Büyük oranda evet. Gerçi çoğu zaman bunlar birbirlerinden bağımsız şekillerde ortaya çıkmıyor. Ya tarihi bileşenlere geri dönüş görüyoruz (düz dünyacılık, antik yazıtları gerçek yorumlama, vb.) ya da teknoloji sayesinde eskinin kaçık fikirlerinin kitleye dönüşmesini görüyoruz (kuantumculuk aşı karşıtlığı ve alternatif tıp gibi safsataların kitlesel ürünlere dönüşmesi gibi). Ancak bunların bir "kültürel mem" olarak insanların zihinlerinde yer edebilmesinin nedeni büyük oranda eldeki verinin rastgele kısımlarını alıp, rastgele kısımlarını eleyerek kendi içinde tutarlı ama verinin geri kalanıyla uyumsuz bir hikaye yaratabilmesi. Bu örüntü de insanların aklına yatıyor, mantıklı geliyor.
Ben de uzun bir süre komplo teorileri ile ilgilendim, özellikle 9/11 ve Illuminati gibi konulara eğildim, bu komplo teorilerini ileri süren ve piyasada elime geçen tüm kitapları okudum. Ne kadar çekici hikayeler anlattıklarını görmezden gelmek ahmaklık olur. Ancak verinin bütününe bakınca özenle elenmiş veriler, dayanaksız olarak araya sıkıştırılmış yan iddialar, vb. çok bariz şekilde göze çarpıyor. Bunun tüm boyutlarını araştırmak meşakkatli bir iş olduğu için, güvendiğimiz ya da uzman gibi gözüken birinden "Bu aslında şu şu şekilde olmuştur." gibi bir masal duyduğumuzda onun kafamıza yatma ihtimali yüksek oluyor.
İşte bu yüzden bir ülkede bilim örgütlenmesi çok güçlü, sesi gür ve ortada olmalı. Böylece saçma sapan iddialara karşı sürü direncimiz olabilir.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Neurologica. (11 Haziran 2019). Alındığı Tarih: 11 Haziran 2019. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı