Kötülük bir zorunluluk değil tercihtir!
Bu tercihe vesile olan elbette zorlayıcı, teşvik edici veya hazırlayıcı koşullar olabilir. Ancak aynı koşulu yaşayanlar arasında biri dahi kötülüğe yönelmiyorsa hipotezimiz çöker.
Nitekim bugün küresel ölçekte (kötü olanlar dahil) hiç kimse “yaşasın kötülük” demiyorsa, kötülük mantık ile ve masumane bir şekilde gerekçelendirilemez demektir.
Tabi her şeyden önce insanın özünü inkar etmesi olarak tanımlanan yabancılaşmaya bağlı olarak ve egemen güçler eli ile yalanın, manipülasyonun, tersyüz etmenin bu denli olağanlaşıp sıradanlaştığı dünyamızda takdir edersiniz ki önce kötülüğün tanımında ortaklaşmalıyız ki ne dediğimiz anlaşılsın. Çünkü herkes bulunduğu konum üzerinden kötülüğü tanımlamaya kalkıştığında yer yüzünde kötü olmayan hemen hemen tek bir kişi bile kalmaz.
Nitekim gerek felsefi gerekse etimolojik açıdan kötülüğün birden fazla tanımı olduğunu söyleyebiliriz. Buna teolojik, sosyolojik vb. alanlar üzerinden de tanımlama yapmaya kalkıştığımızda işin içinden çıkamayız. Ancak ortaklaşılan temel şey bir tutumun, düşünüşün, yönelimin ve özellikle eylemsel netice itibarı ile iradi olarak bir başkasına zarar vermeye yönelik olması şeklinde özetlenebilir.
Bunun ahlakla olan ilgisi bilindiği dinsel tanımı üzerinden değil aksine kelimenin kökeni olan “hulk” (doğuş) üzerinden ve doğuşa , doğasına uygunluk şeklinde ele alındığında ; insan olarak doğamızın, sonradan türlü araç ve yöntemlerle beslenen ve açığa çıkmaya teşvik edilen fakat zaten donanım olarak kendisinde saklı olan bir anomali-kusur olarak kötülüğün karşımıza çıktığını görürüz.
Dayanağımız, insanın özünde iyi bir varlık oluşudur. Fakat ister bu iyi varlık oluşun isterse kötülüğün ortadan kaldırılması çabasının ancak ve ancak bilinç ile mümkün olduğunu bilmeliyiz.
Bilinç bize sihirli bir değnek sunmayacak elbette. Ancak kötülüğün en önemli yetişme alanı olan bencilliğin varlığını sürdürebilmesinin bile bizcil olma zorunluluğuna ve gönüllü olarak (Gönüllülük=zorunluluğun kavranmasıdır) bağlı olduğunu kavratması açısından en önemli araçtır.
Ölümsüzlük bunu sağlar mı bilemem. Fakat bunun sağlanabilmesi için illaki ölümsüzlük olmasına gerek olmadığını hem biliyorum hem de kanıtları ile sunabilirim.
Bizdeki tüm kusurları sürekli besleyen, üstüne yapay kusurlar ekleyen ve ( sömürü daha sorunsuz sürsün diye) bunun farkına varmamamız için , eğitimden siyasete, dinden felsefeye, ekonomiden medyaya, her tür araç ve yöntem ile ve kesintisiz olarak bizlerin beyinlerini dumura uğratan bu ceberrut düzenden ( kapitalizm) kurtuluşumuz, yeni, özlenen insana giden yolda adımlarımızın hızlanmasına vesile olacaktır. Sevgiyle…