Yaşama bağlanmayı Tanrı inancıyla ilişkilendirmeniz çok ilginç. Çünkü Tanrı'nın var olmadığına inanan bir çok insan kendine bir yaşam ideali, hayatlarını adayacakları bir düşünce bulma ihtiyacı hissediyor. Oysa var olmak, yokken yaşamın tadını tatmış olmak tekrar yokluğa düşmekten korkmaya sebeptir. Yok olma korkusu şu kısa hayatı içten içe zehir eder. Bunu insan yaşadıkça ve yaşlandıkça daha iyi anlıyor. İnsan yok olmayı istemiyor. Bu duygunun insanın içinde var olması bile Tanrı'nın varlığına delildir. Çünkü insan bilmediği şeyi isteyemez hayal bile edemez. Ama sonsuz yaşamanın hayallerini kuruyor. Bu insanın bu geçici evrene ait olmadığının başka bir sonsuz evren için yaratıldığının kanıtı değil midir?
Tanrı'yı arayan, eğer dış evrende bulamıyor evrenin yaratılışındaki mükemmelliğin ancak bir bilgi ve irade sonucu oluşacağını göremiyorsa iç evrene baksın; kendi içinde evren kadar büyük bir alemin olduğunu göremiyor mu insan. Duygular, duyumsamalar, düşünceler, hayaller, istekler anlamakta zorlandığımız derinlemesine öyle iç içe bir evren var ki içimizde bunun sadece bilinçle ya da beyinle açıklanması imkansızdır. Dini terminolojide letaif denen bu duygular ancak oraya bunlardan haberdar birisi tarafından konmuş olabilir, kendi kendine bunların oluşması imkansızdır.
İnsanın içindeki en önemli duygu da merhamet ve iyilik duygusudur. Bu duygular hayvanların aksine insanda başkaları için kendini feda edebilecek şekildedir. Oysa iyilik yapma duygusu ve merhamet doğadaki seçilim gibi acımasız yasalara ters işler. İyilik duygusu insanın içine mutlak iyi olan Allah tarafından konulmuştur. Merhamet duygusu evreni rahmet üzerine yaratmış Allah'ın içimize koyduğu eşsiz duygudur. Din de bu merhamet üzerine kuruludur. Hz Peygamber'in hayatını okuyan bir insan O'nun baştan ayağa merhametle donatılmış olduğunu görür. Kur'an'ı bu gözle okuyan bir insan Rahmetin her bir satırında bulunduğunu anlar. Kur'an'daki tehditler ve cezalandırmalar insanların sonsuz bir yok oluşa gitmemeleri için onları yanlışlıklardan çevirmek için ve masumların zalimler karşısında adalete kavuşmaları içindir. Adaletin yerini bulması da merhametin eseridir.