Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Yeni Soru Sor
Paylaşım Yap
Sorulara Dön
Emre Can Pişket
Üye 2 gün önce 2 Cevap
5

Ödüllü Soru Ölüm evrimleştimi nasıl?

Bu, cidden çok merak ettiğim bir konudur. Evrim, ölümü neden 'seçilim' olarak gördü? Seçilim, eş seçimi ile olmuyor mu; yani ölümün burada ne rolü var, hâlâ anlamış değilim. Antik canlılar, yani dinozorların da ataları, ölürken tıpkı bizim gibi mi hissediyordu? Nasıl oluyor da antik çağda ölen bir canlı ile bizdeki ölüm aynı etaplardan geçiyor? Cidden çok kafa karıştırıcı bir soru.
Cevap Ver 10.0K UP
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
2 Cevap
Okan Alver
Okan Alver
188.7K UP
Mec.Eng. 1 gün önce

Merhaba

“Ölüm evrimleşti mi?” sorusu ilk bakışta sezgisel geliyor ama teknik olarak yanlış bir çerçeve kuruyor. Çünkü evrimsel biyolojide ölüm bir adaptasyon ya da seçilmiş bir özellik değildir. Evrim, ölümü "seçilim" olarak görmez. Seçilimin kendisi, sınırlı kaynaklar altında farklı fenotiplerin üreme başarısındaki farklar üzerinden işler. Ölüm burada neden değil, sonuçtur. Doğal seçilim, çoğalma kapasitesi potansiyel olarak sınırsız olan canlıların, sınırlı çevresel kaynaklar içinde kaçınılmaz biçimde elenmesiyle ortaya çıkar. Bu elenme bazen eş bulamamakla, bazen hastalıkla, bazen rekabetle, bazen de doğrudan ölümle gerçekleşir. Dolayısıyla seçilim, bireyin “ölmesiyle” değil, genlerinin bir sonraki nesle aktarılıp aktarılamamasıyla ilgilenir. Eş seçimi ise bunun yalnızca bir alt mekanizmasıdır ve doğal seçilim, kimin o eş seçimi aşamasına kadar yaşayabildiğini belirler. Ölümün evrimsel olarak kaçınılmaz görünmesinin temel nedeni, canlı organizmaların kusursuz sistemler olmamasıdır. Hücreler termodinamik olarak açık sistemlerdir; zamanla moleküler hasar birikir, DNA onarım mekanizmaları sınırlıdır ve bu hasarın tamamı seçilimle ayıklanamaz. Özellikle üreme sonrası dönemde ortaya çıkan bozulmalar, doğal seçilim açısından zayıf baskı altındadır. Bu nedenle yaşlanma ve ölüm, evrimsel anlamda “bilinçli olarak seçilmiş” değil, seçilimin etkisinin azaldığı alanlarda ortaya çıkan kaçınılmaz sonuçlardır. Antik canlılar meselesine gelirsek eğer dinozorların ataları ile modern insanın ölümü, biyolojik açıdan aynı temel süreçleri izler. Enerji üretiminin durması, iyon dengelerinin bozulması, hücresel bütünlüğün kaybı ve dokusal çöküş, yaşamın kimyasal temeli değişmediği için yüz milyonlarca yıldır büyük ölçüde aynıdır. Bu, ölümün değil yaşamın evrimsel olarak ne kadar korunmuş olduğunun göstergesidir. “Hissetme” meselesi ise sinir sistemiyle ilgilidir. Dinozorların ve diğer antik omurgalıların merkezi sinir sistemleri vardı ve bunlar da stres, zarar ve acı benzeri durumları deneyimleyebildiklerini düşündürür. Ancak bu deneyimin öznel niteliği ve bilişsel farkındalığı, modern insandakiyle aynı düzeyde olmak zorunda değildir. Yine de ölüm anının fizyolojik çerçevesi, evrimsel olarak ortak bir zemine dayanır. Sonuç olarak evrim ölümü seçmedi ölümlü sistemler içinde geçici olarak daha iyi işleyenleri ayıkladı. Antik canlı ile modern insan arasındaki ortaklık, ölümün evriminden değil, yaşamın evrimsel sürekliliğinden kaynaklanır. Ölüm bu tabloda bir hedef değil, yaşamın sınır koşuludur. Saygılarımla[1]

Tüm Reklamları Kapat

5
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Hatice Kutbay
Hatice Kutbay
113.0K UP
ANTROPOLOJİ DE YÜKSEK LİSANS YAPIYORUM 1 gün önce

Ölüm, ilk bakışta evrimsel açıdan bir “çelişki” gibi görünür. Doğal seçilim bireyin hayatta kalmasını ve üremesini desteklerken, ölüm bu sürecin tam karşıtıymış gibi algılanır. Ancak evrimsel biyoloji açısından ölüm, seçilimin dışında kalan rastlantısal bir olay değil; yaşamın organizasyon düzeyleriyle birlikte ortaya çıkan ve dolaylı biçimde seçilim süreçlerine entegre olmuş bir olgudur. Bu nedenle “ölüm evrimleşti mi?” sorusu, aslında “ölümlülük (mortality) ve yaşlanma (senescence) evrimsel olarak nasıl ortaya çıktı?” sorusuyla birlikte düşünülmelidir.

