Sabah gözlerimi açtığımda havanın loş olduğunu fark ediyorum. Saatin alarmı çalmamış telefon ekranı karanlık. Ne olduğunu hatırlamıyorum gece geç saatte uyumuş olmalıyım ama sessizlik... Bu sessizlik korkutucuydu. Şehir hiç bu kadar sessiz olmamıştı bir şeyler doğru değildi hemen kalkıp perdeleri aralayıp dışarıya baktım. Sokak... Arabalar gelişi güzel park edilmiş, camlar kırılmış ve insanlar, hayır insanlar değil bir şeyler, ordan oraya dolanıyor delicesine. eğilmiş kımıldayan bedenler, bazıları yerde bazıları ayakta ama hepsi… yanlış.
Telefonu elime alıyorum açmaya çalışıyorum şarjı %2 internet çalışmıyor haber yok bir anda dikkatimi perdenin kenarındaki hareketlilik çekiyor. Bir kadın kanlar içinde bir şeylerden kaçmaya çalışıyo hayır onlardan kaçmaya çalışıyor ama ne yazık ki ona saldırıyorlar ve korkunç bir şekilde çürümüş yüzleriyle kanlar içinde kalana kadar ısırıyorlar. O kadar hızlı etki ediyor ki zehirleri kadın yerde omurgaları kırılırcasına ters şekillere bürünüyor ve o acı çığlık... dayanamayıp gözlerimi ve kulaklarımı kapatıyorum ama çığlık zihnimde yankılanmaya bırakmıyor.
Bir şeyler yapmalıyım ama buradan çıkmam lazm. Hemen dairemin içine göz gezdiriyorum etrafı delicesine arıyorum evet buldum! Zor zamanlar için ayırdığım acil durum çantası ama içinde neler olduğunu hatırlamıyorum o yüzden elime ne gelirse içine dolduruyorum. Birkaç şişe su ve bir kaç bisküvi bu bana birkaç gün yeter. Kapıyı açıyorum koridor karanlık galiba elektrikler yok. Yanımda küçük bir el fenerinin olması lazım çantayı karıştırıyorum tam buldum derken yere düşürüp ses çıkartıyorum. Çıkan sesle aşağıdan homurdanmalar değişik hayvan sesleri inlemeler geliyor. Demek ki sese çok duyarlılar dikkatli olmam lazım. Merdivenlere yöneliyorum asansör zaten çalışmaz. Her adımda merdiven lerin gıcırtısı daha da artıyor. Alttan bir yerlerden garip sesler artmaya başlıyor. Sesin sahibi, ilk zombiyi görmemle ortaya çıkıyor. Kırklı yaşlarında bir adam. Gömleği paramparça, ağzından kansıziyor. O beni görmeden önce saklanacak bir yer buluyorum. Kalbim delicesine çarpıyor. Adım attığını duyuyorum seslere doğru ilerliyor. Elimdeki tornavidayı sıkıca kavryorum eğer yaklaşırsa...
Neyse ki şanslıyım. Aşağıya doğru ilerliyor. Hızla başka bir kapıya yöneliyorum. Burası terk edilmiş bir daire gibi görünüyor. İçeri dalıyorum. Dairede kimse yok. Terk edilmiş gibi. Ama bu benim için şans. Çekmecelere bakıyorum. Küçük bir konserve kutusu buluyorum –oh tanrım bezelye bile olsa şu anda bir ziyafet gibi geliyor. Pencereye yaklaşıyorum. Dışarıda bir grup zombi yavaşça yolda ilerliyor. Birden bir çığlık daha yankılanıyor. Bu kez uzaktan. Belki de hayatta olan başka biri... Belki de bir tuzak.
Buradan çıkmam gerekiyor. Ama nasıl? Sokaklar dolu. Geceyi burada geçirsem benim içn güvenli olmaz.
