Robert Oppenheimer ve Albert Einstein 20. yüzyılın en etkili fizikçilerinden ikisi olarak hem entelektüel açıdan zenginleştirici hem de kişisel olarak karmaşık bir ilişkiye sahiptiler.
Princeton'daki İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde yolları sık sık kesişiyordu; Oppenheimer 1947'de enstitünün müdürü oldu ve Einstein da 1933'ten beri orada ikamet ediyordu. Ofislerinin yakınlığı ikilinin sık sık bir araya gelmesine olanak tanıdı.
Rivayete göre Einstein, McCarthy döneminde hükümet soruşturmalarına katılmanın tehlikeleri konusunda Oppenheimer'ı uyarmıştı. Ancak Oppenheimer bu uyarıya rağmen Atom Enerjisi Komisyonu önünde ifade vermeyi seçti ve bu da 1954'te güvenlik izninin iptal edilmesine yol açtı.[1]
Einstein, nükleer silahların yıkıcı etkilerini gördükten sonra açıkça nükleer silah karşıtı bir pasifist olmuştu. Oppenheimer ise bu silahların geliştirilmesindeki rolüyle içsel bir mücadele veriyordu. Bilim insanlarının keşiflerinin etik kullanımını yönlendirme sorumluluğu olduğuna inanarak hükümet içerisinde nükleer politikayı etkilemeye çalıştı.
Kai Bird ve Martin J. Sherwin'in American Prometheus adlı eserine göre, ikilinin sohbetleri sadece bilimsel teorileri değil aynı zamanda çalışmalarının getirdiği ahlaki sorumlulukları da kapsıyordu. Nükleer silahların yayılması ve atom çağında insanlığın geleceği konusunda ortak endişeleri vardı.
Einstein bilim insanlarının ahlaki bütünlüklerini korumak için hükümet etkisinden uzak durmaları gerektiğini düşünüyordu. Buna karşılık Oppenheimer anlamlı bir değişim yaratmak için politika yapıcılarla aktif bir şekilde etkileşimde bulunmanın gerekli olduğuna inanıyordu. Bu da felsefelerindeki temel bir farklılığı ortaya koyuyordu.
Tüm bu farklılıklara rağmen birbirlerine derin bir saygı duyuyorlardı diye düşünüyorum. Einstein, Oppenheimer'ın liderliğini ve fiziğe yaptığı katkıları takdir ederken Oppenheimer da Einstein'ın teorik fizikteki çığır açan çalışmalarına büyük hayranlık besliyordu ama burası bir gerçek.
Şimdi Einstein'a sadece bakalım:
Albert Einstein, günlük hayatında çığır açan teorileri kadar ilgi çekici bir karaktere sahipti. Derin bir entelektüel merakı vardı ama aynı zamanda basit zevklerden de keyif alırdı. Bu da dehasını beslerken onu hayata bağlı tutan bir yaşam tarzı oluşturuyordu.
Einstein'ın en sevdiği şeylerden biri keman çalmaktı. Zor bir problemle karşılaştığında sık sık müziğe yönelir, bunun düşüncelerini netleştirdiğine inanırdı. Müzik onun için sadece bir hobi değil, yaratıcı sürecinin vazgeçilmez bir parçasıydı. Hatta bir keresinde
Çoğunlukla müzikle düşünürüm. Hayallerimi müzikle yaşarım.
demişti. Müzik tutkusu, bilimsel çalışmalarına da mükemmel bir şekilde eşlik ediyordu.
Günlük yaşamında sadelik ön plandaydı. Maddi şeylere ve görünüşe pek önem vermezdi. Genellikle rahat kıyafetler giyer, çorap giymeyi bile ihmal ederdi; onun için moda değil, rahatlık ve pratiklik önemliydi. Dağınık saçları adeta imzası olmuştu zaten, toplumun beklentilerine aldırış etmediğinin ve daha derin konulara odaklandığının bir göstergesiydi.
- Uzun yürüyüşler yapmayı severdi ve bunun düşünme süreci için vazgeçilmez olduğuna inanırdı. İster sokaklarda dolaşsın, ister doğada gezsin, bu yürüyüşler ona teorilerini ve fikirlerini düşünmek için gereken huzuru sağlardı.[2]
- Yelkencilikten hoşlanırdı yetenekli olmadığını kabul etse de :) Yelken açmak ona huzur verir, zihninin özgürce dolaşmasına olanak tanırdı.
Sosyal ortamlarda mütevazı ve samimi biriydi. Eğlenceli bir mizah anlayışı vardı ve genellikle neşeli sohbetlere katılırdı. Arkadaşları ve meslektaşları, büyük başarılarına rağmen onun alçakgönüllü olduğunu söylerdi.
Aynı zamanda derin bir şefkat ve toplumsal sorumluluk duygusuna sahipti. Barış savunucusuydu ve etkisini dünya meselelerinde sesini duyurmak için kullanırdı. Yazdığı mektuplar ve yaptığı açıklamalar, insani konulara olan bağlılığını ve daha iyi bir dünya arzusunu yansıtırdı.
Bitmek bilmeyen merakı onu her gün harekete geçirirdi. Einstein dünyayı sorgulamaktan asla vazgeçmedi ve evrenin temel prensiplerini anlamak için sürekli çabaladı. Bu özellik sadece bilimsel keşiflerinin değil aynı zamanda kişiliğinin de temel bir parçasıydı.
Şimdi Oppenheimer'a sadece bakalım:
J. Robert Oppenheimer, zekâsı kadar renkli bir günlük yaşama sahip biriydi. Hem bilim hem de beşeri bilimlere derinden dalmıştı. Sabahları genellikle erken kalkar, sert bir kahve ve sigarayla güne başlardı—alışkanlık hâline getirdiği sigara içimi, günlük rutininin ayrılmaz bir parçasıydı. Bu sessiz anlarda bazen şiir ya da edebiyat okur, sanatlara olan ömür boyu süren tutkusunu yansıtırdı.