Yaşamın erken evrelerinde, özellikle tek hücreli organizmalarda, biyolojik anlamda zorunlu bir ölüm kavramından söz etmek güçtür. Tek hücreli canlılar bölünerek çoğalır; bu süreçte “ebeveyn” ile “yavru” arasındaki sınır siliktir. Bu bağlamda ölüm, modern anlamıyla biyolojik bir zorunluluk olmaktan ziyade çevresel nedenlere bağlı bir sona eriştir. Ancak çok hücreliliğin evrimleşmesiyle birlikte, hücreler arasında iş bölümü, dokusal uzmanlaşma ve organizma bütünlüğü ortaya çıkmıştır. İşte bu noktada ölüm, bireysel organizmanın sonu olarak belirginleşmiştir (Kirkwood & Melov, 2011).

Evrimsel biyoloji literatüründe yaşlanma ve ölümün evrimini açıklayan temel kuramsal çerçevelerden biri **“Antagonistik Pleiotropi Teorisi”**dir. George C. Williams’a göre, bazı genler erken yaşamda üreme başarısını artırırken, geç yaşamda zararlı etkilere yol açabilir. Doğal seçilim, üreme sonrası dönemde ortaya çıkan bu olumsuz etkileri “ayıklamakta” yetersizdir; çünkü seçilim gücü yaş ilerledikçe azalır. Williams bu durumu şu şekilde ifade eder:

Tüm Reklamları Kapat

“Doğal seçilim, organizmanın erken yaşamındaki başarıya güçlü biçimde etki ederken, geç yaşamda ortaya çıkan zararlı etkiler üzerinde çok daha zayıf bir etkiye sahiptir.”

(Williams, 1957)Bu yaklaşım, ölümün doğrudan seçilmiş bir özellik olmadığını; fakat üreme başarısını maksimize eden genetik düzenlemelerin kaçınılmaz bir yan ürünü olarak ortaya çıktığını savunur (Williams, 1957, DOI: 10.1086/401727[1]).

Bir diğer temel açıklama **“Disposable Soma (Harcanabilir Beden) Teorisi”**dir. Thomas Kirkwood tarafından geliştirilen bu modele göre organizmalar, sınırlı enerji kaynaklarını üreme ile bedenin uzun süreli bakım ve onarımı arasında paylaştırmak zorundadır. Evrimsel süreçte, enerji yatırımı üremeye öncelik verdiğinde, bedenin uzun vadeli bakımı ihmal edilir ve bu durum yaşlanma ile ölüme yol açar. Kirkwood bu durumu şöyle açıklar:“Organizmalar, sonsuz yaşam için değil; yeterli süre hayatta kalıp üreyebilmek için evrimleşmiştir.”(Kirkwood, 1977)Bu çerçevede ölüm, seçilimin hedefi değil; seçilimin önceliklerinin bir sonucudur (Kirkwood, 1977, DOI: 10.1038/270301a0).

Ölümün evrimsel olarak “işlevsel” hale gelmesi ise özellikle popülasyon ve tür düzeyinde değerlendirildiğinde anlam kazanır. August Weismann, 19. yüzyılın sonlarında ölümün tür için faydalı olabileceğini öne sürmüş ve bireylerin ölmesinin yeni nesiller için alan ve kaynak açtığını savunmuştur. Günümüzde grup seçilimi tartışmalı olmakla birlikte, Weismann’ın görüşleri modern evrimsel demografi çalışmalarında dolaylı biçimde yeniden ele alınmaktadır (Stearns, 1992).

Tüm Reklamları Kapat

Modern biyogerontoloji çalışmaları, ölümün genetik olarak programlanmış bir “amaç” olmadığını, fakat organizmanın bakım-onarım sistemlerinin zamanla bozulmasının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu göstermektedir. DNA hasarı, telomer kısalması, protein birikimleri ve hücresel senesens gibi süreçler, doğal seçilimin geç yaşlardaki etkisizliği nedeniyle birikmektedir (López-Otín et al., 2013). Bu durum ölümün, evrimsel süreçte aktif olarak seçilmekten ziyade, seçilimin sınırları içinde şekillendiğini gösterir.

López-Otín ve arkadaşları bu durumu şu şekilde özetler:“Yaşlanma, tek bir mekanizmanın sonucu değil; evrimsel olarak korunmuş birçok biyolojik sürecin zamanla bozulmasının birleşik etkisidir.”(López-Otín et al., 2013)

Sonuç olarak, ölüm biyolojik evrimde doğrudan seçilmiş bir hedef değildir; ancak çok hücreliliğin, üremenin ve enerji sınırlamalarının evrimleşmesiyle birlikte kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Evrim, ölümsüz organizmalar değil; çevreye uyum sağlayan, yeterince uzun süre hayatta kalıp genlerini aktarabilen organizmalar üretir. Bu nedenle ölüm, evrimin bir “hatası” değil, yaşamın evrimsel mimarisinin doğal bir parçasıdır.

3
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Keşfet
Ara
Yakında
Sohbet
Agora

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close