CESARETLE...
Fakat bu öylesine bir cesaret değildir. Altı dolu, her tür pratiği ve düşünsel alt yapısı ile; “mevcut olan bana dar geliyor, beni boğuyor, sınırlıyor” nesnel tespitine dayanmalıdır.
Zira dâhileri dahi yapan şey de budur. O güne değin bilimin koymuş olduğu sınırlara dayanıp ötesine ve o güne kadar ki bilimsel tespit ve yöntemlerin dışına çıkabilme cesareti gösterebilmeleri…
Fakat yinelemekte fayda var: Bu öylesine, “ben kural tanımam, kafamda bilimi aşkın düşler var” demekle olmaz. Aksine; bilimin gelebildiği en üst aşamaya hakkıyla geldikten sonra, ötesine geçmekte bilimin ( ki bazen tutuculuğu tutar) tutuculuğunun engeline takılma durumunda ( ki nadirdir) , bu engeli ve yine bilimin temel öğretisi olan bilimsel kuşkuculuğa dayanarak aşma cesareti ile olur.
Bunu bugüne değin yapanların temel çıkış sorunsalı “ya öyle değilse” şeklinde olmuştur. Ancak bu “ya öyle değilse” çıkışı oturulan yerden yapılan bir çıkış değildir. Bilimin o güne değin ilgili konu ile ilgili olarak ortaya koyduğu bütün argümanları elekten geçirerek, gösterdiği tüm yollardan yürüyerek bir sonuca ulaşamamanın verdiği haklı arayışın cesaretidir.
Tüm meslek gruplarında, belirli bir yaştan sonra bir hak olarak bilinen emeklilik bir tek bilim insanlarında yoktur. Çünkü onların mesaisi yoktur… ONLAR GÖNÜLLÜ ADANANLARDIR….
Bilginin çerçevesinin dışında düşünme yeteneği ( cesareti) böylesi bir kara sevdanın tornasından geçmek zorundadır. Ötesi, ne emek demokrasisi ne de bilimin hakkaniyet felsefesi ile örtüşmez.