Sonsuzluğu belli ölçüde anlayabiliyoruz ama sonsuzluğu düşünebiliyor olmamız da bizim zihinlerimiz için 'surdaki bir delik' hükmünde. Çünkü sonsuzu veya sınırsızı (sınırı olmayanı) düşünülebilen şeyin kendisinin de sonsuzluğa açılan bir 'penceresi' olması gerekir. Bu nasıl oluyor.? Aslında bu anlaşılabilir bir durumdur.
Sonsuzluğu daha çok sayılar üzerinden düşündüğümüz için bunu açıklarken de sayıları kullanmak bize kolaylık sağlayacaktır. Sonsuzluğu biz nasıl düşünüyoruz. Önce bir sayı düşünüp sonra onun daha da ötesini düşünerek ve zihnimizde bunun böyle süregideceğini düşünerek sonsuzluğu düşünmüş oluyoruz. Bu sayısal sonsuzluk için olsa bile sonsuzluğu düşünebilme yetimizin olmasını gerektiren bir durumdur.
Peki sayısal sonsuzluk dışında sonsuzluk nedir. Sonsuzluk esasen uzamsal ve zamansal olarak tanımsızlıktır veya bir tanıma sığmama. Yani uzamsal olarak örneğin herhangi bir şekle ve bununla bağlantılı olarak herhangi bir sınıra tabi olmama. Ama burada dikkat edeceğiniz şey uzamsızlık halidir. Yani ortada zaten baştan bir uzam yok ki uzamın sınırı olmadığından bile bahsedelim. Bu anlamda sonsuzluk aynı zamanda ifade edilemezliği ifade eder. Bu nedenle örneğin 'büyük' veya 'çok büyük' demek bile sonsuzluk için hatalı olacaktır. Çünkü büyüklük tabiri de içinde sınırı ve dolayısıyla şekli barındırır. Zamansal olarak ise sonsuzluk zamanı olmayanı yani tıpkı uzamsızlık gibi zamansızlığı ifade eder. Zamanı bizler (zamana tabi olduğumuz için) sayıyor ve sayısallaştırıyoruz. Zamansızlık zamansal olarak sayısal sonsuzluğa karşılık gelir gibi görünse de hayır burada zamansızlık (uzamsızlıktaki gibi) zaman diye bir kavramın hiç olmadığı yani sayılabilir bir zaman kavramının dahi olmadığı zamansızlık durumunu ifade eder. Bu durum bilinen zamanın başlangıcı olan durumlar için zamanın henüz var olmadığı duruma karşılık gelir.
Peki bizler örneğin sonsuz sayıları düşünürek sonsuzluğu nasıl düşünebiliyoruz. Bunu zihinlerimizin soyut dünyasının herhangi bir tanıma tabi olmaması niteliğini taşımasına borçluyuz. Örneğin 'ben insanım' diyebilmek için benim zihinsel soyut dünyamda insan olma tanımından çıkmam ve bunu kendimde 'görebilmem' gerek. Bu sayısal sonsuzluk halinde bir sayıdan daha ötesini düşünmeye benzer bir durumdur. Çünkü insan olma niteliğinin tanımsal ve soyut ve zihinsel olarak dışına ve ötesine geçmiş oluyoruz.
Bunu biraz daha kolay anlayabilmek için sayısal sonsuzluğu düşünen zihinlerimizin durumunu matematiksel bir denkleme döktüğümüzü hayal edelim. Bu denklem nasıl bir denklem olurdu. Zihinlerimizin bu durumunu tanımlayan denklem de zorunlu olarak sonsuz bir denklem olmak zorundadır. Bunun aksini düşünemek mümkün değildir. Bu da demektir ki zihinlerimiz de kendi soyut dünyasında sonsuzluğa açılan bir pencereyi taşıyor. Zihnimizin sonsuzluğu herhangi bir biçimde düşünebilmesi için kendisinin de bu denklemdeki sonsuz niteliği taşıması gerekirdi. Bu da mantıken göstermektedir ki zihinlerimiz sonsuzluğa açılan bir pencere taşımasa sonsuzluğa dair hiç bir kavrayış ve kavram üretemezdi.