Akışa geçmek! Yani o anın içine tamamen dalmak, zamanı, yeri ve hatta kendini unutmak… Neredeyse sihirli bir deneyim gibi. Peki, akış anı gerçekten nasıl işliyor? Beynin içinde ne gibi kimyasal ve zihinsel süreçler harekete geçiyor? Haydi, bu durumu eğlenceli bir bilimsel yolculukla inceleyelim!
Öncelikle, akış anında beynin dopamin adlı mutluluk molekülü ana sahneyi alır. Ancak dikkat: Dopamin burada “yüksekten uçan” parti molekülü gibi davranmaz, aksine titizlikle ayarlanmış bir seviyede kalır. Beyin, dopamini tam gerektiği kadar verir; bu sayede yaptığımız işe olan ilgimiz, kendini tekrar eden ödül ve haz döngüleriyle beslenir ama kontrol elden bırakılmaz. Yani dopamin, bir bakıma beynin işine odaklanmasını sağlar ve bu durumda “dışarıdan gelen ödüllere gerek yok” der.
Akışta bir diğer kilit oyuncu norepinefrin! Bu kimyasal madde, beynin odaklanmasını artıran süper bir dikkat keskinleştirici. Akış anında beynimiz, çevrede olup biten dikkat dağıtıcı şeyleri süzgeçten geçirerek, yalnızca önümüzdeki işe odaklanmamızı sağlıyor. Bunu başaran da norepinefrin! Beynin “şu an bunu yapmalıyız, geri kalan her şey önemsiz” demesi, tamamen onun sayesinde. Sanki sahne ışıklarını tek bir noktaya odaklayan bir sahne yönetmeni gibi çalışıyor.
Bir de endorfin var ki işin eğlenceli kısmı burası! Bu kimyasal, vücudun kendi doğal “ağrı kesici”sidir. Örneğin, uzun bir yürüyüş sırasında ya da yorucu bir aktivitede, endorfin devreye girer ve acı ya da yorgunluk hissini bastırır. Bu sayede akış halindeyken o anki aktiviteye olan ilgimiz azalmaz; böylece tam bir “kaybolmuşluk” hali yaşarız. Maraton koşucuları, müzisyenler ya da saatlerce bir bulmacaya odaklanan insanlar akış haline girdiklerinde endorfin sayesinde fiziksel sınırlarını unutur.
Ve tabii ki anandamid var, bu kimyasal işin yaratıcı kısmını yönetiyor. Anandamid, “yaratıcı düşüncenin yakıtı” diyebiliriz; akış anında karmaşık problemlerle uğraşırken beynimizin farklı çözümler bulmasını sağlıyor. Bu madde sayesinde sıradan düşüncelerin dışında bir akış haline girebiliyoruz. Bilim insanları, bu “beyin dalgalanmasını” anandamide bağlıyor.
Akış durumunun gerçekleşebilmesi için yalnızca beynimizin kimyasallarla dolması yetmez; ayrıca, yapılan işin zorluk seviyesiyle becerilerimizin dengede olması gerekiyor. Ne çok kolay, ne çok zor. Zorluk seviyesi tam gerektiği gibi olduğunda, beynimiz “Bu işi yapabilirim, ama uğraşmam gerek!” diyor ve tam da burada akış başlıyor. Çok zor bir görev beynimizi strese sokar, çok kolay bir görevse sıkıcı hale gelir ve akış alanının dışında kalırız.[1][2][3]
Kaynaklar
- A. Dietrich. (2004). Neurocognitive Mechanisms Underlying The Experience Of Flow. Elsevier BV, sf: 746-761. doi: 10.1016/j.concog.2004.07.002. | Arşiv Bağlantısı
- M. Csikszentmihalyi, et al. Effortless Attention In Everyday Life: A Systematic Phenomenology. (9 Nisan 2010). Alındığı Tarih: 14 Kasım 2024. Alındığı Yer: OUP Academic doi: 10.7551/mitpress/9780262013840.003.0009. | Arşiv Bağlantısı
- A. Dietrich. Introduction To Consciousness. ISBN: 9781403994899.