Dini metinlerde "asıl anlamın kastedilmediğini" söylüyorsak yani yazanları bir "benzetme" olarak görüyorsak artık olay bizim benzetmeyi nasıl yapacağımızdadır. Şu açık ki ortada bir dini metin ve bilimsel bir gerçek var. Yani bu durumda benzetme yaparken elimizde sadece benzetilen ve benzeyen olgular ve bu olguları birbirine bağlayacak "bir fonksiyon" kalıyor. Benzetilen ve benzeyen olguları zaten baştan belirlemiştik, sadece bu olguları birbirine bağlayacak bir fonksiyon kalıyor ve aslında bu fonksiyonu yazan sizsiniz. Yani sadece dini bir metni bilime göre yorumlayan bir fonksiyon yazıyorsunuz.
Bunu "Tanrı'nın söylediğini anlamak" olarak görmenizde hiçbir sakınca yok ama bu sadece dinini bilime göre yorumlamaktır. Geçmişteki dini metinler ile günümüzdeki (yani o zamana göre gelecekteki) metinler arasında bağlantı kuran yani o benzetme fonksiyonunu yazan biri varken "bilinmeyen bir şeyi" bilmiş veya geleceği bilmiş olmuyor.
Bu yüzden "Düz dünyacı komplo teorisyenleri" de aynı dinde dünyanın düz olduğunun söylendiğini iddia edebiliyor. Dininin bilimsel gerçeklerle çelişmediğini söyleyen başkası da dinde "dünyanın yuvarlak olduğunu" söyleyebiliyor. Denizlerin karışmadığını sanan biri de mucize olduğunu iddia edebiliyor. Yani farklı kişiler farklı benzetme fonksiyonları ile farklı bir benzetme kurabiliyor. Hatta çeviriden kaynaklanan farklı yorumlar bile olabiliyor. Bu yüzden aynı din için yüzlerce, binlerce farklı görüş var.
Dünya üzerinde birçok farklı inanç ve fikir var ve bu benzetme fonksiyonunu "yeteneği olan herkes" yazabilir. Örneğin. "Kütük devrildi, insan oluştu." diye bir fikir ele alalım. Bu fonksiyonu şöyle yazabiliriz:
"Kütük nedir, ağaç. Ağaç bitkidir. Bitkiler üretici canlılardır. Tüketici olan canlılar üretici canlılardan beslenir. Yani insan aslında bitkiden oluşmuştur."
Başka bir örnek ise "İnsanlar gökten düştü." fikri olsun. Bunu uzatmayacağım. "Gökte ne var? Yıldızlar. E hepimiz bir zamanlar yıldız tozuyduk."
Şimdi de birkaç iddiaya bakalım. Örneğin Evrenin genişlemesinin bilindiğine yönelik bir iddia var. Kontrol ettiğinizde çeviri ve anlam fonksiyonu bakımından çok çeşitlilik bulunuyor. "Genişlik sahibiyiz" olarak da çeviren bulunuyor, "genişleticiyiz." olarak da çeviren bulunuyor, "gücümüz buna yeter." gibi bir anlamda çeviren de bulunuyor. Evrenin genişlediği bilinmediği zamanlarda da "genişleticiyiz." olarak çeviren de bulunuyor, evrenin genişlediği bilinmediği zamanlarda "genişletmek" ile alakası olmayan bir şekilde de çeviren bulunuyor. Yani bu geniş çeşitlilikte herkes birçok anlama göre çevirmiş gibi görünüyor. Daha sonradan evrenin genişlediğini bildiğimiz için o geniş çeşitlilikten geçmişte "genişleticiyiz" olarak çevrilen fonksiyon alınıp "Önceden de bildiği" fonksiyonu yazılıyor. Ancak önceden bunu bilemeyen kişiler ve anlamlar görmezden geliniyor.
Yer ve göğün ayrılması konusunda da anlam fonksiyonu yazıldığını söyleyebiliriz. Buna bir fonksiyon yazıp "Büyük Patlama sırasında her şey bir bütündü ve ayrıldı." ile bağlayabiliriz ama bu birkaç durumu göz ardı etmek olur. Büyük Patlama sırasında gök veya yer diye bir şey yoktu. Bunlar Dünya'dan bakan insanların iletişimi kolaylaştırmak için kullandığı kelimeler. Tıpkı evrende aşağı veya yukarı olmadığı gibi yer ve gök de yok. Hatta büyük patlama sırasında Dünya da yoktu. Dünya'daki yer ve gök ayrılmadı çünkü insanların yer ve gök tanımı gereği her zaman bitişikti. Gördüğünüz gibi bunu doğrulayan bir benzetme fonksiyonu yazabildiğimiz gibi daha fazla ayrıntı ekleyerek uyumsuz bir benzetme fonksiyonu yazabiliyoruz.
