Yazı yazmak gerçekten zor bir iş; çünkü biri "gizli", biri "bariz" iki zorlu süreçten oluşuyor (kaynaklar perspektifinden en azından):
İlk olarak ("gizli" olan kısım) bir yazının yazılabilmesi noktasına gelecek kadar literatürden haberdar olmak gerekiyor. Yani tüm detayları bilmek ve takip etmek imkansız olsa da, belli bir konuda literatürde genel olarak neyin olup bittiğini bilmek gerekiyor. Bu da sürekli bilim gündemini takip etmekle, e-posta bildirimleri yoluyla belli konularda makaleler yayınlandığında bunlardan haberdar olmakla, okumakla, akademiye yakın olmakla, vs. oluyor. Bunu sürdürmek çok, çok, çok zor bir iş.
İkincisi ise (daha "bariz" olan kısım), bir konuda yazmaya karar verdikten sonra, o konuda anlatılmak istenenleri destekleyen kaynakların tespit edilmesi, mümkünse kronolojik bir açıdan değerlendirilmesi, eğer varsa çürütme veya eleştirilere bakmak, vs. gibi süreçlerden geçmek. Bu da aşırı zor bir iş; çünkü mutlaka gözden kaçan makaleler olabiliyor. Ancak bu evrede amaç, anlatılmak istenene yönelik bütüncül bir anlatım ortaya koyabilmeyi gerektiriyor.
Eğer bir yazı çok derin bir konuda değilse, birkaç kaynağı taradıktan sonra genel bir çerçeve çizmek mümkün oluyor (burada, "gizli" dediğim evre çok yardımcı oluyor; çünkü zaten hakim olunan alanlar oluyor). Eğer konu derinleşecekse -ki abiyogenez yazıları gibi konular ister istemez derin oluyor- işte o zaman ikinci evre daha ağırlıklı olarak devreye giriyor.
Kimi yazılar birkaç saatte çıkıyor, kimileri birkaç haftada... Kaynak sayısı da her zaman harcanan emek/süre ile ilişkili olmayabiliyor. Örneğin yanlış hatırlamıyorsam bu yazıyı, her gün üzerinde çalışmama rağmen 6 haftada hazırlamıştım.