Uzlaşmaz çelişkileri uzlaştırmak beyhudedir!
Toplumsal yapımız iki şey üzerine oturur. İlki alt yapı dediğimiz ve hayatta kalmamız için zorunlu olan maddi temeldir. Buna üretim ve üretim ilişkileri denir.
İkincisi bunun üzerine oturan (üst yapı) çatıdır. Kültürel evrimimizin tamamıdır. Bilimimiz, sanatımız, müziğimiz, edebiyatımız, kendimizi gerçekleştirme arzumuz, saygın kimlik edinme arayışımız, ahlakımız vb.
Alt yapı olmadan üst yapı var edilemez. Aç bir insan saygınlık derdine düşmez.
Açıkta bir insan bilim ile uğraşamaz. Hayati ihtiyaçlarını karşılayamayan bir insan sanatı dert edinemez.
Bugün bu yapıyı inkarın ve sanki birbirinden bağımsız ele almanın mümkünü varmış gibi bir çaba beyhude bir çabadır ve akla, bilime uygun değildir.
Yine bugün bir evin temeli (altyapı) ile çatısının (üstyapı) bir arada olamayışının, yani insanın insanca yaşayamayışının temelinde sömürü yatar.
Dünyada özel mülkiyet ve üretim araçlarına sahip olmanın yarattığı azgın sömürü var olduğu sürece bu iki yakanın bir araya gelmesi mümkün değildir. Bu durum doğal olarak sürekli toplumsal çalkantılara ve ekonomik-siyasi krizlere gebe bir durum yaratır.
Haliyle egemen de bunu mümkün olduğu kadar öteleyebilmek için manevra üstüne manevra yapar. Ancak aç gözlülüğünden asla taviz vermek istemediği için ve var olan durumun gerçekliğini değiştirme niyeti de olmadığı için, toplumu zaptu rapt altına alabilmenin ve sosyal patlamalar ile krizleri önleyebilmenin farklı yollarını arar.
Uyutur, manipüle eder, sahte gerçeklikler yaratır vb. Negatif ve pozitif özgürlük bunlardan sadece biridir. Uzlaşmaz olan yaşamsal olanı uzlaştırma derdi ile , aynı kulağı arkasından dolanarak tutmak gibidir.
Oysa ustalar adını net koymuştur. Uzlaşmaz çelişkiler uzlaştırılamaz. Çünkü biri var iken bir diğeri var olamaz. Hem sömürü hem eşitlik, hem tahakküm hem özgürlük aynı anda var olamaz.
Efendi, kölesi olduğu için efendidir. Köle onun hem sermayesidir hem de hizmetkarı. Burada kölenin özgür olması efendiliğin olmaması anlamına gelir. Efendinin varlığını sürdürmesi de özgürlüğün olmaması.
Bunları bir araya getirebilmenin tek yolu kalır. Gerçekliği çarpıtmak ve miş gibi yapmak. Kavramları doğasından uzaklaştırıp sakız gibi bir o yana bir bu yana çekmek. Somut olanı soyutlaştırıp dilediğince eğip bükmek.
Bunun günümüzde en bilinen karşılığı liberalizmdir.
Özeti; yapabileni bırakın yapabilsin, geçebileni bırakın geçebilsin. (bireyin özgür olmasını ve ekonomik güçler arasında özgür yarışmayı, devletin bireyler, sınıflar ve uluslararasındaki ekonomik ilişkilere karışmamasını isteyen siyasal ve ekonomik öğreti.)
Eee ya yapamayanlar ve geçemeyenler. Onlar da sahte bir özgürlük ile kendilerini teselli etsin. Kavramlarla oynar ve onlara “varsayın ki özgürsünüz” deriz. Ya tutarsa…
Bu kavramların mimarı İsaiah Berlin’dir. Negatif özgürlük onun için engellenmeden eylemde bulunmak pratiğini değil sadece ihtimalini içerir ve bunu temel alır. Yani der ki ; varsın haklarınız ve özgürlükleriniz kağıt üzerinde yazılı olsun. Velev ki hiçbir zaman bunları kullanamasanız da.
Pozitif özgürlüğü ise daha az tercih edilen olarak ve kişinin kendi benliği ya da iradesi üzerinde kurduğu hakimiyet ile sınırlar. Yani insanı yaşadığı toplumdan ustaca bir sihirbazlıkla koparıp onu yalıtır ve ona aç kalmakta, yoksul olmakta, açlıktan ölmekte özgürsün. Bu senin yaşamın, tercih senin der. Özeti budur…
Ayrıntılı bilgi için ayrıca bakınız:
* Isaıah Berlın: İki Özgürlük Arasında/ on iki levha yayıncılık
*Karl Marx : Felsefenin Sefaleti / sol yayınları
266 görüntülenme