Hepsine değil, bazılarına!
Çünkü genetiğimiz romantik değil de ondan. Bu nedenle olay ve olgulara siyah ve beyaz olarak bakmayız. İyiliği ve kötülüğü keskin sınırları ile ayırıp pay etmeyiz.
Çünkü biyolojimiz bize en iyi dans eden, en iyi şarkı söyleyen, en iyi vb.vb.vb. bahşedebilir. Ancak bütün en iyileri tekelimize vermez. En kötüler için de geçerli.
Bir insanın sağ eli , savaş alanında düşmanın tepesine en sert şekilde inerken, sol eli evinde çocuğunun başını aşkla okşayabilir.
Hal böyleyken türlü yol ve yöntemlerle, türlü nedenlerle ve bizce kötü olanların tümünün hayatın her alanında da, yemek yaparken, aşık olurken, çocuğunu okşarken de kötü olması gerekmiyor. İyi olarak bildiklerimiz için de ve tersinden öyle.
İyi bildiğimiz insan da her konuda iyi olmak zorunda değil.
Zaten insanları tasnif ederken ta en başta yaptığımız hata, doğruyu veya yanlışı, iyiyi veya kötüyü davranışın kendisine değil de kişinin kendisine mal etmek ve toptancı bir anlayış ile biraz da bunu elimizle iterek yaratmak ve ardından cezalandırmak değil mi?
Kanıt mı: Hiçbir insan doğuştan kötü veya iyi değildir.
Ancak romantik Türk filmlerinden aşina olduğumuz toptancı yaklaşım ne yazık ki ve esas oğlanlar ile esas kızlar üzerinden özdeşim kurarak bizleri de toptancı bir saflaşmanın tarafı yapıyor.
“Tecavüzcü Coşkun”u dolmuşta dövdürten, “AYI” Yadigar Ejder’i açlıktan öldürten biraz da bu toptancılığımız değil mi? Oysa hepsi pırlanta gibi emekçi sanatçılardı.
Bu nedenle psikopat, kötü, deli vb. karakterleri izlerken şayet toptancı bir bakış açımız yok ise, olay örgüsüne, neden sonuç ilişkisine, zorunluluğa ve karakterin bir bütün olarak yaşamına bakarak bir sonuca varıp, adını koyamadığımız ve nedenini bilemediğimiz bir sempati duymamız şaşılacak bir durum değildir. Çünkü eğer onu manipüle etmemiş, kandırmamış, ona sürekli yalan söylemiyor isek; özgür olan bir vicdanın yapacağı budur.
Bazılarının, filmdeki karakterlere benzediği için özdeşim kurup onları alkışlamasını, onlara sempati duymasını ayrı tutuyorum. Filmlerdeki karakterlerden de tercih imkanı olduğu halde kolay olanı seçene sempati duyulmasını da…
Sempatisini, türlü, haklı-haksız nedenlerle, kendine, yaşama ve dünyaya duyduğu öfkenin filmdeki karakterler üzerinden ve bir intikam duygusu ile tatminine dayandıranlar ise çok farklı bir alanın inceleme konusu. Ve korkarım ki bu alan adaletsiz bir dünyanın ürünü olarak hızla genişliyor.
Bazen de bunların hiçbir olmayabilir. Sempatimizin asıl sebebi tamamen sanatsal ve söz konusu karakteri canlandıranın muazzam performansına yönelik de olabilir.
Kaynaklar
-
Victor Hugo. (2011). Sefiller. Yayınevi: Tutku Yayınevi. sf: 361.
-
Carl Gustav Jung. (1996). Analitik Psikolojinin Temel İlkeleri. Yayınevi: Cem Yayınevi. sf: 253.
-
Sigmund Freud. (1996). Kitle Psikolojisi. Yayınevi: Cem Yayınevi. sf: 107.
-
Doç. Dr. Haluk Yavuzer. (1993). Çocuk Ve Suç. Yayınevi: Remzi Kitabevi. sf: 300.
-
Sigmund Freud. (1996). Beş Konferans Ve Psikanalize Toplu Bakış. Yayınevi: Cem Yayınevi. sf: 160.