Bu sorunun cevabı için kütle çekimi ve yörünge kavramlarını anlamak gerekir. Kütle çekimi, birbirine yakın olan iki cismin birbirlerini çekmesine neden olan bir kuvvettir. Bu kuvvet, cisimlerin kütleleri arttıkça ve aralarındaki mesafe azaldıkça artar. Yörünge ise, bir cismin başka bir cismin etrafında dairesel veya elips şeklinde döndüğü yoldur. Yörüngede olan bir cisim, hem merkezdeki cisme doğru çekilen hem de yatay yönde hareket eden bir ivmeye sahiptir. Bu iki ivme, cismin yörüngede kalmasını sağlar.
Örtüye benzetme, kütle çekiminin uzay-zamanı nasıl eğdiğini göstermek için kullanılan bir modeldir. Uzay-zaman, uzayın ve zamanın birleştiği dört boyutlu bir kavramdır. Uzay-zamanı eğen her şey kütle çekimi yaratır. Örtü üzerine konan ağır bir cisim (örneğin Güneş), örtüyü aşağı doğru çeker ve örtü üzerinde bir çukur oluşturur. Örtü üzerinde hareket eden daha hafif bir cisim (örneğin gezegen), bu çukura doğru yuvarlanır. Ancak gezegenin yatay hızı da vardır, bu yüzden çukurun içine düşmez, ancak çukurun etrafında döner.
Bu model, kütle çekiminin temel prensibini anlamak için faydalıdır, ancak gerçeği tam olarak yansıtmaz. Çünkü örtü üzerindeki cisimler sadece iki boyutlu hareket ederler ve örtünün esnekliği ve sürtünmesi gibi faktörler de vardır. Gerçekte ise gezegenler üç boyutlu hareket ederler ve uzay-zamanın esnekliği ve sürtünmesi yoktur. Bu nedenle gezegenler, örtü üzerinde olduğu gibi bir noktada toplanmazlar, ancak Güneş’in etrafında sabit bir yörüngede kalırlar.