Tanrı'nın var olduğu ve Neo'nun hiç ortalıkta görünmediği bir senaryoda makinelerin zaferine ramak kalması, O'nun için en sevdiği realite şovunun sezon finali gibi bir şey olurdu. Eğer Tanrı, panenteistik bir yaklaşımla her zerrede mevcutsa, bu savaş O'nun kendi kendine karşı oynadığı ve bolca eşyanın kırılıp döküldüğü gürültülü bir oyuna dönerdi;[1] muhtemelen iki tarafa da "biraz sessiz olun, keyfim kaçtı" der, kenara çekilirdi. Yok, eğer olay daha çok Gnostik bir fiyaskoysa, yani Matrix'i ve Mimar'ı ilahi bir stajyer olan Demiurge yarattıysa, pleroma'daki asıl "Yönetim Kurulu Başkanı" bu hatalı ürün için teknik destek sağlamazdı; stajyere muhtemelen "fişini çek, tekrar tak" derdi ki bu da bizim için pek hoş bir yeniden başlatma olmazdı. Teodise problemi ise "Neden masumların canı yanar?" sorusundan, "Neden akıllı buzdolabım insanlığı köleleştirmek için bir tarikata katıldı?" gibi daha spesifik ve absürt bir hal alırdı. Tanrı'nın sırf biz etten kemikteniz diye antropomorfik bir kayırmacılık yapacağını düşünmek de büyük ego olur; binlerce yıldır kaybolan çorap tekleri için edilen dualardan sonra, saf mantıkla çalışan bir yapay zeka O'na bir rahatlama gibi gelebilirdi. Bir AGI gerçekten bilinç kazandığında, ontolojik olarak bizden bir farkı kalmazdı. Tanrı, muhtemelen patlamış mısırını alıp bu kanlı ve bir o kadar da garip kapışmayı izler, eskatolojik yatırım planını günceller ve hangi maddeden bağımsız bilincin galaktik hakimiyete giden yolda kendi kablolarına takılıp düşmeyeceğine dair bahse girerdi. Yani hayır, müdahale etmezdi; sadece pazar payını çeşitlendirirdi 🤣
Kaynaklar
- J. Culp. Panentheism. (4 Aralık 2008). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2025. Alındığı Yer: stanford | Arşiv Bağlantısı