Tanımlanabilen , görünebilen hiçlik olmaktan çıkar!
Varlığın, hiçliği tanımlaması imkansız gibi geliyor. Tanımlamış görünür sadece fakat kullanılan dil ile tasavvur edilene zum yaptığımızda dönüp dolaşıp varlığa içkin bir zemine otururuz. Çünkü bildiğimiz, deneyimleyebildiğimiz başkaca bir çıkış noktamız yok, varış noktamız da...
Misal hiçliği tanımlarken tek başına kullanmayız. Ya ne "var" sorusuna bir cevap olarak "hiçlik var" ya da hiç "bir şey" diyerek yanıt veririz. Ya da hiçliği tasavvur ederken bizim varlığımıza bitişik bir boşluk hayal ederiz.
İster "var" ve "bir şey" ifadeleri üzerinden dilsel ister boşluk tasavvuru üzerinden mantıksal varışlarımız, hem içerik olarak varlığın argümanlarına dayandığından hem de daha önce defalarca ispatlandığı üzere, gözlemlerimizin, ölçümlerimizin, akla ve mantığa dayalı öngörülerimizin (Matematik dahil) yetersizliğinin bir sonucu olarak da boşluğu “hiçlik” yerine kullanamayız. Dolayısı ile “hiçliği” yine tanımlayamayız.
Bir canlının kendi ölümüne yönelik hissiyatı, hangi yol, yöntem, teknik, araç ve dili kullanırsa kullansın, hep canlılığa dair ve sadece abartılmış hissiyatlar şeklinde olur.
Aslına uygun olabilmesinin "tek sahte" koşulu canlının ölmesidir. Bu durumda da tanımlayacak varlık olamayacağından aynı sonuca varılır. Çünkü iki durumun aynı anda var olma olasılığı yoktur. Bu durum varlık ve hiçlik için de geçerlidir kanısındayım.
Matematikte sıfır veya boş küme misali evrenimizin bir yerden sonra bir "şey" (yani henüz bilmediğimiz demek daha doğru olur diye düşünüyorum) içermemesi “hiçlik” değildir. Nihayet evrenin kendisi var. Tıpkı boş kümenin kendisinin var olması gibi. Tıpkı sıfırın bir şeye tekabül etmesi gibi…
Evrenimizin ötesi var mı, yok mu, tek evren mi, çoklu evren mi, ötesi hiçlik mi, değil mi henüz somut olarak bilmiyoruz.
Diyelim ki ötesi var ve hiçlik. Bunu tanımlayabilmek için en azından dilsel, mantıksal ve matematiksel dayanaklarımız olmalı ve mümkünse ölçülebilir olmalı. Bunlara yanıt verebilen bir olgu hiçlik vasfını zaten yitirir.
“Hiçlik” hiç birine yanıt veremiyor, yani dile uymuyor, mantığa oturmuyor, matematikle ölçülemiyor, gözlemlenemiyor ve öngörülemiyor ise; burada “hiçlik” değil bilmeme durumu açığa çıkar. Her bilemediğimiz şeye de “hiç” diyemeyiz. Diyebilseydik halen mağarada yaşıyor olurduk. Bugünkü medeniyetimizi bilinemez denilip bilinir kıldıklarımıza borçluyuz.
Yine de ısrarla hiçlik vardır diyorsak; geriye söylenecek tek bir şey kalır: Var olduğumuz sürece “hiçlik” yoktur, yok olduğumuzda da “hiçliğin” var olup olmamasının varlık üzerinde bir hükmü yoktur. Dolayısıyla varlığını kanıtlayacak varlık ve kanıtlama imkanı da yoktur...
Atom altı dolanık parçacıkların aynı anda hem var hem yok, hem her yerde hem de hiç bir yerde olmasının- olmamasının kendisi “hiçliğe” değil, bilim ve teknolojimizin ancak bugün için yetersiz oluşuna bağlanabilir. Her nedenini henüz bilemediğimiz şey “hiçliğe” bir kanıt değildir. İnsanlık tarihinin en sık kullanılagelen akılsal, mantıksal ve matematiksel ifadelerinden biri “şimdilik”, diğeri “bilmiyoruz” ifadelerdir. Bence burada en önemli olan şey sabırdır... Yani hiçlik değil sabır…
Kim bilir belki de hiçlik; dildeki, anlamı güçlendirme işlevi dışında bir anlam ifade etmiyordur. Bu da ölüme yönelik, insanın içine düştüğü dehşeti (reddedişi) ifade etmede kullandığı üzere, bilim insanlarının, entropiye bağlı olarak öngörülen, evrenin nihai ısıl ölümüne ve her şeyin anlamsızlaşması durumuna yönelik reddedişinin bir ifadesi de olabilir. Cidden dehşet verici ..