Açık konuşmak gerekirse, bu konu benim de zaman zaman kafamı kurcalayan bir şey. Televizyonda haberleri açıyorsun; daha ilk dakikada karşına çıkan şey ya bir siyasetçinin başka birine laf atması, ya da bir tartışma, bir kriz... Sanki dünyada olup biten her şey sadece buymuş gibi. Oysa bilimde, kültürde, sanatta gerçekten çok değerli şeyler oluyor. Ama nedense bunlar ya haberlerin en sonunda kısaca geçiliyor ya da hiç yer bulamıyor.
Neden böyle dersen, cevabı basit ama düşündürücü: çünkü siyaset daha çok izleniyor. Medya da izlenme oranlarına, reytinge odaklanıyor. Siyaset dediğimiz şey genellikle tartışma, çatışma, taraf tutma gibi duyguları tetikliyor. İnsanlar bunları izlerken ya sinirleniyor, ya desteklediği tarafı heyecanla savunuyor. Yani ekran başında kalıyor. O yüzden kanallar da önce siyaseti veriyor, çünkü işin sonunda izlenme kazancı var.
Ama şöyle düşün: haberler her gün bir bilimsel gelişmeyle, kültürel bir etkinlikle, yeni bir kitapla ya da genç bir öğrencinin başarısıyla başlasa... Ne olurdu? Bence toplumun bakışı değişirdi. İnsanlar ilham alırdı, çocuklar siyasetçiden değil bilim insanından örnek alırdı. Merak artardı, üretme isteği çoğalırdı. İnsanlar "kimin kimi suçladığını" değil, "kimin neyi başardığını" konuşmaya başlardı. Bu bile başlı başına bir dönüşüm olurdu.
Aslında haberlerin sırası, topluma verilen önceliklerin bir yansıması. Yani bize “önemli olan budur” mesajı veriliyor her akşam. Ve biz yıllardır önceliği siyasete veriyoruz. Sonra da toplum neden bu kadar karamsar, neden bu kadar gergin diye soruyoruz.
Ben isterdim ki bir gün haberler şu cümleyle başlasın: “Bugün umut verici üç gelişmeyle başlıyoruz.”
Olur mu? Olur. Ama bunun olması için sadece izleyici değil, bizlerin de sorgulayan, isteyen, yön gösteren bireyler olması gerekiyor. Yoksa aynı yüzler, aynı tartışmalar dönüp durmaya devam eder.