Bu durumun sebebi bir süre daha algılarınızın devam etmesidir. Üstelik ne kadar çok uzun süre bir algının devamlılığı içinde kalırsanız algınızın izi de bununla bağlantılı bir süre boyunca devam devam edecektir. Bu sırada beyinde neler olduğunu da atomik seviyede açıklayacağız. Bu durum beynin herhangi bir bilgi ile sekronize duruma girebilmesi ile ilgilidir. Dönme algısı bir süre devam ettikçe beyniniz için artık bu durum onunla sekronize olduğu 'normal' duruma dönüşmeye başlar. Siz durduğunuz anda ise bu sekrondan aniden çıkar ama atomik seviyede ve beyin hücreleriniz de bu sekronize durum bir anda kesilmez ve bir süre daha devam eder. (Bir kokuyu bir süre koklayın ve kesin sonra koku algısının da aynı biçimde devam ettiğini fark etmeniz mümkün) Beynin tüm veri işleme biçimlerinde bu durum geçerlidir. Zaten beynin temel veri işleme biçimi de bu sekronize olabilmeye dayanır. Yani görmek duymak gibi durumlar bile sinir sistemi ile dış uyarının o anda anlık sekronize olmasına bağlıdır. Burada da bu sekronize durum için kuantum fiziği devreye girmek zorundadır. Siz evrendeki herhangi bir uyaran ile o an 'bütün' olmadan herhangi bir veriyi beyninizin işlemesi mümkün değildir. Buna dair profilimde ayna örneğini verdim. Beyniniz tabiri caizse bu anlamda bir kuantum aynadır. Görüntüler ona yansımadan hiç bir şeyi görmeniz ve evrendeki hiç bir veriyi beyninizin işlemesi mümkün değildir. Beynin bir kuantum ayna olduğuna dair örneğin koku algısına dair bilimsel teoriler veya öngörüler vardır. Buna dair çalışmalar devam etmektedir.
Bu konuya biraz daha detaylı girersek bunun neden böyle olması gerektiğini anlamamız kolaylaşır. Şunu bilmek gerekir ki evrende bütün etkileşim biçimleri eninde sonunda gelir kuantum fiziğine dayanır. Çünkü hiç bir nesne bir diğerine gerçekte temas etmez. İşte tam da bu noktada bu etkileşimin gerçekleşmesi kuantum fiziğine bağlıdır. Çünkü mikro seviyede kuantum geçiş olması bu etkileşimin ortaya çıkması için zorunludur. Evrendeki tüm madde etkileşimleri atomik ve atom altı seviyede elektromanyetik alanlara ve etkileşimlere dayanır. İşte bu seviyede herhangi bir şeyin diğerine etki geçişi de kuantum fiziği ile olmak zorunda makro nesneler için de mikro nesneler içinde tüm etkileşimler buraya dayanmak durumunda. Aksi halde zaten kuantum etki geçişi olmasa evrende hiç bir nesne diğeri ile etkileşemez ve bizim 'temas' dediğimiz durum da gerçekleşemez. İşte evrende tüm madde etkileşimleri gibi biyolojik sistemler için de aynı şey geçerlidir. Beyin içinde bu etkileşimler sinir sistemi ile dış uyaran arasında aynı etkileşimlerini ve geçiş etkisinin gerçekleşmesine bağlıdır.
Beynin qualia (bilinç deneyimi) o an hangi veriyi işliyorsa siz bilinç deneyimi bakımından osunuz veya yine bilinç deneyimi bakımından ona dönüşürsünüz. Örneğin mavi rengi gördüğünüz anda bilinç deneyiminiz de mavi renge dönüşür.( Daha da ötesi belki de bunu oluşturdu 😳) Bilinciniz de evrendeki görüntülerin yansıdığı bir ekran veya aynadır. Evren size yansır ve böylece tüm veri işleme süreçleri gerçekleşir. Unutmayın normal bir aynaya da görüntüler ışığın yansıması ve aynanın parlak yüzeyi ile ışığın etkileşime girerek onu geri yansıtması ile mümkündür. Maddeci (madde ve kendinizi (bilincinizi) birbirinden soyutladığınız) algılardan çıkarsanız evrende birbirinden kopuk ve etkileşim kurulmadan gerçekleşen hiç bir süreç yoktur. Görmek ışık ile sizin etkileşime girmenizi gerektirir. Işığın etkisi sinir sistemi yolu ile beyninize kadar ulaşır ve ancak bu şekilde görürsünüz. Görmek ışığın sadece bir nesneyi aydınlatması ve sizinde bu süreçten soyut bir şekilde gördüğünüz bir süreç değildir. Tam aksine sizin de gözlemci olarak görüntü ile (ışık yolu ile) bütünleşip etkileştiginiz bir süreçtir. Maddeci algılar sizin olanı olduğu gibi gördüğünüz algısını yaratır ama evrende gerçek durum hiç bir biçimde bu değildir. Evrende gözlemcinin de dış uyaranla bir biçimde (örneğin görmek bakımından ışık yolu ile) etkileşime girmesi gerçekleşmeden var olan bir algılama süreci yoktur. Ünlü beyin bilimci David Eagleman da bunu tam olarak kitabında ifade ederek dış dünyanın algıladığımız biçimini beynin oluşturduğunu örneğin dışımızda renklerin olduğu bir dünya olmadığını ifade etmiştir. Yine sesler de havadaki titreşimlerdir. Ancak beyniniz sinir sistemi sayesinde bu titreşimleri işler sese dönüştürür ve sizde bunu duyarsınız. Yani kısacası algıladığınız dünyayı beyniniz dış uyaranları özel bir biçimde işleyerek onlara biçim vererek beyniniz oluşturuyor.