Çünkü insanlar kendilerinin özel olduğunu hissetmek, başkalarının bilmediği bir şeyleri bildiklerini zannetmek istiyorlar ve bunun üzerinden belli bir takipçi kitlesi kazanıyorlar, bu da "özel" oldukları inancını pekiştiriyor. Tabii ki özel değiller, özel bir bilgiye sahip değiller ve takipçileri çok akıllı insanlar oldukları için onları takip etmiyorlar. Hepsi, sadece cahiller.
Birkaç örnek... Bu fotoğrafta Alper Gezeravcı'nın halata bağlı olduğunu ima etmişler:

Halbuki dümdüz fotoğrafı inceleyerek görebileceğiniz gibi, o halatlar vücuduna bağlanmıyor. Arka plandalar (ki öyle olmasa, bütün açılardan görünürlerdi):

Nasıl bir çakallık olduğunu şuradan anlayın: Kendilerinin 3-5 paylaşım önce paylaştıkları videoda, aldıkları karenin birkaç kare sonrasını (ve o iplerin gerçek pozisyonunu) görmek mümkün:

Bunun "gerçek yerçekimsiz ortam" olduğunu iddia etmişler. Zero G uçuşları benzer bir deneyim sağlasa da, ISS'ten çok daha alçakta ve çok daha yavaş giden bir uçakla yapıldığı için ve daha önemlisi, en fazla 20-30 saniye süren düşüşler sırasında yerçekimsiz ortam yaratılabildiği için (gerçekte "yerçekimsiz" de değil tabii ama o başka bir konu), ISS'teki kadar pürüzsüz bir yerçekimsiz ortam yaratılamıyor. Neden? . O "yerçekimsizlik" hissine neden olan kuvvet, hızın karesiyle artıyor. Saatte birkaç yüz kilometre hızla giden bir uçağın yaratabileceği hisle, saatte 27580 kilometre hızla giden ISS'inki arasında birkaç bin katlık fark olması normal.
Ayrıca video art niyetli bir şekilde kesilmiş, çünkü gerçek videonun tam da düşüşün bittiği veya başladığı kısımlarını almışlar; orta kısımlarını (ki oralarda ISS'tekine daha benzer bir yerçekimsizlik hali var) bilerek atmışlar:
Uzay ortamındaki insanlar savrulmalı demişler. Neden savrulsunlar? . Kuvvet yoksa, ivme de yok. Uzay boşluğunda ("ağırlıksızlık hissi" sırasında) herhangi bir yöne doğru kuvvet uygulanmadığı için, insanların herhangi bir yöne doğru ivmelenmesi ("savrulması") için de bir neden yok. İlkokul bilgisi bunlar.
Burada mikrofonu "bıraktığı anda yere düştüğünü" söylemişler; halbuki bariz bir şekilde bırakmadan önce elini aşağı doğru hareket ettirdiği için ilk hız veriyor ve mikrofon da "aşağı" doğru ilerliyor. Ayrıca göz göre göre yalan söyleyerek, "hiçbir güç harcamadan yukarı çekiliyor" denmiş, halbuki videoda bariz bir şekilde ayaklarıyla kendini yukarı itiyor.
Burada bir film setinde ağırlıksız ortam izleniminin nasıl yaratıldığını göstererek, ISS'teki astronotların da o şekilde asılı kaldığını iddia etmişler. Bir şeyin simüle edilebiliyor olması, o şeyin gerçek versiyonu olmadığı anlamına gelmez (buna "şüphe safsatası" diyoruz). Eğer öyle olsaydı, savaş sahneleri taklit edilebiliyor diye tarihteki savaşların da sinema/tiyatro hilesi olduğunu, belgesellerdeki sahnelerin bir kısmı kontrollü ortamlarda çekildiği için doğada av/avcı ilişkilerinin olmadığını, tıpta eğitim simülasyonları yapılıyor diye tedavilerin gerçek olmadığını söylememiz gerekirdi.
Aşağıdaki fotoğrafta gayet sıradan bir katlanmayı "Kesin ip var!" düzeyine çekmişler:

Hadi o ip olsun (ki değil), arkadaki astronotun serbestçe uçan tişörtü de mi iple o şekilde, tam da yerçekimsiz ortamda olmasını beklediğimiz biçimde havalandırılıyor?

Devam edeyim mi? Gerek yok. Yazdıkları her şey, ağızlarından çıkan her şey yalan veya çarpıtma. Çünkü var oluşları alternatif ve yalan bir hayal dünyası üzerine kurulu. Var olmaya devam edebilmeleri için, o yalan dünyasının sürdürülmesi gerekiyor.
Zaten "Eğer kandırmak isteseler, yarım akıllıların çözebileceği kadar basit hatalar yaparlar mı?" gibi bir soruya cevaben "Aklı olan insanlar, herşeyin kurgu olduğunu anlasın diye bilerek hata yapıyorlar..." açıklamasını yapan birinden derin bir bilimsel analiz yapmasını bekleyemezsiniz.
Bilimi bilim insanlarından öğreniniz. Twitter gibi değer-odaklı değil, sansasyon-odaklı sosyal mecralarda geçirdiğiniz zamanı minimize ediniz. Bol bol kitap okuyunuz.