Hava kararıyor. Zombilerin sesi çoğalıyor. Birkaç tanesi bina girişine doğru ilerlemiş. Kapıların kilitli olduğunu umuyorum. Masayı kapıya dayadım, elimde tornavida. Geceyi uykusuz geçirdim. Pencerenin kenarında otururken sokakta hareket edenleri izliyorum. Sese duyarlılar bunun kesin kanıtına vardım. Peki ya başka? Sanırım görmüyolar çunkü yolda gelişi güzel hareket ediyolar, sürünüyorlar. Şu anda sadece bir gün geçti. Ama bir ömür gibi hissediliyor. Bu kabus bitmeyecek… biliyorum. Yine de yarın hayatta olacağım. Ve bu benim en büyük zaferim olacağını biliyorum.
Güneş doğuyor. Ama bu bana umut getirmiyor. Bu sadece başka bir günün başlayacağı anlamına geliyor. Daha fazla tehlike, daha fazla açlık, daha fazla hayatta kalma mücadelesi. Burada daha fazla duramam. Kaynak bulmam gerekiyor.
Çantamı tekrar kontrol ediyorum. Tornavida, bant, çakı... Ama bunlar yeterli değil. Daha iyi bir silaha ve yiyeceğe ihtiyacım var. Kararımı veriyorum: dışarı çıkmam gerekiyor. hadi bakalım.. gazamız mübarek olsun!
Masayı kapının önünden çekiyorum. Ses çıkarmamaya özen gösteriyorum. Bina girişindeki birkaç zombi hâlâ dolaşıyor olabilir. Koridora adım atıyorum. Merdivenlerden aşağı inerken boğazım kuruyor ve tüm vücudum tetikte.
Birinci kata geldiğimde, zombi sesleri netleşiyor. Alt kattalar. Belki de giriş kapısını zorlamışlar. Fakat arka tarafta bir yangın merdiveni olduğunu hatırlıyorum. Sürünerek yangın merdivenine doğru ilerliyorum. Kapıyı açıyorum. Metalik gıcırtı tüm apartmanı yankılıyor. Bir zombi yukarı bakıyor. Göz göze geliyoruz. Kalbim duracak gibi oluyor. Kapıyı hızla kapatıp kilitliyorum. Binanın diğer ucundan kaçmaya çalışmalıyım.
Bir şekilde arka taraftan dışarı çıkmayı başarıyorum. Sokaklar sessiz ve bu sessizlik beni daha da korkutuyor. Her köşede bir zombi çıkabilir. Duvardan duvara saklanarak ilerliyorum. Eski bir marketin önüne geliyorum. Camları kırılmış, raflar neredeyse boş. Yavaşça içeri giriyorum. Marketin içinde birkaç zombi var. Rafların arkasında dolanıyorlar. Ayak seslerimi en aza indirerek sessizce yiyecek arıyorum. Konserve bir kutu buluyorum ama açacak yok lanet olsun! Çantamdaki tornavidayı çıkarıp kutuyu delmeye çalışıyorum. Bu sırada bir zombi beni fark ediyor. Zombi üzerime doğru gelirken paniğe kapılıyorum. Tornavidamı kavrayıp saldırıyorum. Ona doğru savurduğum ilk darbe isabet ediyor ama bu onu durdurmuyor. İkinci darbeyle yere düşüyor. Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyor. Ses zombilerin dikkatini çekmiş olmalı. Artık buradan çıkmam gerekiyor. Marketin arka kapısından koşarak çıkıyorum. Arkama bakmadan dar bir sokağa dalıyorum. Zombiler peşimde değil, şimdilik. Ama uzun süre böyle devam edemem. Yakındaki bir apartmanın çatısına çıkmaya karar veriyorum. Merdivenleri hızla tırmanıyorum. Çatı katında bir dairenin açık bir kapısını buluyorum. İçeri girip kapıyı barikatla kapatıyorum. Burası geçici de olsa güvende görünüyor. Dairenin içinde bir şişe su ve kesici bir metal buluyorum ve hemen çantaya atıyorum.
Hayatta kalmayı başardım. Ama bu bir gün. Daha kaç günüm var bilmiyorum. Artık bir sonraki adımı planlamalıyım. Daha fazla yiyecek bulmalı, güvenli bir barınak inşa etmeli ve belki… başka hayatta kalanları aramalıyım. Bu savaş bitmeyecek. Ama ben de pes etmeyeceğim.
