Medeniyetin kırılganlığına bir gönderme olduğunu düşünüyorum.
Medeniyet kelimesi "Medina" yani şehir meydanı ve dolayısıyla şehirleşmeden köken alır. Şehirler de yapay yani insan eli ve emeği ile yapılmış ve sadece insan için düşünülmüş yerleşim yerleri. Aslında bir şehre baktığımızda ayrılmış yeşil alan dışında diğer doğa canlıları için yaşama alanı olmadığı tamamen bir monokültür tablosu görürüz.
Post-apokaliptik filmlerde de bazen doğal felaketler bazen de insanların sebep olduğu (atom bombası / atom traktörü patlaması, çevre kirliliği sebebiyle insan soyunun tükenme noktasına gelmesi) yok oluş senaryoları işlenir ve merkezde insan soyunun yok oluşu vardır.
Insan yapımı binalar da eğer bakım ve onarımı yapılmaz ise ve onları koruyup, yıkılanı yerine koyacak bir insan yoksa yenilenmez zira doğada bir karşılığı veya tamamlayıcısı yoktur. Yani gerçekten de felaket sonrası şehirler yıkılacaktır. Bu ayrıca insan nüfusunun azaldığının da bir işaretidir. Zira dikey mimari yani yüksek binalar artan nüfusun barındırılması için geliştirilmiş bir çözümdür ve yıkılması insan nüfusunun dramatik düşüşünün bir ifadesidir.
Bu sebeple günümüzde şehirleşme ve mimaride, doğayla bütünleşmiş yerleşkeler planlanmaya çalışılıyor. Özellikle ekstra bir efor sarfetmeden kendi kendini döndürebilecek sistemlerin arayışı var ve bu dikey mimariden çok yatay mimaride mümkün gibi görünüyor.