Farklı "nesnel gerçekleri" farklı şekillerde yorumlamak, diye genellersek, beynin bir örüntü tanıma motoru olması nedeniyle, yanılgılar oluşabiliyor. Öncelikli işlevi, dostu, düşmanı, çevreyi ve yiyecekleri tanımak. Özellikle tehlike arz eden şeyleri (avcı hayvan, zehirli bitki, tehlikeli ortam), henüz tehlike tam ortaya çıkmamışken - yetersiz veriyle - yakalamak zorundaydık. Bu da beynimizi biraz "paranoyak" olmaya zorladı. Bulutlarda, kayalarda, insan yüzü görmemiz, bu eğilimin bir sonucu muhtemelen. Aynı şekilde, eksik bilgiyle hayatı yorumlamaya, örüntüler yakalamaya, gelecekle ilgili belirsizlikleri azaltmaya çalışıyoruz. Bilimsel bilgi yokluğunda yerleşen bir mistisizm ve mitoloji her kültürde var; bu da eğilimin genetik ve evrensel olduğunu gösteriyor.
Tarih boyunca aktarılan bu bilgilere, alışkanlıklara vb. Dawkins "meme" adını verdi, belki biliyorsunuzdur. Bunlar da bir nevi canlılar gibi doğuyor ve kültür içinde elemeden geçiriliyorlar, işlevsel olanlar kalıyor, diğerleri kayboluyor. Tabii sadece günlük hayatta değil, kurumlar seviyesinde de işlevli olmaları gerekiyor. Din ve dayandığı mitoloji(ler) buna güzel bir örnek.