Aynı şekilde "sudan yaratılma" konusu da birçok anlama yorumlanabilecek bir konu iken sadece bir anlamı alınır. İnsanlar için suyun öneminden bile bahsedilmiş olabilir. Hatta insanların etkileştiği her maddeyi yaratma malzemesi olarak alabilirsiniz. Yukarıdaki yıldız tozu örneğini hatırlayın. Su da diyebilirim, yumurta ve sperm de diyebilirim, toprak da diyebilirim yıldız da diyebilirim. Her şey ile benzerlik bağlantısı kurabilirim. Bu sayede günümüzde olan bir şey ile bağlayan bir fonksiyon yazarım ve "geleceği bilmiş" olduğuna inanırım.
Demirin indirilmesi ifadesi de demirin göktaşları ile geldiğinin bilinmesi olarak yorumlanmış. Burada da "demiri indirmek" ifadesi ile demirin ufak bir kısmının asteroitlerden gelmesi arasında bir fonksiyon yazıldığını görüyoruz. Öte yandan aynı kelimenin "bağışlamak" anlamında kullanıldığını görüyoruz. Çünkü böyle bir durumda gökten indirmek anlamını kullandığınızda "saçma" oluyor. Böyle bir durumda demirin de gökten inmesi anlamında kullanılmadığını düşünebiliriz ancak bazı kişiler "diğer anlamı ile kullanma" fonksiyonunu yazan kendileri olmasına rağmen bunu kullanıyor.
Embriyonik gelişimin 3 evrede olduğunun bilindiği iddiasına da bakalım. Bu gelişimi 23 evreye ayıran da var, 12 evreye ayıran da var. Bu, rastgele 3 ana nokta alıp "Bakın nasıl da bildi!" demeye benziyor.
Amniyotik kesenin doğum sonrası dışarı atıldığını hesaba katarsak karın, karın içi (rahim) ve zar diye sıradan bir kişi bile (kendine göre, hiçbir "bilgelik" sergilemeden) evreler yazabilir. Hatta 5 evre de yazılabilir, 2 evre de 15 evre de. Bunlar tamamen keyfi sınırlamalardan ibaret. "Evre" nesnel bir gerçeklik bile değil. İnsanların illa bir şeyleri kategorilere ayırma isteğinin bir ürünü. Doğada ise böyle bir şey yok. Eğer ki bu keyfi "evre"leri savunmak istediğiniz başka durumlara göre istediğiniz gibi 3'e 5'e çekebiliyorsanız bu, bir şey "bildiğinin" göstergesi olmaz.
Gördüğünüz gibi yaptığımız şey şu an bildiğimiz bilimsel gerçekler ile geçmişteki metinleri birleştiren bir fonksiyon yazmak. Bu fonksiyonu yazan biz olduğumuz için zaten gördüğümüz, bildiğimiz ile bir fonksiyon yazıyoruz. Yani kısaca zaten gördüğümüz, bildiğimiz ile birleştiren bir fonksiyon yazıp görülen ve bilinene ulaşınca şaşırmak biraz tuhaf görünüyor ve bu durum yetenekli bir kişinin elinde birçok fikre, inanışa yapılabilir.
Diğer yandan inanmak için sadece inanma ihtiyacı yeter. İnanma ihtiyacı yeterli olan yani "sadece inanan" biri bilimsel gerçekleri "Tanrı'nın dediğini anlamak" olarak görebilir. Ancak sadece inanma ihtiyacı yeterli gelmeyen kişiler birçok fonksiyondan kendi yazdığı ya da buna uygun fonksiyonu binlerce yıl önce yazılmış gibi görüp inanma ihtiyacını ek gerekçelerle doldurmaya çalışır. Lütfen inanıyorsanız "sadece inanın" inanma ihtiyacı yeterli gelmiyorsa da inanmayın. Tabii ki kendi seçiminiz ama diğer seçenek "gerçekten inanmak" değil inanmak için kendini zorlamak gibi geliyor bana.
Yanlış anlaşılmamak için tekrar yazıyorum. Bu "yorumları" dininizin gerçekliğine ya da gelecekten geldiğine yönelik bir "kanıt" olarak sunmadığınız ve "Tanrı'yı anlamak" olarak gördüğünüz sürece "o inanca gerçekten inanmış" olursunuz ve bu yorumları kanıt diye sunup inanma ihtiyacı yeterli olmayınca kendinizi zorlamaktan çok daha iyi ve rahat bir yöntem olacaktır.
450 görüntülenme