Çevre değişti ve değişen çevre koşulları (bu durumda karanlık ortam) yüzünden seçilim baskısı oluşur. Karanlık ortamda daha kolay hayatta kalabilenler ya da üreyenler avantajlı konuma geçecektir. Bu durumda görme duyusunun pek bir anlamı kalmayacaktır (tam karanlıktan bahsediyorsak) ama daha iyi duyan, koku alan gibi diğer duyularını doğuştan daha iyi kullanabilen avantajlı konuma geçer. Onlar daha kolay hayatta kalır ve daha çok ürer. Yani nesiller geçtikçe diğer duyuları güçlü bir popülasyon oluşur. Şimdi gelelim göze:
Kullanılmayan ya da artık bir işlevini yitirmiş bir organın üretimi, bakımı masraflıdır. Dolayısıyla popülasyon içerisinde gözü daha körelmiş şekilde oluşmasını sağlayan kalıtsal mutasyon taşıyanlar, enerji tasarrufu bakımından diğerlerine göre avantajlı konuma geçerler. O organa harcayacakları enerjiyi hayatta kalmak ve üremek için kullanabilirler. Böylece nesiller içerisinde olan gözü en az (veya eksik olarak) üreten ve hatta hiç üretmeyenler, en avantajlı olanlardır. Bunlar daha fazla üreyecek ve o organların üretilmesine engel olan genetik mutasyonları gelecek nesillere aktaracaklardır. Böylece nesiller içerisinde o gözün körelmesini bekleriz. Bunu da Meksika Tetrasında görüyoruz hatta.
Dolayısı ile gözü körelmiş ama diğer duyuları daha da güçlenmiş bir popülasyon oluşur.