Gün aydınlanır aydınlanmaz çok sessiz bir şekilde kendimi sokağa atıyorum. Talan edilmiş bir market daha buldum. Şnsımı deneyip içeri girdim. Rafların arasında yerde bir şey parlıyor. Kırık bir telsiz. Çatlak ekranına rağmen hâlâ çalışıyor. Telsizi elime alıp inceliyorum. Bataryası neredeyse bitmek üzere. Konuşma düğmesine bastığımda yalnızca cızırtı duyuyorum. Pillerin bitmek üzere olduğunu fark ediyorum. Yanımda yedek yok. Ama bu telsiz çalışırsa hayatta kalan biriyle iletişim kurabilirim. Umut tükenmiş değil. Marketin her köşesini arıyorum ama her şey talan edilmiş. Çalışır durumda bir pil bulamıyorum. Artık daha fazla market aramam gerekiyor. Gün boyu sessiz sokaklarda dolaşıp terk edilmiş dükkanlara giriyorum. Bazıları zombilerle dolu, bazıları tamamen boş. Her yeni kapı bir risk. Sonunda yağmalanmış eski bir elektronik mağazasının çekmecesinde bir çift pil buluyorum. Heyecanla pilleri telsize yerleştiriyorum. Çatlak ekran yeniden canlanıyor. Sinyal zayıf, ama bir ses geliyor:
Telsizden gelen ses:
“...Hayatta kalanlar... koordinatlar... güvenli yer...”
Ses çok boğuk. Bağlantı kesilmeden önce bir koordinat mırıldanıyorlar. Kalbim hızla çarparken cebimden bir kalem çıkarıp yanımdaki eski bir kağıda not alıyorum. Koordinatları yazdıktan sonra aklıma geliyor. Çantamda bir harita olmalıydı. Çıkardığımda eski ve buruşuk bir harita olduğunu görüyorum. Daha önce bir kitap arasında sakladığım, unuttuğum bir şey. Ama iş görür.
Elimdeki malzemelere bakıyorum: bant, tornavida, bir sopa ve çantadan çıkan kesici bir metal parça. Aklıma basit ama etkili bir şey yapmak geliyor. Metal parçayı sopanın ucuna sıkıca bağlıyorum. Tornavida ve bantla sabitliyorum. Elimde artık keskin uçlu bir mızrak gibi bir şey var. Hem mesafeyi koruyabilir, hem de savunma yapabilirim. Haritayı dikkatlice inceliyorum. Koordinatların gösterdiği yer, birkaç kilometre uzaklıkta bir kırsal bölge. Ama oraya giden yol zombilerle dolu. Yola koyuluyorum. Her adımda tehlike var. Bazı zombiler beni fark ediyor ama mızrağımla savunup kaçmayı başarıyorum. Bir sokak köşesinde eski bir otobüs durağında oturup soluklanıyorum. Boğazım kurumuş, açlık midemi kemiriyor. Ama zihnimde tek bir şey var: Güvenli yer. Hayatta kalan diğer insanlar.
Saatlerce yürüdükten sonra bitkin düşüyorum. Yakında bir apartmanın enkazına sığınıyorum. Fakat bir hata yapıyorum. Uyuyakalıyorum. Uyandığımda boğuk bir ses duyuyorum. Gözlerimi açtığımda bir zombi üzerime eğilmiş durumda. Mızrağımla onu geri savuruyorum, ama ikinci bir zombi daha var. Çığlık atıyorum, ama boğazıma bir dişin geçtiğini hissediyorum. Her şey kararıyor.
Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, bu bir zombi istilası. Her ne kadar bir film akışı gibi olsa da bu hikâye bir sonla biter. Ve o hazin son, beni buldu. Şimdi ben de onlardan biriyim...
(Odak karakterin zombileşmiş hâline yavaşça yaklaşır. Gözlerindeki insani ifade kaybolmuş, yerine açlık dolu bir bakış gelmiştir. Ekran kararıyor. Ve hikayemiz sona erer.)
Böyle bir senaryoda hayatta kalabileceğimi elbetteki düşünmüyodum😂. Bir zombi istilası olsa en başta ben zombi olurum😂😂😂