Harika bir soru, çünkü bu durum kendini Homo sapiens yani "bilge insan" olarak markalaştıran bir varlığın en komik ve en trajik çelişkisidir. Gelecekteki "kendimize" sürekli ihanet etmemizin temel sebebi, beynimizin aslında Silikon Vadisi'nde değil, on binlerce yıl önceki savanada tasarlanmış, modası geçmiş bir donanımla çalışmasıdır. Modern prefrontal korteksimiz bir CEO gibi "diyet yap, ders çalış, o projeyi bitir" diye mantıklı e-postalar gönderirken, beynin derinliklerindeki ilkel limbrik sistemimiz hala bir mağara insanı gibi davranır. Onun tek derdi vardır: anında ödül ve minimum enerji harcamak. O zamanlar "gördüğün yüksek kalorili meyveyi anında ye, çünkü yarın hayatta olacağın garanti değil" mantığı işliyordu. İşte bu hiperbolik indirgeme denen ilke yüzünden, bir saat ders çalışmanın getireceği uzun vadeli fayda, telefon ekranını kaydırmanın salgılattığı anlık dopamin karşısında genellikle savaşı kaybeder. Yani beynimizde sürekli bir iç savaş var: Daniel Kahneman'ın "Yavaş Düşünce" (Sistem 2) dediği mantıklı CEO'muz ile "Hızlı Düşünce" (Sistem 1) dediği dürtüsel, tembel ve anı yaşayan stajyerimiz kavga eder ve genellikle stajyer kazanır. Kısacası zekamızla geleceği planlayabiliyoruz ama bu zeka, hala enerji tasarruf modunda çalışmaya ve en kolay hazzı kovalamaya programlı bir primat beyninin içinde sıkışıp kalmış durumda.
Geleceği görecek kadar zeki, ama o geleceğe giden sıkıcı yolda yürümeyecek kadar da "insanız"...
Hayat işte 😂