Medeniyet olarak, kendi düşünce yapımızı, kendimiz gibi olmayanlardan ÜSTÜN algılamaya eğilimliyiz. Bu çok yanıltıcı, objektiflikten kaymanın üst bir seviyesi aslında. Daha kendi düşünce yapısını tam anlayamamış bir bireyin kendini üstün algılaması, başka düşünce yapılarını baştan elemesi anlamına geliyor. Bu da, asla kendi düşünce yapısının sağlamasını, doğruluk sorgulamasını yapamayacak demektir. Çünkü ZATEN DOĞRU. Hatta en doğru. İşte böyle düşük bilinç seviyesinin ürettiği sahte değer üzerinden kendi gibi olmayan düşünce yapılarını aşağı görmeyi meşru görmek mümkün oluyor.
Özellikle ineğe tapan bireyleri aşağılamak oldukça normal görülmekte. Oysa kendisi menfaate, paraya tapıyor farkında olmadan bu tarz insanların.
Saygı, bütünsel bir bakış açısına ulaşmamış birey için yüktür. Bütünsel bakış açısına ulaşmak için gösterilecek çaba yerine, kendi düşünce yapısını yüceltmek, fanakleşerek mutlaklaştırmak, iyice kutuplaşmak daha konforlu ve zahmetsiz. Bu nedenle kendine de saygı duyamamakta aslında. Sahte bir yüceltme psikolojisiyle oluşturulan konfor alanı üretme çabası hem garantili, bir o kadar sığ ve içi boş bir bakış açısı oluşturabilir.
Gerçek anlamda varlık sorgulaması yapabilmiş bireyler, farklı bakış açılarının her birinin önemini ve değerini, varlığa yüklediği anlamı kavrama çabasında olduğu için, o zeminlerde kendi bakış açısını farklı yönleriyle daha iyi değerlendirerek anlama imkanına kavuşur. Bu bireysel olarak da böyledir. Kendi düşünce yapısını mutlaklaştırmayıp başka bireylerin fikirlerini de önemseyen bireyler zenginleşir düşünsel anlamda.
Yani saygı yapay bir nezaket değil, varoluşsal bir yaklaşımın dışa vurumu. Kendini önemseyebilme, başkalarını da önemseyebilmeyi gerektiren -sosyal-bir etkileşime dönüşmekte.