve hatta bazen bir çıkmaz sokağa “sabit” adı altında hayali de olsa bir çıkar yol açabilme cüreti-cesaretidir.
Bunu kimileri doğrudan matematik ile, kimileri müzik ile, kimileri fizik ile, kimileri ise estetik ile dile döker. Aralarındaki tek fark aldıkları eğitim ve içinde bulundukları uğraşın kendisi olur. Matematikçiler bu dili doğrudan ve temel uğraş olarak, diğerleri ise dolaylı ve (farkında olunmayan) kolaylayıcı uğraş olarak kullanır.
Ve belki de son söz olarak: Bizleri, bizsiz ölçülüp biçilen kaplara-kalıplara hapsetmelerine izin vermemek lazım. Dünyanın herhangi bir yerinde her hangi kişinin yapabildiği her hangi bir şeyi, (özel bir engeli yok ise) dünyanın her hangi bir yerinde her hangi bir diğer kişi de yapabilir. Yeter ki önü açılsın ve eğitilip desteklensin. 30 Yıllık öğretmenlik hayatım boyunca bunun aksini ispat eden tek bir örneğe rastlamadım. Sevgiyle…