Hepimizin bildiği gibi düşündüklerimizi veya davranışlarımızın anlamını kavrayabilmek için bunların 'dışına çıkarak veya dışında olarak' (imgesel veya hayali bir ayrılma hali) görüyor olmamız gerek. Bu da bizi insan olsak da 'ben insanım' kavrayışına eremedikten sonra herhangi bir tanımlama yapamamak demek. Bu aynı zamanda kendimize dair bir tespit de yapamamak anlamına gelir.
Yani bunu daha önce de açıklamıştım, böyle bir durumda varsınız ama varlığınız kendinizde anlamsal bir karşılık bulmaz. Varlığınızın kendiniz için anlamı olmaması ise sizin için yoklukla eş değer bir durumdur. (Bebeklik halinizi düşünün vardınız ama yeterli bilinç seviyesi oluşana kadar kendiniz için aslında 'yoktunuz').
İnsanlar biraz yüzeyde düşündükleri için gerçekte varlığın, var olabilmenin anlam kazanmasının bilinçliliğe ne kadar derin biçimde bağlı olduğunu gözden kaçırıyorlar.
Sonuç olarak bilinçlilik 'seyreden, izleyen' olmayı gerektirir. İzlediğiniz şey ise daima kendiniz ve kendinizdeki özelliklerdir. Her benlik bu anlamda kendisine derinden derine tanıklık etmektedir. Yalancı yalan söylediğinin farkındadır mesela. Aldatan aldattığının. Yada iki yüzlü kendi iki yüzlülüğünün derinden derine tanıklığını yapmaktadır.