İstenirse çözülür, çözülemiyorsa…
Hayatta benim bildiğim çözülemeyecek iki sorun vardır. İlki olmayan sorun, ikincisi çözülmek istenmeyen sorundur. Onun dışında çözülemeyecek sorun yoktur.
Siyaset de haliyle sorun çözme sanatı ve sorun çözmeye talip olma üzerinden yürür. Fakat bir ülkede demokrasi kendi ayakları üzerinde durmuyorsa ve siyaset kurumu daha çok sorun yaratmak üzerine temellendirilmişse; doğal olarak bilim, bilimsel yaklaşım ve akıl, bunu icra edenlerin turnosol kağıdı olacağı için kapı dışarı edilir.
Sürekli sorun sürekli sorun çözmeye talip olmanın aracı olarak ve tersinden siyaseti belirlemeye başlar. Olan budur. Yani iradi bir tercih ve ne ülkemize ne de bugüne özgü değil ne yazık.
Bu durum, küresel ölçekte egemen olan burjuvazi ve temel argümanı kapitalizmden bağımsız ele alınamaz. Sonuçta kapitalizm gölgesini dahi satamadığı ağacı keser. Demek ki bu gibi bölgelerde halen bu gibi sorunların sürekliliği muazzam bir boyunduruk , doğrudan ve dolaylı getiriye sahip ki, sürsün istiyor.
Dünyanın değişik bölge ve ülkelerinde ve yoktan savaş ve iç savaş yaratmaktan da geri durmayan bu küresel egemenlik haliyle parayı verdiği her coğrafyada düdüğü istediği zaman, istediği kadar ve istediği şekilde ya çalıyor ya da çaldırıyor. Bu da daha çok , akıl ve bilim ile çözümü son derece kolay olan sorunların akla ziyan bir şekilde çözümsüzlüğünü dayatıyor.
E O da haklı. Sonuçta yaratılan bunca yapay sorun sürmez ve çözülür ise insanlar ve toplumlar bir bütün olarak öze yönelik "neden bu haldeyiz" sorusunu sormaya başlar ve takke düşer kel görünür. İşte egemen burjuvazinin ve yerellerdeki temsilcilerinin asla istemeyeceği şey budur.
Kaynaklar
- Fikret Başkaya. (2012). Paradigmanın İflası. Yayınevi: Özgür Üniversite. sf: 362.