Nihilizmle ilgili ciddi kafa yordum uzunca bir süre...
Öncelikle, simülakra kavramıyla başlamak istiyorum. Hayata anlam katan ilk nesnelerimiz: sanatın bize verdikleriydi. Aynı sanat, uydurmayı sevdiğimiz -daha doğrusu uydurmayı ve bir takım nedenlerle desteklemeyi seven bir tür olduğumuz için, ki bu özelliğimiz tamamen düşünme yeteneğinin bir yan etkisi olarak geleceği görebilme yeteneğimize de dayanmaktadır- için bize "tanrı" kavramını verdi. Tanrı, modası en geçmeyen simülakradır. Tanrıyı bir simülasyon olarak da görebilirdik normalde ama, asıl simülasyon; "tanrı" simülakralarından doğan gerçekliğin, gerçeğin kendisine evrilmesinden doğan bir gerçeklikte, şuan ve yaklaşık 4000 yıldan beridir yaşamakta olduğumuz simülasyonun -bir bilgisayar programından söz etmiyorum, buraya dikkat, daha çok Baudrillard'ın kavramsallaştırmasını referans alarak- kendisi yüzünden -hangi simülasyon olduğunu da şöyle tarif edelim: Firavun tanrının gücüyle kutsanır, Attila tanrının kılıcını kullanarak savaşır, Papa; tanrının ordusunu tanrının inayetiyle katliam yapmaya gönderir, Serhas tanrının ta kendisidir mi demeliyim, filmde öyle geçiyordu, İsa hem tanrının oğludur, hem tanrının ortağıdır, hem tanrıdır, yani kısacası, bir adamın kurduğu bir hayali, tanrının var olduğu sanrısına kapılarak simüle ediyoruz, o simülasyonda ruhsal ve bedensel olarak her şeyin yerli yerine konulduğu iddia edilmektedir. Fakat, gerçekte ne olaylara ve insanlara müdahale eden bir tanrı vardır ortalıkta, ne de insanlık için en iyisi düşünülmüştür -tanrının iradesiyle hareket eden yüksek mertebeli insanlar tarafından-.
Buraya kadar, tanrı kavramının hayatlarımızı ve zihinlerimizi nasıl ele geçirdiği kısmına değindim. Şimdi de bu düşüncenin ve bu düşünceyi bırakmanın yan etkileri ile ilgili bazı fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle, insanlığı anlam aramaya teşvik eden şey de tanrı inancı değildir, insanlığa harikulade bir anlam bulan da bu inanç değildir, anlam dışında pragmatik bir takım öğretileri ve pratik uygulamaları olduğu doğrudur. Ancak, devasa bir nüfusa sırf iyi-kötü kavramlarını halk arasında yaygınlaştıramadık diye de 2000 yıl boyunca bir adamın önce çarmıha gerilip, ölüp 3 gün sonra dirildiğini ve onun tanrı olduğunu iddia etmeyiz ya. Yani bu inançtan aldıklarımız, verdiklerimizi karşılamıyor kısacası. Sadece Hıristiyanlık özelinde konuşuyormuşum gibi göründüğünü biliyorum, fakat maalesef diğer dinlerin tamamı böyle. Anlamsal olarak da şöyle bir durumda bırakıyorlar bizi: sonsuza kadar yaşanacak bir yer var, orada her şey muhteşem. Oraya öldükten sonra gidiliyor, yani hiçbir yere gidemeyecek hale geldikten sonra, en muhteşem yere gidiyorsun, dünyada çalıştığın, didindiğin, kimi zaman iş yüzünden bir uzvundan olduğun bir hayatta bir köşkün olmuyor, ama öldükten sonra gelip sana bir sürü köşk veriyorlar. Peki bunun anlamı nedir? Neden öbür dünya diye bir yer var? Birilerinin ceza ve ödül alması gerek deniyor. Neden ceza ve ödül var peki? Bazıları iyi, bazıları kötü olduğu için deniyor. Neden bazıları iyi, bazıları kötü peki? Çünkü iradesi zayıf olanlar ve iradesi güçlü olanlar var. Peki bu iradeyi bu insanlara kim verdi? Eğer tanrı verdiyse, o zaman insanlara acı çektirmekten zevk alan bir varlıkla muhatap olduğumuz anlamına gelir bu inanca göre. Eğer iradeyi insanlar kendileri güçlendirip zayıflatıyorlarsa, o zaman ciddi bir sorun var ortada: çünkü Sigmund Freud'da dahil bir sürü bilim insanı bugüne kadar -2025 yılına kadar- yüzlerce araştırma yaptılar. Bilim yaptılar. Deneysel yöntemlerle insanlar üzerinde çalıştılar ama, hala iradenin nasıl çalıştığını anlayamadık. Üstelik eskiden günümüze gelen kaynakları dahi inceleyerek şimdiki noktaya geldi bilim. Kısacası, iradenin ne olduğunu daha insanlık anlayamamış; bir inanç sistemi, okuma yazma dahi bilmeyen milyonlarca insana irade testi yapıyor ve eğer geçebilirlerse öbür dünyada onlara cennetin verileceğini söylüyorlar.
Buraya kadar kendi içerisinde bir sürü tutarsızlık olan inanç sistemleri hakkında yazdım. Bundan sonrasında ise, anlamdan söz etmek istiyorum: hayatın anlamı, bireysel ve görecelidir. Çünkü hayat, insan için kolektif bir sanattır. Yemek yerken zarif görünmeye çalışırsınız; yürürken kuğu gibi süzülürsünüz; yağmur yağdığı zaman, kıyafetinizi çıkarıp yağmurun altında vücudunuzu ıslatırsınız, kitap okurken kendinizi o kitabın karakterleriyle sohbet etmeye çalışırken bulursunuz. Hayatın anlamı, insan olmayı taşıyabilmektir. İnsan beyniyle ve rastgeleliğin seçimiyle dünyanın herhangi bir coğrafyasında, zaten görmekte olduğu geleceğe kendinden bir şeyler bırakmaktır hayatın anlamı. Eser olarak sayılabilecek insanca bir şey. Çünkü hayatın anlamı asla ama asla tanrının yolundan giden insanların anlayamayacağı seviyede bir sorudur. Çünkü tüm soruların zaten tek bir kitapta cevaplandığını düşünürler. Ama anlam şimdi bile eksiktir bu inançlarda ve buna rağmen "hayatın anlamı tanrıdır" argümanını insanların arasında yayıyorlar hiç durmadan.
Anlam, tamamen gizli tuttuğumuz beyin bölgelerimizdedir.
Okuyan herkese teşekkür ederim.