Bence (her şey) değil!
Bizler her ne kadar zıtların birliği ve çelişkisi üzerine diyalektiği konumlandırsak da ve her ne kadar bir olgu, karşıtının varlığı ile var olur desek de, bu bir şeyin bir şey olmaması illaki karşıtına delalet eder anlamına gelmez.
Öyle olursa bu düz mantığa girer ki; ilk önermeye bağlı olarak her şeyin her şey olma olasılığını doğurur. Bu ya ya mantığıdır. Üçüncü halin imkansızlığını dayatır.
Oysa üçüncü halin imkânsızlığı aynı olgu veya şey için “ya odur ya da o değildir” şeklinde bir akıl yürütmeyi içerir.
Bu durum iyi olmayan şey için de geçerlidir. Ve burada varılacak netice, üçüncü halin imkânsızlığı dahi olsa şöyledir: Bir şey ya iyidir ya da iyi olmayandır. İyi olmayan da kötü olmak zorunda değil. Etkisiz, vasat, yararsız, sıradan vb. de olabilir.
Dikkat edileceği üzere o şey ile ilgili ne olduğuna yönelik bir tespitte bulunur iken aynı zamanda olduğundan başka bir şey olmadığına yönelik de bir tespitte bulunulmaktadır.
Burada bir kıyaslama yoktur, sadece özne merkezli bir tanımlama vardır. Oysa bir şey ya iyidir ya da kötüdür yahut iyi olmayan kötüdür tanımlaması, özneyi tali kılan ve özneye yakıştırılan sıfatı temel alan bir yaklaşımdır ve en nazik ifadesi ile kötü bir genellemedir.
Fakat buna genel eğilim ve yakınlık üzerinden yaklaşan bakış açıları da vardır. Örneğin asgari standartlarda uzlaşılmış bir iyi ve kötü kavramı üzerinden bir niteliğin, durumun, tercihin yahut gerçekleşmenin (olgusallığın) iyiye mi kötüye mi daha yakın, yatkın ve vesile olduğu pekala söylenebilir.
Örneğin “bir bilim insanı tarafsız olabilir mi” sorusuna ilk bakışta “neden olmasın” cevabı verilmesi en olası olandır. Fakat işin derinine indiğimizde ve bilimin salt o işi icra edenin özel bir alanı olmayışı, neticede bunun yaşamda ve yaşamı doğrudan etkileyen çıktılara vesile oluşu durumu değiştirir. Çünkü bilimin çıktıları üzerinden bilimle uğraşandan bağımsız birilerinin bu çıktıları kendi lehine ve genelin aleyhine kullanması durumunda, hepimizin yaşamına doğrudan bir müdahale durumu söz konusu olacağından, bilim insanı istediği kadar “benim amacım bu değildi” desin onu sorumlu olmaktan kurtarmaz.
İyi veya kötü kavramı, kendisi özne ve salt bizim dünyayı algılayışımızla ve bize etkileri ile sınırlı olmak üzere ifade ediliyorsa (ki bu çok zor bir sınır) iyi olmayan kötü olmak zorunda değil. İyi olmayan bir ayakkabı, vasat, sıradan, beğeni ve beklentilerimize uygun olmayan ile sınırlı olabilir. Bu kötü olduğu anlamına gelmez.
Ancak savaş iyi değilse, ki değil, kötüdür. Çünkü sonuçları sadece bizi, öznel algı, beklenti, tercih ve zevklerimizi değil, dışımızdaki canlı cansız bütün varlıkları doğrudan ve yaşamsal olarak ilgilendirir ve etkiler. Bizlerin burada iyi olmayan kötü olmak zorunda değil deme lüksü yoktur. Diyebiliriz de fakat hükümsüzdür.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; İyi olmayan bazı şeyler kötüdür (bunu dile getiren özneyi de aşan ve etkileyen durumlarda), fakat bazı şeyler de “sadece” iyi değildir. Yani kötü olmak zorunda değil. Vasat, sıradan, öznel ve etkileri bizle sınırlı beklentimize, zevkimize, tercihimize uymayanlar gibi.
Fakat itiraf etmek gerekir ki; sakız gibi bir konu. Hem de fazla çiğnenmişinden. Ne taraf çeksen gidecek türden… Biz yine de iyi olmayanın kötü olarak nitelendirilip konumlandırılma ihtimaline karşı, hep ortaklaşılmış ve yaşamca sınanmış, aleni, kolayca anlaşılabilir ve anlatılabilir iyiden yana olalım derim. Bu konuda (eğer manipüle etmemişsek ve edilmesine izin vermemişsek) vicdanımız ne derse onda karar kılalım… O muazzam bir yol gösterici…