Tasarımcı argümanındaki var edici erk, yaratım üstüdür. Birçok zihin, varlık referansları ile, bir tasarımcı oluşturuyor zihninde. (olmayan bir şeyi reddettiğini düşünüyor) Bu açıdan geçersiz bir önerme olarak kalıyor. Yaratıcı - tasarımcı için zaman ve mekan söz konusu olmayacağı için (varlık boyutlarından bağımsız olmak durumunda tanım gereği) yaratımdan önce ya da sonra neredeydi, ne yapıyordu gibi sorular, varlık referansları içinde kalır. Tasarımcı için sorulduğunda, tasarımcı bir süper insan, aşırı büyütülmüş bir insan modellemesi oluyor. Yani hatalı bir tanım. Bir kişinin neyi kabul ettiğini ya da neyi reddettiğini bilebilmesi için, onun ne olduğunu gerçekten anlamış olması gerekiyor.
Kültürel kapalılığın olduğu toplumlarda, kendi inanç-düşünceleri mutlak doğru, kendi gibi olmayan mutlak yanlış gibi olumsuz bir kod olduğu için, anlamak yerine yargılamak hakim. Bu da kişiyi o konuda rasyonel düşünceden uzaklaşıyor. Bu açıdan, bizim gibi toplumlarda kendini ateist olarak tanımlayan kişiler, aslında zihinsel bir yanılgıdan, kutuplaşmışlığın oluşturduğu bir hatayı yaşıyorlar. İçsel olarak inançlı oldukları için (kültürel ve gelenekle taşınmış inanç), bu inançlı yanları ile savaşları devam eder.
Kutuplaşmışlıklardan kurtulma durumu, bireyin düşünsel olarak gelişmesinin ilk aşaması. Kişi gerçek kararlarını ancak bu aşamadan sonra verebilir. Kendi düşüncesini bilen, ama kendi gibi olmayanı da anlamış, ona karşı reaksiyon, nefret, dışlama gibi duygusal tepkiler vermeyebilen bir zihin yaklaşık olarak. Zaten bu aşamaya geldiğinde kendi bakış açısındaki kırılmayı, hatayı net görebileceği için, eğer varsa kendi gibi olmayandakini de görebilir.
Kararlarımızı vermeden önce, bu kararı vermeye düşünsel lisansımızın yetip yetmediğini denetlemek zorundayız.