Bilimde güven ve kuşku bir madalyonun iki yüzü gibidir, ayrılamaz bir bütündürler.
Bu yüzlerden ilki olan kuşku, tamamen kümülatif farkındalıklarımız neticesinde algılayabildiğimiz gerçekliğin asıl gerçekliği kısmi olarak yansıtabilmesinden kaynaklı hatalarımızı fark edebilmemize olanak tanır. Öte yandan, güven yüzü, sınanmış varsayımlarımızın uygulama sahasında yer edinebilmesini sağlar, ki bu bilimi felsefeden ayıran en temel özelliklerdendir. Nasıl ki bir şeyleri tarif ederken tarifimizi üzerine kurduğumuz bir referans noktasına ihtiyaç duyuyorsak aynı şekilde bilim de ancak ön kabullerin varlığı ile ilerleyebilmektedir. Bu ön kabullere olan güvenimiz, gözlemlediğimiz gerçeklik ile bu ön kabullerin ve onların pratiklerinin yüksek oranda örtüşmesi koşuluyla var olabilmektedir.
Bu sayede defalarca sınanmış düşünce sistemlerini inşa eder, bazen tümden yıkar, sıklıkla ise yeniden düzenleriz. (Haliyle, "ahkam kesmek" yerinde bir kullanım olmayacaktır.)
Matematik de gözlemlerimizi sistematik bir biçimde izah edebilmemizi sağlayan, her şeyden önce tamamen bizim geliştirmiş olduğumuz ortak bir dildir. Ancak her sistemimizde olduğu gibi, o da değişir, gelişir, yani dinamiktir. Kendisini sürekli olarak "daha güvenilir" olacak şekilde revize eder. Tam da bu nedenle genel anlamda güvenilirdir, ve tam da bu nedenle mevcut durumuyla değerlendirildiğinde mutlak güvenilir değildir.
Yasa dediğimiz şeyler de her ne kadar defalarca ve bağımsız olarak sınanmışlarsa da en nihayetinde birer önermedirler ve mevcut matematiğe bağlıdırlar. Yani yukarıdaki durum onlar için de geçerlidir. Bu doğrultuda düşündüğümüzde, gözlem ve deneylerimizle zıt düşmedikleri sürece önermelerimizden başka tutunacak bir şeyimiz olmadığını fark ederiz. (Pragmatist perspektiften: Bir şeyi, aksi ispatlanıncaya dek varsaymak ve bu varsayımdan teknoloji üretmek, hiçbir şey varsaymamaktan iyidir.)
Sonuç olarak matematiğe, onu kullanarak tutarlı öngörüler oluşturabildiğimiz ve arada bir madalyonun öteki yüzünü çevirdiğimiz sürece güvenebiliriz.
Medeniyet, şu anki düzeyini bu güven ve kuşku ikilisine borçludur.