Friedrich Nietzsche: Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu biz öldürdük. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Kendimizi temizlememiz için hangi su var? Hangi kefaret bayramlarını, hangi kutsal oyunları icat etmemiz gerekecek? Fazla büyük değil mi bize, bu amelin yüceliği? Sırf ona layık görünmek için bizim de tanrı olmamız gerekmez mi?
Ben bu söylemi, bilimsel düşüncelerimle yorumluyorum. Tamamen öznel ve kişiden kişiye değişir düşüncelerle yorumlanabileceğinin de farkındayım. Bence; bilimin varlığıyla birlikte, yaşanan her olayı ve her durumu, Tanrısal gerekçelere bağlayan düşüncelerin yanlışlanarak çağ dışı kaldığı kastedilmiş olabilir. Söylemde, endişeli duygular barındıran sözcüklerin olmasının ve bunların dışa vurulmasının sebebinin ise; gerçekliğin, Tanrısal (doğa üstü) çıkarımlar barındıran seneryolar kadar etkileyici, eğlenceli, ilgi çekici olmamasından kaynaklı olabileceğini düşünüyorum. Bir başka açıdan bakılırsa, Tanrısız bir yaşamın bize "acizlik" duygusunu hissettireceği düşünülmüş olabilir. Tanrı olmaktan kasıt ise insan (homo sapiens) türünün bilim aracılığıyla gelişerek Tanrısal özellikler kazanması olabilir.
Fakat, söylemi bazı açılardan çelişkili buldum. Mesela; Tanrı ölmüş olmasına rağmen, ona kefaret ödenmesi gerektiğinden bahsediyor. Fakat bu, ironik bir anlamda yazılmış da olabilir. Ayrıca bu söylem, duygusal bir haykırış olabileceğinden dolayı, mantıksal düşüncenin yeterince gözetilmemiş olabileceğini ve bu yüzden çelişkili ifadeler barındırabileceğini düşünüyorum.
179 görüntülenme