Matematiğin mantıksal önerilere indirgenebildiği geçtiğimiz yüzyıl kanıtlanmıştı.
Bilimsel temellere dayanmayan ahlak doğa dışıdır, akla değil ancak güçlüye hizmet edebilir.
Ahlakın nasıl bir şey olması "gerektiğini" tartışmak, dayatmacı, yani özünde ahlaksız zihniyetin özelliğidir.
Ahlakı bilimsel temellere dayandırmak için doğamıza uygun ahlakın nasıl bir şey "olabileceğini" keşfetmek gerekir.
Referans doğru olmazsa "bilimsel" ölçümler ve kanıtlar da yanlış olur. Ama maalesef elimizde doğru bir referans yok. Ahlakın hangi bilimsel temellere dayandırılacağını bilemeyiz, çünkü hiçbirimiz o düzeyde ahlaklı değiliz. Ama sağduyulu kişiler ahlakı felsefi ve bilimsel temellere dayandırmak için bazı ölçütler geliştirebilirler.
═══
Aslında bilim ve teknolojiyle uğraşma hevesimizin altında "varlık sevgisi" yatar. Var olduğunun farkında olan, varlığından haz duyan, sürdürmek isteyen ve elindekini kaybetmekten korkan her canlı gibi, kökenimizi arama, anlama, geliştirme arzusu duyarız.
Birlikte ve tadında yaşanan bir evren arayışı içindeki canlılar için, sadece var olmak bile yeterince ortak bir temeldir.
Ancak kadim korkuların ve onlardan türeyen nefretin getirdiği entegrasyon sorunlarımız var. Şimdilik dar ve sakat "BEN"ler veya "BİZ" ler oluşturabiliyoruz.
Kadim korkular minik zihinlere "adeta bir fon ışığı gibi" yayılarak yerleşiyorlar. Biçimlenmiş, yetişkin bilinç öylesini algılayamaz, ama onlara göre davranır. Gerisi bir tür evrim, ama dümdüz bir elektrik alanı gibi değil, yıkımın mekanizması yardımıyla yayılıyorlar:
═══
Damıtılmış, tek başına var olan kötülük yoktur. Yıkım işine sevme yeteneğini sakatlayarak başlar, arızalandırdığı sevginin enerjisini kullanarak nefret üretir ve kendini çoğaltır.
Kötülüğü sakatlanmış sevgi doğurur. Birçok kötü insanın tutkuyla işbirliği yapabilmesinin altında yatan muazzam yıkıcı enerjinin sırrı budur. Onlar aslında duygulu, ama arızalı varlıklardır.
═══
Yukarıda belirttiğim mekanizma kadim korkuları, onlardan kaynaklı hırs ve yıkıcılığı insan kültürüne "özellikle inançları kullanarak" iyice yerleştirdi. En gelişmiş türüz, ama resmen tür arızası veriyoruz. Kendi türümüzü katletme şampiyonu olduk. Hastalandık.
An itibarıyla ekranlarda izlediğimiz gibi; kötülük gene inançları kullanarak yayılıyor, çoluk, çocuk ayırmaksızın katliamlar yapıyor.
İnançların neredeyse tamamı akıl dışı oldukları halde, sevdirilerek, yüceltilerek, kandırılarak, korkutularak, akıllar inançlara uygun hale getirilmiş.
Örnek; daha çocukluktan "seçkin kul" öğretisiyle iltimasa alıştırılan ırkçı siyonistler, büyük güçler tarafından desteklenmekten de hoşlanıyor ve güce tapıyorlar. Çok büyük cezalar ve ödüller (Cennet) karşılığında; kendileri dahil, en az 15 Milyar insanın, atalarının ufacık bir elma hırsızlığı yüzünden sürgüne ve sayısız acıya mahkum edilmesini makul görüyorlar.
Sonsuza kadar güzelce beslenen, yalaka bir çiftlik hayvanı olabilme uğruna, nice mazlumların çektikleri ve çekecekleri acılara aldırmamak ne tür bir bencilliktir?
Eğitmenleri böyle masallar yoluyla, bir çuval kötülüğü bir yudum sevgiyle tatlandırıp yutturuyorlar. Ahlakçı görünerek ahlak bozuyorlar.
Bu zihniyet sadece ırkçı siyonistlerin mi tekelinde? Din adı altında, tarih boyunca kaç milyar insan öldü, işkence çekti, sayan var mı?
═══
Geçtik inançları, bilimi bile sömürü ve katliam yolunda kullanan bir türün ahlakı hangi bilimsel temellere dayandırabileceğini tartışmak daha uygun olmaz mı?