Günleri yoğun akademik faaliyetlerle doluydu. Oppenheimer sadece teorik bir fizikçi değil aynı zamanda ilham verici bir öğretmendi. Öğrencilere ders vermek için ciddi zaman ayırırdı ve karmaşık kavramları anlaşılır hale getirme yeteneği sayesinde dersleri çok popülerdi. Meslektaşları onu sık sık derin tartışmalara dalmış halde bulur, çağdaş bilimsel düşüncenin sınırlarını zorladığını görürlerdi.
Latince, Yunanca, Fransızca, Almanca ve Hollandaca dahil olmak üzere birçok dili akıcı bir şekilde konuşurdu. Sık sık klasik edebiyat ve felsefi metinlerden alıntılar yapardı. Bu çok yönlülüğü bilimsel çalışmalarını zenginleştirir ve farklı bilgi alanları arasında bağlantı kurmasını sağlardı.
Kişisel tarzına gelince, Oppenheimer titiz görünümüyle tanınırdı. Keskin takım elbiseleri tercih eder, akademik çevrelerde onu farklı kılan bir zarafete sahipti. Detaylara verdiği bu önem sadece yüzeysel değildi; işine olan hassas ve metodik yaklaşımının bir yansımasıydı aslında umarım doğru terimi kullanmışımdır.[3]
Kara tahtadan uzaklaştığında, doğaya derin bir sevgi beslerdi. Ata binmekten büyük keyif alır, sık sık New Mexico'daki çiftliğine kaçardı. Bu kaçışlar derin bilimsel sorunları düşünmesi için ona huzur verir ve yoğun programından bir nefes alma fırsatı sunardı.
Oppenheimer ailesinin akşamları genellikle hareketli geçerdi. Eşi Kitty ile birlikte bilim insanları, sanatçılar ve yazarların bir araya geldiği buluşmalar düzenlerlerdi. Bu etkinlikler sadece birer parti değildi; fikirlerin özgürce aktığı ve disiplinler arası işbirliklerinin filizlendiği entelektüel ortamlardı.
Manhattan Projesi sırasında, günlük yaşamı olağanüstü bir liderlik rolü üstlenmesiyle şekillendi. Yoğun baskı altında, geniş bir bilim insanı ve mühendis ekibini ortak ve eşi benzeri görülmemiş bir hedefe doğru motive etme ve organize etme yeteneğini gösterdi.
Bitmek bilmeyen merakı ve azmi onu hem hayranlık uyandıran hem de gizemli kılan kişisel özellikleriyle dengelendi. Oppenheimer'ın günlük hayatı yoğun bilimsel çalışma, kültürel zenginlik ve doğayla derin bir bağın iç içe geçtiği bir mozaikti diyebiliriz.
Karşılaştırırsak:
Albert Einstein ve J. Robert Oppenheimer, bitmek bilmeyen bir merak ve sanata derin bir sevgiyle doluydular ama günlük hayatları sadelik ve tarz konusunda farklıydı. Einstein, sade bir yaşam tarzını benimsemişti; maddi şeylere ve toplumsal normlara pek takılmazdı. Rahat kıyafetleri ve o meşhur dağınık saçları, görünüşten çok derin meselelere odaklandığının bir göstergesiydi.
Oppenheimer ise tam tersiydi; dış görünüşüne çok özen gösterirdi, şık takım elbiseleri onun titiz ve metodik yapısını yansıtıyordu. İkisi de kafa dinlemek için yalnız aktivitelerden hoşlanırdı—Einstein uzun yürüyüşler yapar ve yelken açardı, Oppenheimer ise at binmeyi sever ve New Mexico'daki çiftliğine kaçarak huzur bulurdu.
Einstein'ın müziğe olan tutkusu, bilimsel yaratıcılığıyla iç içe geçmişti. Oppenheimer ise edebiyata olan sevgisi ve birden fazla dil bilmesiyle entelektüel yolculuğunu zenginleştiriyordu. Sosyal ortamlarda, Einstein mütevazı ve yaklaşılabilir biri olarak bilinir, esprili bir mizah anlayışına sahipti. Oppenheimer ise bilim ve beşeri bilimleri bir araya getiren canlı toplantılara ev sahipliği yapardı.
Bu bilgiler ışığında son olarak net ve kişisel cevabımı şöyle izah edebilirim: Oppenheimer ve Einstein'ın ilişkisi, derin entelektüel saygı ve ortak insani kaygılarla şekillenmiş karmaşık bir dostluktu. Farklı yaşam tarzlarına ve felsefi yaklaşımlara rağmen, her ikisi de bilimin insanlık üzerindeki etkisini derinlemesine sorguladı. Bu iki deha, sadece fiziğin sınırlarını zorlamakla kalmadı, aynı zamanda bilim insanlarının toplumsal sorumluluğunu da yeniden tanımladı. Belki de en büyük ortak noktaları, insanlığın geleceği için duydukları endişe ve daha iyi bir dünya yaratma arzularıydı; bu da onların ilişkisini tarihin en etkileyici entelektüel ortaklıklarından biri haline getirdi.
Kaynaklar
- K. Bird. (2006). American Prometheus: The Triumph And Tragedy Of J. Robert Oppenheimer. ISBN: 9780375726262. Yayınevi: Vintage Books.
- W. Isaacson. Einstein: His Life And Universe. ISBN: 9780743264730. Yayınevi: Simon & Schuster.
- R. Monk. Robert Oppenheimer: A Life Inside The Center. ISBN: 9780385504133.