Tabii ki de sınırlı olanak ve amansız bir düşman seçeneğine tercih ederdim. Eğer sınırsız kaynaklarla mutlak yalnızlık gibi bir şey olsaydı gerçekten yaşamının ne anlamı kalırdı? Hiçbir şeyin peşinden gitmemek hiç kimseyle etkileşimde bulunmamak bunlar biz insanlar için aykırı şeyler. Günün sonunda her şeyin fazla olduğu ama hiçbir şeye anlam taşımadığı bir hayattan ne beklenir ki. İnsan yalnız kaldığında kendini tanıyamaz çünkü kimseyle paylaşamadığı bir dünyada varlığının bir değeri olmaz. Belki de bu yüzden sınırsız kaynaklar aslında en korkutucu şey olabilir. Bir süre sonra ondan da bıkar her şey bol ama hiçbir şeyin gerçekten değer taşımadığı bir boşluk. Ama diğer seçenek sınırlı kaynaklarla amansız bir düşmanla yaşamak bir anlam taşıyor en azından. Bir amacın bir hedefin var. Düşmanı alt etmek ya da onu araştırmak bir şeyler öğrenmek. Hayatta kalmanın kendisiyle ilgili bir şeyler keşfetmek bunlar hepsi bizi ayakta tutmaya yeter. Tıpkı bu dünyada bizim hayatta tutunmamızı sağlayan değerler gibi.
Orada yaşamak sadece nefes almak değil her anı mücadeleyle değerlendirmek olurdu. Zorluklar beni sınardı ama büyütürdü de. Baskı altında olmak bir şekilde beni harekete geçirir bir şeyler yapma isteği uyandırırdı.
Düşmanım beni yok etmeye çalışsa bile aslında bana bir anlam verirdi. Çünkü bir mücadele vardır işin içinde. Bir şeyin peşinden gitmek bir adım daha atmak için bir neden. Sınırsız kaynaklar olsa bile yalnızsam eğer o mücadeleye dair hiçbir şey öğrenemezdm. Ama sınırlı kaynaklarla bile bir düşmanla var olmanın beni bir anlamda daha insan kıldığına inanıyorum. Her adımda her savaşta bir şeyler öğrenir güçlenir hayatın anlamını yeniden keşfetmeye başladım bu yüzden belki de en doğru seçenek sınırlı kaynaklar ve amansız bir düşmanla yaşamak çünkü mücadele bizi biz yapan şeydir.