Din özelinden bağımsız olarak düşünürsek, bir varlığın bilinç seviyesinin, mantığını faaliyetlerini yönetme biçimini değerlendirirsek, yaşamın sonunda pozitif ya da negatif bir değerde biyo-enerji alanına sahip olduğunu öngörelim. Kişinin sürüngen beyin- limbik sistemi yönetebilecek korteks gelişimi, onu akıl ve mantığı doğrultusunda faaliyete itecektir ve pozitif enerji alanı sağlayacaksa, bu yönetimin olmadığı, vicdan ile çelişen faaliyetler de, kişiyi negatif enerji alanı sahibi yapacak diyelim. Biliyoruz ki, yaptığımız hata ve yanlışların farkındayız ve bu faaliyetleri kendimize yalan söylemeden yapamayız. Şu anda bu kötülüğü yapıyorum ama........ işte boş alana ne gelirse gelsin, biliyorum ki yanlış bir şey yapıyorum. Yanlış yaptığını biliyor olmak, faaliyeti kortekse rağmen menfaat vs amaçlı kişinin kendisiyle çelişmesi anlamına geliyor. Bu faaliyet arttıkça, kendimizle çelişmek de kolaylaşıyor. Beynin ürettiği manyetik alan ve kalbin ürettiği manyetik alanların bu faaliyetler toplamının etkisinde şekillendiği öngörüsü ile, ölüm esnasında varlığın negatif enerji alanına sahip olduğu üzerinden, nötrlenmesi olarak düşünülebilir ceza. Çok din özelinde ele alındığı için hurafe ya da masal gibi gelebiliyor kulağa bu tür tekamül ile ilgili konular. Oysa benzer şeyler sosyal hayatta da gerçekleşiyor aslında. Kişinin doğmuş olması, onun insan olabilmesi anlamına da gelmiyor bu açıdan. Kişi çevresel olarak kim olacağı ona yüklenen kişi kaldığı sürece aslında doğmamış olarak değerlendirilebilir. Kişi kendi kişisel özelliklerini keşfetme ve geliştirmesiyle, kendi kendini doğurmakla yükümlü aslında. Ki, kim olacağını seçsin ve o olabilecek çabanın enerjisini kazansın. İşte kendi kendini doğuramamış kişiler, daha çok tanrıyı suçlamayı, ya da tanrısal erk i yüceltmeyi severler. Kendi olamadıkları için gruba dahil olma, ya da tanrısallığın gölgesinde garanti altında olma konforu, onları korkularından yapay biçimde uzaklaştırır. Bir kısmı da, tanrısal erk e karşı durmayı güçlü olmak zanneder. Tanrı yok din yalan gibi altı boş ve anlamsız karşı durduğu şeyi reddedecek teorik çelişkileri kabullenmek zorunda kalır. Bu tarz kişilerin tanrının cezalandırıcı olup olmadığı ile değil, kendisinin kendisi olup olmadığı ile ilgilenmesi gerekir. Yani tanrısal sorgulama yapmak için önce kendine rasyonel bakışı kazanabilmiş olmak gerekir.
Burada ceza veren tanrıdan cok, tekamül etme zahmetine katlanmayan birey özne. Gelişim çabası olmadığında, kişi nötrde kalamaz uzun süre. Bir konuda uzmanlaşmak, insan beyin için olmazsa olmazdır. İnsan olmanın en temel kuralıdır. Otokontrol, limbik sistem sürüngen beyin yönetimi, güçlü bir korteks ile gerçekleşecek çünkü.
Ceza veren ya da ödüllendiren tanrıdan çok, kendini tanıma, varlığını anlama, kendini keşfederek amaçlarını bulma ve uzmanlaşma çabasına girme konularında KARAR VEREN BİREY burada belirleyici unsur. Çünkü, kararlarını BİZZAT KENDİSİ veriyor. Tanrısal bir gücün zoruyla vermiyor, kendisi seçiyor kişi. Günümüzde görüntüleme sistemlerinin gelişimiyle, hangi faaliyetlerin olumlu, hangilerinin olumsuz elektromanyetik alan ürettiğini bile görebiliyor olacağız yaygın şekilde yakın zamanda.
Ayrıca tanrısal bir erk in cezalandırıcı olması ya da olmaması, bireyin gelişimi, yaşamının sonunda ulaşacağı faaliyetlerinin sonucu açısından birşeyi değiştirmiyor.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Kaynak. (30 Mart 2020). Alındığı Tarih: 30 Mart 2020. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı